Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2022/137 E. 2023/3424 K. 31.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/137
KARAR NO : 2023/3424
KARAR TARİHİ : 31.05.2023

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2019/1455 Esas, 2021/1079Karar
HÜKÜM : Ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2017/230 Esas 2019/593 K

Taraflar arasındaki menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildi. Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip, gereği düşünüldü.

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilleri … ile Köksal İyigün’ün, dava dışı Has Spor Teks …Ltd.Şti ile Halk Bankası A.Ş. arasında 15.04.2010 tarihinde akdedilen genel kredi sözleşmesini müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıklarını, kredinin toplam limitinin yazılacağı alanın boş bırakıldığını, 16.04.2010 tarihinde dava dışı Has Spor …Ltd. Şti’ne 25.000,00 TL anapara ödemeli kredi açıldığını kredi ödeme tablosunun müvekkilleri tarafından imzalandığını, genel kredi sözleşmesinin teminatı olarak dava dışı şirketten bedelsiz bono alındığını, işbu bonoyu da müvekkillerinin kefil sıfatıyla imzaladıklarını, dava dışı Has Spor …Ltd. Şti’nin ödemelerini düzenli yaptığı kredilerini 2012 yılı başında ödeyememeye başlanması üzerine davalı bankaca dava dışı şirket ile müvekkilleri aleyhine hesapların kat edilerek Eskişehir 2. İcra Müdürlüğünün 2012/6619 E. sayılı dosyası ile müvekkilleri aleyhlerine icra takibi başlatıldığını, dava dışı şirketin borçlu olarak gösterilmediğini ve dava dışı şirket tarafından yapılan ödemelerin dikkate alınmadığını, yine düzenlenen bononunda müvekkilleri aleyhine aynı icra müdürlüğünün 2012/6626 E. sayılı dosyası ile takibe konulduğunu, müvekkillerince ödemeler yapıldığını ancak icra takip işlemlerine ödeme yapılmamış gibi devam edildiğini, müvekkillerinin her iki icra dosyası üzerinden haciz baskısı altına alındığını, bu nedenlerle müvekkilleri tarafından borç miktarından fazla olarak ödenen ve mahkemece yapılacak inceleme ve alınacak rapor ile kesin olarak belirlenecek bedellere ilişkin istirdat talebi ve davası açmak ve fazlaya ilişkin diğer talep ve dava haklarının saklı kalmak kaydıyla, davanın kabulü ile müvekkillerinin davalı bankaya Eskişehir 2. İcra Müdürlüğünün 2012/6619 E. ve 2012/6626 E. sayılı icra dosyaları ile borçlu olmadığının tespiti ile fazlaca ödenen miktarların ödeme tarihinden itibaren bankalarca mevduata işleyecek en yüksek faiz miktarı üzerinden işleyecek faizi ile beraber istirdatına, %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatının davalı bankadan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davacılar vekili ıslah dilekçesinde; Eskişehir 2. İcra Müdürlüğünün 2012/6619 E. ve 2012/6626 E. sayılı icra dosyalarında borçlu olmadıklarının tespiti ile 2012/6619 E. sayılı takip dosyasında davalı yana borçlu bulunmadığı halde yatırılan bedellerin istirdadı, ayrıca dava tarihinden sonra bu takip dosyasına 16.11.2018 tarihinden 19.06.2019 tarihine kadar yapılan 5.730,00 TL maaş kesintisinin de davalıdan alınarak davacı müvekkillerine en yüksek faiz oranı üzerinden ödenmesine karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; açılan davayı kabul etmediklerini, açılan davanın haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacıların kesinleşmiş icra takiplerine ilişkin iddialarının haksız olduğunu, Eskişehir 2. İcra Müdürlüğünün 2012/6627- 6626-6619 E. sayılı dosyalarının incelendiğinde davacıların dava dilekçelerindeki iddialarının asılsız olduğunun anlaşılacağını, yapılan tüm ödemelerin banka kayıtlarında belli olduğunu, takiplerin 2012 yılında yapıldığından faiz işlediğini, takiplerin kesinleştiğini, davacıların istirdat taleplerinin de hak düşürücü süre dolmuş olduğundan hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, kötü niyet tazminat taleplerinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu, tüm itiraz ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla haksız açılan davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacı banka ile dava dışı asıl borçlu şirket arasında 50.000,00 TL limitli 15.04.2010 tarihli genel kredi sözleşmesi düzenlendiği, davacıların bu sözleşmeyi 50.000,00 TL kefalet limitiyle imzaladıkları ve bu sözleşmenin imzalanması sırasında davalı bankanın davacılardan 50.000,00 TL bedelli teminat senedi aldığı, bilahare davalı banka ile dava dışı asıl borçlu şirket arasında bu defa 250.000,00 TL limitli 04.05.2011 tarihli genel kredi sözleşmesi düzenlendiği, ancak bu sözleşmeye davacıların kefil olmadıkları, 2010 tarihli sözleşme kapsamında 16.04.2010 tarihinde asıl borçluya 25.000,00 TL’lik kredi kullandırıldığı ve bu kredinin ödenerek 15.04.2010 tarihinde kapatıldığı, yine bu 2010 tarihli sözleşme kapsamında 28.02.2011 tarihinde 30.000,00 TL kredi kullandırıldığı, bu kredinin ise 28.02.2012 tarihinde davamıza konu olan icra takip dosyalarından önce kapatıldığı, davacıların kefil olmadığı 04.05.2011 tarihli sözleşmeden dolayı da kredi kullandırıldığı, bu sözleşmeden kaynaklı kredilerin ödenmemesi üzerine 31.05.2012 tarihinde takibe intikal ettirildiği, dava ve takibe konu tüm kredilerin 2011 tarihli davacıların kefalet imzalarının yer almadığı genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı, bu nedenle davacıların takibe konu edilen kredilerden dolayı herhangi bir sorumlulukları bulunmadığından dava konusu her iki takipten dolayı davacıların davalıya borçlu olmadıklarının tespitine, ancak davalı banka tarafından Eskişehir 2. İcra Müdürlüğünün 2012/6619 E. sayılı dosyasıyla ilamsız icra takibi, 2012/6629 E. sayılı dosyasıyla da teminat senedine dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus yolla davacılar hakkında takip başlattığı, bu takipler sırasında davacıların hiçbir sorumluluğunun bulunmamasına rağmen davalının davacı … İyigün’den 121.880,76 TL tahsilat gerçekleştirdiği, davalının haksız tahsil ettiği bu bedeli bu davacıya iade etmesi gerektiği gibi ödeme tarihinden itibaren yasal faizlerini de iade etmesi gerektiği, bilirkişi …’ın raporunda da ayrıntılı belirtildiği üzere davalının davacı … İyigün’e 121.880,76 TL bedel ile bunun dava tarihine kadar işleyen yasal faizi olan 31.825,26 TL’den oluşan toplam 153.706,02 TL’nin davalıdan istirdaden alınıp davacıya verilmesine, davacı … İyigün’ün asıl alacağı olan 121.880,76 TL’ye dava tarihi olan 16.02.2017 tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, yine bilirkişi raporunda hesaba dahil edilmeyen 18.11.2018 ile 19.06.2019 tarihleri arasında davalı … İyigün’den taksitler halinde tahsil edilen 5.730,00 TL’nin de davacı vekilinin ıslah dilekçesindeki talebi gereğince davalıdan istirdaden alınıp davacı … İyigün’e verilmesine, davalının kötü niyetli takip yaptığı kanıtlanıp anlaşılamadığından davacının tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
1.Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesinin kötü niyet tazminatının reddine yönelik kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkillerin müşterek ve müteselsil sıfatı ile sorumlu oldukları 15.04.2010 tarihli genel kredi sözleşmesinin tüm hükümleri ile birlikte aleyhe yürütülen icra takiplerinden önce sonlanmış olduğu İlk Derece Mahkemesinin aynı kararı ile sabit olduğu, bu haliyle müvekkillerinin imzası havi olmayan 250.000,00 TL limitli 04.05.2011 tarihli genel kredi sözleşmesinden kaynaklı alacak takiplerinde müvekkillerinin de borçlu gösterilmesi davalı bankanın son derece kötü niyetli olarak hareket ettiğini, kaldı ki davalı bankanın, kötü niyetli takibi ile haciz baskısı ile müvekkillerinden 127.610,76 TL tahsilat yaptığını, bu nedenlerle İlk Derece Mahkemesi kararının kötü niyet tazminatı yönünden kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini istemiştir.

