Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2022/2089 E. 2023/5705 K. 10.10.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/2089
KARAR NO : 2023/5705
KARAR TARİHİ : 10.10.2023

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi

Taraflar arasındaki genel kurulda alınan kararın iptali ile kâr payının tespiti ile tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı şirketin % 10 hissedarı olduğunu, 29.03.2017 tarihli olağan genel kurul toplantısında 2016 yılı kâr payının hissedarlara ödenmemesine karar verildiğini, davalı şirketin 2013 yılı genel kurulunda hissedarlara ödenmesine karar verilen kâr payını dahi halen ödemediğini, bu hususun da dava konusu edildiğini, davalı şirkete karşı açılan davanın ardından gerçekleştirilen 2014 yılı ve 2015 yılı genel kurullarında müvekkilinin ekonomik çıkarının zedelenmesi ve adeta cezalandırılması için kâr payı ödenmemesi yolunda karar alındığını, müvekkilinin bu karara karşı da red oyu kullandığını, muhalefet şerhi verdiğini, davalının müvekkilinin müktesep hak olan kâr payı hakkını sistemli biçimde engellediğini, iyi niyet kurallarına aykırı hareket ettiğini ileri sürerek, 29.03.2017 tarihli 2016 yılı olağan genel kurul toplantısının 4 numaralı kararının iptaline, gerçek kâr payı tutarının belirlenmesi ile müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; tüm ortaklar arasında imzalanan 19.01.2011 tarihli protokolün dokuzuncu maddesinde davacının da dahil olduğu üç ortağın şirketteki 30.000,00 TL’lik hisseleri bedelsiz aldıkları, bu hisselerin ortaklardan Rasih Tuna ya da onun belirlediği kişiler haricinde kimseye devredilemeyeceği ve bu hisseler ile ilgili olarak temettü ödemesi yapılmayacağı, maddi kazanç sağlanamayacağı hususlarının belirtildiği,
bu protokol ile davacı ve diğer ortakların kâr payı haklarından feragat ettiklerini, davacı da diğer ortaklar gibi her
yıl bu karara uyduğunu, almış olduğu temettüleri şirkete iade ettiğini, halen protokolün geçerli olduğunu, davacı tarafça protokolün inkâr edilmediğini, hakkın kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile kâr payının, paydaşın müktesep hakkı olduğu, şirketin kazanç elde etmesi halinde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6102 sayılı Kanun) hükümlerine uyarak kâr dağıtımı yapmasının kural olduğu, ancak zorunluk halinde ve ana sözleşmede belirtildiği durumlarda kâr payı dağıtılmamasına da genel kurulun karar verebileceğinin yerleşmiş Yargıtay kararları ile sabit olduğu, şirketler hukukunda asıl olan şirketin iradesi olduğu, davalı şirketin esas sözleşmesinin 14 üncü maddesinde kârın genel kurulun tespit edeceği şekilde dağıtılacağının belirlendiği, yine davalı şirketin 19.01.2011 tarihli protokolün incelenmesinde, davacı … ve diğer iki ortak Hasan Yener ve Taner Uysal’ın nominal değeri 30.000,00 TL olan %10’luk hissesini bedelsiz olarak devir aldıkları, bedelsiz devredilmiş olan işbu hisseler için temettü ödemesinin yapılamayacağını tüm ortaklarca kararlaştırdıkları, kaldı ki davacı kendisine ödenen kâr payını da 04.04.2013 tarihinde davalı şirkete iade ettiği, alınan bu kararlarda gerek toplantı gerekse karar nisabı bakımından emredici hükümlere bir aykırılığa rastlanılmadığı gibi kanuna, anasözleşmeye ve iyi niyet kurallarına aykırılık da tespit edilmediği, bu nedenle 29.03.2017 tarihli genel kurulun dördüncü maddesinin iptaline yönelik davanın reddine karar vermek gerektiği, bu kararın sonucu olarak talep edilen kâr payı isteminin de reddi cihetine gidildiği gerekçesiyle davanın reddine, davacı vekilinin davalı şirketin 29.03.2017 tarihinde yapmış olduğu genel kurulun dördüncü maddesinin iptaline yönelik talebinin reddine, 1.000,00 TL kâr payı alacağının reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ana