Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2022/2458 E. 2023/6188 K. 26.10.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/2458
KARAR NO : 2023/6188
KARAR TARİHİ : 26.10.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi

Taraflar arasındaki cezai şart ve manevi tazminat asıl, menfi tespit birleşen davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun asıl dava bakımından esastan reddine, birleşen dava bakımından kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin birleşen davaya ilişkin hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl davada davacı vekili ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
1.Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin emlak danışmanlık şirketi Remax’ın Türkiye yetkili temsilciliği ile yaptığı franchise sözleşmesi kapsamında faaliyet gösterdiğini, davalının imzaladığı Müşteri Temsilciliği Sözleşmesi kapsamında her türlü gayrimenkulün alım satımı kiralanması vb. konularda bağımsız emlak danışmanı olarak çalıştığını, davalının 18.08.2009 tarihli ihtarnameyle sözleşmeyi feshettiğini, ancak yaklaşık iki ay sonra diğer davalı şirketi kurarak davacı ile yoğun rekabet oluşturacak şekilde ticari faaliyete başladığını, bu durumun gerek taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı olup gerekse haksız rekabet oluşturduğunu, tarafların imzalamış olduğu sözleşme uyarınca davalının, davacı müvekkilinin yürüttüğü işe benzer bir işi sözleşmenin geçerli olduğu ilçe sınırlarında yapmayacağını, aksi halde 20.000,00 dolar cezai şart ödemeyi kabul ettiğini, ayrıca davalı şahsın müvekkilinin müşteri portföyünü kullanmak suretiyle taraflar arasındaki sözleşmenin 7 nci maddesinde belirtilen haksız rekabet hükmüne aykırı davranarak ayrıca belirlenen 10.000,00 dolarlık cezai şartı da ödemesi gerektiğini ileri sürerek davalıların rekabet etme yasağına aykırı faaliyette bulunup bulunmadığının tespitine, haksız rekabetin men’ine, sözleşmenin 4 üncü maddesinin 9 uncu bendine aykırı davranışları nedeniyle 20.000,00 dolar olan ceza şartından şimdilik 2.500,00 doların ve davalıların haksız portföy transferi nedeniyle tahakkuk eden 10.000,00 dolar cezai şartından şimdilik 2.500,00 doların dava tarihinden itibaren işleyecek bankaların bir yıl vadeli dolar cinsi ticari kredilere uygulanan en yüksek faizi; davalıların haksız rekabet oluşturan fiilleri nedeniyle 1.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

2.Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı şirket ile sözleşme yaparken vade ve miktarları boş olan senetleri imzaladığını, müvekkilinin beş yıl bu şirkette çalıştıktan sonra sözleşmeyi usulüne uygun olarak feshettiğini ve imzalamış olduğu senetlerin iadesini talep ettiğini, ancak davalı şirketin senetlerin iadesini reddederek müvekkili hakkında icra takibine başladığını ileri sürerek davalı şirket tarafından İstanbul 14. İcra Müdürlüğünün 2009/33004 E. sayılı dosyası ile takibe konulan toplam 20.000,00 dolar tutarlı ve 17.08.2009, 04.09.2009, 18.09.2009, 02.10.2009 ve 16.10.2009 vadeli senetler nedeniyle müvekkilinin davalı şirkete borcu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
1.Asıl davada davalılar vekili cevap dilekçesinde; davanın görevli mahkemede açılmadığını, sözleşmenin tipik bir hizmet sözleşmesi olması nedeniyle görevli mahkemenin İstanbul İş Mahkemesi olduğunu, aksi karar verilmesi halinde ise davacı tarafından müvekkiline sözleşme yapılırken imzalatılan ve rekabet yasağından doğduğu iddia edilen borca ilişkin İstanbul 5. İş Mahkemesinin 2009/962 E. sayılı dosyasının sonucunun beklenilmesi gerektiğini, davacının, müvekkili ile sözleşme akdederken müvekkiline vade ve miktarları boş senetler imzalattığını, müvekkilinin işyerinden ayrılmak istediğinde sözleşmeyi usulüne uygun olarak göndermiş olduğu ihtarname ile senetlerin iadesini talep ettiğini, ancak davacı şirketin senetlerin iadesini reddederek tahsili için İstanbul 14. İcra Müdürlüğünün 2009/33004 E. sayılı dosyası ile müvekkiline ödeme emri gönderdiğini, müvekkilinin bu senetlerden dolayı borçlu olmadığının tespiti bakımından İstanbul 5. İş Mahkemesinin 2009/962 E. sayılı dosyasında menfi tespit davası açtığını, müvekkilinin iş akdinin feshi evresinde tarafların karşılıklı ibralaşmaları sebebiyle davacının davalıdan herhangi bir talepte bulunmasının mümkün olmadığını, sözleşmedeki rekabet yasağı hükmünün geçersiz olduğunu, davacı portföyünün zaten internet sitesi ve gazetelerde herkesin erişimine açık olduğunu, davacının tüzel kişilik olması nedeniyle manevi tazminat talep edemeyeceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