2.Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesinin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, takibin dayanağı olan senedin teminat senedi olarak kabulünün ancak yazılı belge ile mümkün olduğunu, bu değerlendirmeyi mahkemenin kendisinin yapması gerektiği halde bilirkişi raporuna itibar ederek davaya konu senedin teminat senedi olarak verildiği yönündeki kabulünün hatalı olduğunu, ayrıca bilirkişi raporunda davacılardan …’ün babası … tarafından dava dışı şirket hesabına yatırdığı 80.000,00 TL’lik ödemenin …’ün borcu karşılığında yapılmış gibi hesaplanarak borçtan düşülmesinin de mümkün olmadığını, kararın bu yönüyle de hatalı olduğunu, bu nedenlerle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davalı banka ile dava dışı şirket arasında 15.04.2010 tarihli 50.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, davacıların da bu sözleşmede aynı limitle kefaletlerinin bulunduğu, takibe konu senedin de keşide tarihinin 15.04.2010, senet bedelinin de 50.000,00 TL olduğu, söz konusu senedin 15.04.2010 tarihli sözleşme ile birlikte teminat amacıyla davalı bankaya verildiği, 15.04.2010 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında dava dışı şirkete kullandırılan kredilerin ödenerek kapatıldığı, dava dışı şirket ile davalı banka arasında 04.05.2011 tarihli yeni bir genel kredi sözleşmesi imzalandığı, takibe konu alacağın da bu sözleşmeden kaynaklandığı,15.04.2010 tarihli sözleşme kapsamında herhangi bir borç bulunmadığından teminat senedine dayanılarak davacıların sorumluluğuna başvurulamayacağından davalı vekilinin buna yönelik istinaf başvurusunun yerinde olmadığı, davalı bankanın alacağı iki farklı tarihte yapılan genel kredi sözleşmesine dayalı olduğu, bu sözleşmelerin asıl borçlularının aynı şirket olduğu, her iki sözleşmedeki müşterek borçlu müteselsil kefillerin farklı bulunduğu ve netice olarak davalı bankanın 2011 tarihinde yapılan sözleşmeden kaynaklı alacağının bulunması nedeniyle davalının kötü niyetli takip yaptığının kanıtlanıp net olarak anlaşılamadığından davacı yanın kötü niyet tazminatı talebinin reddine yönelik İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun yerinde olmadığından taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1.Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesi kararının kötü niyet tazminatı yönünden kaldırılarak talepleri doğrultusunda kararın bozulmasını istemiştir.