sözleşmenin 14 üncü maddesinde kâr payı dağıtılması gerekliliğinin hükme bağlandığını, anonim şirketin temettü dağıtmaması şirketin feshini gerektirdiğini, ana sözleşme hükmüne rağmen genel kurulun kâr payı dağıtılmayacağına yönelik bir karar alamayacağını, şirketten kâr payı talep edilmeyeceğine ilişkin protokolün geçersiz olduğunu, sözleşmelerinin nispiliği ilkesi doğrultusunda imzalanan protokole taraf olmayan davalı şirket tarafından müvekkiline karşı ileri sürülemeyeceğini, protokol devredilmemiş olduğundan hisseleri devralan yeni ortak da bu protokole dayalı bir hak talebinde bulunamayacağını, derdest İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/517 E. sayılı şirketin haklı nedenle feshi davasında alınan bilirkişi raporunda anonim şirket pay sahiplerine tanınan hakların, şirket esas sözleşmesi dışında pay sahipleri arasında yapılan (adi ortaklık vasfındaki) borçlar hukuku sözleşmeleri ile bertaraf edilmesinin mümkün bulunmadığı, davacının davalı şirketten kâr payı ve şirketten ayrılması durumunda esas sermaye payının gerçek değerine uygun bir ayrılma akçesi talep edebileceği belirtildiğini, böyle bir haktan önceden feragat edilemeyeceğini, mahkeme kararında davacının kendisine ödenen kâr payını da 04.04.2013 tarihinde davalı şirkete iade ettiğine dair tespitin gerçeğe uygun olmadığını, davalı dahi bu tutarın şirkete iade edildiğini ileri sürmediğini, iddiasını da ispatlamadığını, bu iddiayı kabul etmediklerini, kâr payı dağıtılmama kararının ana sözleşmeye, kanuna ve iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil ettiğini, davalı şirketin genel kurullarının hiç birinde kâr payı dağıtılmasına yönelik bir karar çıkmadığını, azınlık ortak olan müvekkilinin kâr payı elde etme imkanının sistematik bir şekilde engellendiğini savunarak kararın kaldırılmasını istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile 6102 sayılı Kanun’un 507 inci maddesinin birinci fıkrasında “Her pay sahibi, kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış net dönem kârına, payı oranında katılma hakkını haizdir.” hükmünün düzenlendiği, davalı şirkete ait esas sözleşmenin 14 üncü maddesinde “Şirketin genel masrafları ile muhtelif amortisman bedelleri gibi şirketçe ödenmesi veya ayrılması zorunlu olan miktar hesap yılı sonunda tesbit edilen gelirden indirildikten sonra geri kalan miktar safi karı teşkil eder. Bu suretle meydana gelecek kardan önce % 5 kanuni akçesi ayrılır ve kalandan ifa edilmemiş hisse senetlerinin bedelleri ödenen kısmına % 5 oranında birinci temettü verilmesine yetecek miktar çıkartılır. Geriye kalan kısmı genel kurulun tespit edeceği şekil ve surette dağıtılır.” hükmüne yer verildiği, dosyadaki belgelere ve ticaret sicil kayıtlarına göre davalı şirketin 2007 yılında kurulduğu, davacının sonradan ortak olduğu, dava konusu genel kurul toplantısından önce yapılan 16.12.2014 tarihli genel kurul toplantısının 4 numaralı kararıyla 2013 yılına ait kâr payının dağıtılmasına karar verildiği, bu karara rağmen davacıya fiilen kâr payı ödenmediği iddiasıyla derdest (İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/517 E. sayılı davası ve birleşen dava) bir başka dava açıldığı, davalı şirketin dayandığı 19.01.2011 tarihli protokolde her ne kadar davacının kâr payı alacağından feragat ettiğine dair hüküm bulunmakta ise de protokolün tarafları bir kısım şirket ortağı olup şirket adına yapılan bir sözleşme olmadığı, sözleşmelerin nispiliği ilkesi gereği sadece taraflarını bağlayacağı, kaldı ki bu protokolden sonra 16.12.2014 yılında yapılan genel kurul toplantısında kâr payı dağıtımına karar verildiği, davacının şirketin fesih ve tasfiyesi, birleşen davada 2013 yılı kâr payının tahsili istemiyle açtığı derdest