2.Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının, müvekkiline keşide ettiği binaların tüm yasal şekil şartlarını içerir vaziyette müvekkiline teslim ettiğini, davacının açık bono teslim ettiğine dair iddiasının gerçek dışı olduğunu, davacının iddiaları arasında ciddi çelişki ve uyumsuzluk olduğunu, davacının bir tacir olup imzaladığı sözleşmenin sorumluluğunu üstlenmesi gerektiğini, davacının ibraname olduğunu ileri sürdüğü belgenin yetkili temsilci tarafından imzalanmadığından geçerli olmayacağını, aksine kendilerinin ibra edildiğini, bonoya konu borcun nedeninin sözleşmeden kaynaklanan yönetici ücreti ve nakdi borç olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile herkesin çalışma hak ve hürriyetine sahip olduğu ilkesi ışığında, taraflar arasında rekabet etmeme yönünde sözleşme akdedilmesi mümkün olmakla birlikte somut olayda 818 Sayılı Borçlar Kanunu döneminde hazırlanan sözleşmenin rekabet yasağına dair hükmünün matbu nitelikte, rekabetin tümden sonlandırılıp tekel oluşturma sonucuna varılacak düzeyde ve davalı birleşen dosya davacısı açısından kelepçe sözleşme niteliğinde bulunduğunun takdiriyle yasal şartlarının oluşmadığı, asıl dosya davalısı şirket aleyhine sözleşmeye aykırılık temelinde bir talepte bulunulması söz konusu olmayıp haksız fiile dayalı olarak davalı şirketin davacı şirket aleyhine zarara uğratma kastı bulunduğuna ilişkin herhangi bir delil de bulunmadığı; birleşen davada taraflar arasında işleyen ihtar sürecinde düzenlenen ihtarnamelerde icra ve dava konusu olan senetlerin sözleşmenin yürürlükte kaldığı süre içinde ortaya çıkan yükümlülüklerden dolayı keşide edilmiş olduğunun açıkça ifade edildiği bu minvalde senetlerin teminat fonksiyonu taşıdığının davacı birleşen dosya davalısı şirketin kabulünde olduğu, yine alınan yeminli tanık beyanlarının davalı birleşen dosya davacısının iddiasını doğruladığı ve davacı birleşen dosya davalısı şirketin davalı birleşen dosya davacısından geçerli bir başka alacağı da tespit edilemediği, yargılama sırasında borç ödenmekle istirdat davasına dönüştüğü gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne, yargılama sırasında dava konusu senet bedelinin ödendiği ve dava istirdat davasına dönüştüğünden dosya kapsamında davacı birleşen dosya davalısına yapılan ödemelerin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davacı birleşen dosya davalısından tahsili ile davalı birleşen dosya davacısına verilmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davacı- birleşen davada davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Asıl davada davacı birleşen davada davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; asıl davaya ilişkin sözleşmede kararlaştırılan rekabet yasağına ilişkin hükümlerin geçerli olduğunu, sadece sözleşme hükümlerine aykırı davranmanın dahi haksız rekabet oluşturacağını, dava konusu sözleşmedeki cezai şartın ilçe ve süre sınırlaması bulunduğunu, davalı tacirin çalışma hürriyetine aykırılıktan söz edilemeyeceğini, emsal alınan kararın kanun yolu incelemesinin devam ettiğini, dosyadaki bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğunu; birleşen davaya ilişkin bonoların teminat senedi olduğuna hükmetmenin kanuna ve Yargıtay içtihatlarına açıkça aykırı olduğunu, Yargıtay içtihatlarına göre bononun teminat senedi olduğunun ispatının davacıya ait olduğunu ve bononun teminat senedi olduğuna dair açılan menfi tespit davasının tanıkla ispatının mümkün olmadığını, bonoda “teminat senedi” ibaresi bulunsa dahi neyin teminatı olduğunun yazılı belge ile kanıtlanması gerektiğini, dolayısıyla ispat külfetinin karşı tarafa ait olduğunu, ancak karşı yanca bu durumun ispatı için herhangi bir belge sunulamadığını ve bonoların teminat senedi olmadığının sabit olduğunu, işbu menfi tespit davasına Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 2013/14815 E., 2013/17956 K. sayılı kararının emsal teşkil edeceğini, atıf yapılan 20.08.2009 tarihli cevabi ihtarnamede de iş bu davadaki taleplerle çelişen bir durum bulunmadığını, cevabi ihtarnamede iadesi talep edilen senetlerin, gerek davacının müvekkili şirket ile imzaladığı sözleşmeden gerekse sözleşmenin yürürlükte kaldığı süre içinde ortaya çıkan yükümlülüklerinden dolayı keşide edilmiş olduğunun belirtildiğini, bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğunu belirterek asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile asıl davaya ilişkin kurulan hükmün yerinde olduğu, birleşen davaya ilişkin ise davacı tarafından düzenlenen dava konusu senetlerin metninde senet bedellerinin nakden alındığının yazılı olduğu, davacının bu nakden ibaresinin aksine senedin teminat amaçlı olarak verildiğini ispatlaması gerektiği, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde yer verilen davalının cevabi ihtarnamesindeki ” …Tarafınıza iadesini talep ettiğiniz senet, gerek müvekkil şirket ile imzaladığınız sözleşmeden; gerekse sözleşmenin yürüklülükte kaldığı süre içinde ortaya çıkan yükümlülüklerinizden dolayı keşide edilmiş olduğundan tarafınıza iadesi sözkonusu değildir” şeklindeki beyanı dava konusu bonoların sözleşmeden doğan yükümlülükler karşılığı alındığını belirtmekle, teminat senedi olduğunun davalı yanca kabul edildiğini göstermeyeceği, ayrıca davalının aynı cevabi ihtarında sözünü ettiği ibranamenin, menfi tespit davacısının imzaladığı ileri sürülen bir ibraname olduğu, birleşen dava davalısı tarafından verilen bir ihtarnameden söz edilmediği, menfi tespit davacısının delil olarak dayandığı ibranamenin ise davalının yetkili temsilcisi olmayan Uzay Nazlı tarafından imzalanan ibraname olup ispat yükünü yerine getirmeye elverişli bir belge olmadığı gerekçesiyle asıl davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine; birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin birleşen davada kurduğu hükmün kaldırılarak birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde birleşen davada davacı vekili, asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1.Asıl davada davacı vekili temyiz dilekçesinde asıl davaya ilişkin istinaf nedenlerini tekrar ederek kararın bozulmasını istemiştir.