olan İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/517 E. sayılı dava dosyasında yapılan bilirkişi incelemesinde dağıtımına karar verilen kâr payının fiilen davacıya ödenip ödenmediğinin tespit edilemediği, şirket kayıtlarına göre davacıya kâr payı ödemesi yapıldığının belirtildiği hususları birlikte gözetildiğinde söz konusu protokolün bir an için bağlayıcı olduğu düşünülse bile bu protokolden sonra kâr payı dağıtılmasına dair karar alınıp, kayden davacıya da ödeme yapıldığına dair kayıt oluşturulmakla şirketin sonradan davacının kâr payı isteyemeyeceğini ileri sürmesinin çelişkili davranış niteliğinde olduğu, buna göre bir ortağın kâr payı alması müketesep bir hakkı olup bu hakkı ortadan kaldıracak şekilde kâr payı dağıtılmamasına karar verilmesinin doğru olmadığı, zira derdest dava dosyasında alınan bilirkişi raporunda şirketin kar elde ettiği hesaplandığına göre yedek akçe ayırma gibi haklı bir neden belirtilmeden soyut bir şekilde ortakların en temel ve müktesep haklarını ortadan kaldırıcı şekilde genel bir ifadeyle kâr payı dağıtılmamasına karar verilmesinin kanuna, ana sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırılık teşkil edeceği, davalı tarafça, ileri sürülen protokol dışında kâr payı dağıtılmamasını haklı kılacak nedenlerin iddia ve ispat edilebilmiş olmadığı, Mahkeme kararında davacının önceki kar paylarını şirkete iade ettiği belirtilmiş ise de dosyada bu yönde bir kanıt bulunmadığı, davalı tarafın delil olarak bildirdiği ve cevap dilekçesine eklediği dekontta protokolde adı geçen ve sonradan şirket ortaklığından ayrılan Rasih Tuna’ya davacı tarafından 8.150,00 TL’lik ödeme yapıldığı anlaşılmakta ise de anılan dekontta ne için ödeme yapıldığı yazılmadığı için davacının kendisine yapılan kâr payı ödemesini şirkete iade ettiği de kanıtlanamadığı, bilakis davacı tarafça, 2013 yılı kâr payının ödenmediği iddiasıyla dava açıldığı, bu nedenle kâr payı dağıtılmamasına ilişkin genel kurul kararının iptali gerektiği kanaatine varıldığı, davacı vekili, mahkemeden kâr payının tespit edilerek tahsiline dair karar verilmesini talep etmiş ise de kâr payı ödenmesi genel kurulun devredilemez yetkileri arasında olup mahkemece genel kurulun yerine geçilerek kâr payı dağıtılması mümkün olmadığı için davacının bu yöndeki talebinin reddedildiği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmünün kaldırılmasına, yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, davalı şirketin 29.03.2017 tarihli 2016 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan 4 numaralı kararın ” 2016 yılı şirket karının dağıtılmamasına” dair kısmının iptaline, kâr payının tespiti ve tahsili isteminin reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1.Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/517 E., 2020/690 K. sayılı kararı ile davacıya 2013 yılı şirket kâr payının ödenmesine karar verildiğini, Bölge Adliye Mahkemesince kâr payı dağıtımına karar verilmesinin gerektiğini savunarak kararın aleyhe olan kısmının kaldırılmasını istemiştir.

2.Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesi kararının yerinde olduğunu, sunulan dekonta göre davacının aldığı kâr payını iade ettiğinin açık olduğunu savunarak kararın kaldırılmasını istedi.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, genel kurulda alınan kararın iptali ile kâr payının tespiti ile tahsili istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6102 sayılı Kanun’un 507 nci maddesi.

3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup taraf vekillerince temyiz dilekçelerinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edenlere ayrı ayrı yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

10.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.