2.Birleşen davada davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; emsal alınan karardaki savunma ve hukuki gerekçeler ile birleşen davadakilerin farklı olduğunu, birleşen davada ispat yükünün birleşen dava davalısında olduğunu, sözleşmeden kaynaklı borç bulunmadığı için teminat niteliğinde olan senedin bedelsiz hale geldiğini, ancak davalının sonraki bir tarihi yazarak senedi tahsil ettiğini, senedin düzenlenme tarihinin yazılı olduğu tarihten farklı olduğunun ve teminat niteliğinde bulunduğunun damga pulu düzenlemelerinden de anlaşılacağını, nakden kaydı bulunan senede ilişkin davalının defterlerinde para çıkış kaydı olması gerektiğini, davalının bu incelemeye ilişkin ticari defterlerini ibrazdan kaçındığını, bu durumda müvekkilinin senet nedeniyle para almadığının kanıtlandığını, dayanılan cevabi ihtarnamede borç para verildiğinin iddia edilmediğini, davalıya bir borcunun bulunmadığına ilişkin belgelerinin dosyada mübrez olduğunu, senetteki nakden kaydının davalı tarafından talil edildiğini, davalının senetlerin mal ve hizmet karşılığı verildiğini ispatla mükellef olduğunu, talil olan senet metninin delil başlangıcı olacağı kabulü ile tanık beyanlarına itibar edilmesi gerektiğini, yazılı bir sözleşme olmaksızın iddia olunan aylıktan müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını, kesilen faturalarla davalı tarafından bu tahsilatların zaten yapıldığını, cevap dilekçesinde iddia olunan borç miktarının senet bedeli ile uyuşmadığını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Asıl dava, taraflar arasında yapılan müşteri temsilciliği sözleşmesinde yer alan rekabet yasağına ilişkin hükmün ihlal edildiği iddiasına dayalı haksız rekabetin tespiti, tazminat, haksız portföy transferine dayalı cezai şart alacağı ve manevi tazminat istemine; birleşen dava ise menfi tespit istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 348 nci maddesi ve devam hükümleri.

3. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72 nci maddesi.

4.Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 2013/14815 E., 2013/17956 K. ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2018/5108 E., 2020/2422 K. sayılı kararları.

3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup birleşen davada davacı ile asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekillerince temyiz dilekçelerinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeple;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edenlere yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

26.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.