2..Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; takibin dayanağı olan senedin teminat senedi olarak kabulünün ancak yazılı belge ile mümkün olduğunu, bilirkişi raporunda davacılardan …’ün babası … tarafından dava dışı şirket hesabına yatırdığı 80.000,00 TL’lik ödemenin …’ün borcu karşılığında yapılmış gibi hesaplanarak borçtan düşülmesinin de mümkün olmadığını, kararın bu yönüyle de hatalı olduğunu, davanın davacıların tüm talepleri yönünden reddi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, icra takiplerinden kaynaklanan menfi tespit ve istirdat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun’un (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2.2004 sayılı İcra ve İflas Kanun’un (2004 sayılı Kanun)72 nci maddesi

3. Değerlendirme
1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2. Davalı banka tarafından Eskişehir 2. İcra Müdürlüğünün 2012/6629 E. sayılı dosyasıyla kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla alacağın dayanağı olan, 15.04.2010 tanzim tarihli, borçlusu dava dışı şirket olan, avalistleri davacılar … ve …, lehtarı ise davalı banka olan 50.000,00 TL limitli bono nedeniyle davacılar aleyhine icra takibi başlatmıştır. Davacılar bu senedin kendi imzalarını taşıyan 15.04.2010 tarihli genel kredi sözleşmesinin kefaletinin teminatı olduğunu, anılan kredi sözleşmesinden kaynaklanan bir borcun bulunmadığını ileri sürmüşlerdir. Dosya kapsamında banka kayıtları üzerinde inceleme yapılarak alınan bilirkişi raporunda, davalı banka ile dava dışı şirket arasında 15.04.2010 tarihli 50.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, davacıların da bu sözleşmede aynı limitle kefaletlerinin bulunduğu, takibe konu senedin de keşide tarihinin 15.04.2010, senet bedelinin de 50.000,00 TL olduğu tespit edilmiştir. Mahkemece söz konusu senedin 15.04.2010 tarihli sözleşme ile birlikte teminat amacıyla davalı bankaya verildiği, 15.04.2010 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında dava dışı şirkete kullandırılan kredilerin ödenerek kapatıldığı, dava dışı şirket ile davalı banka arasında 04.05.2011 tarihli yeni bir genel kredi sözleşmesi imzalandığı, takibe konu alacağın da bu sözleşmeden kaynaklandığının bilirkişi raporuyla tespiti nedeniyle 15.04.2010 tarihli sözleşme kapsamında herhangi bir borç bulunmadığından teminat senedine dayanılarak davacıların sorumluluğuna başvurulamayacağından davacıların menfi tespit isteminin kabulüne karar verilmiştir.

Davacılar davalının icra takip dayanağı yaptığı kambiyo senedinin 15.04.2010 tarihli genel kredi sözleşmesinin teminatı olduğunu usulüne uygun delillerle kanıtlamakla yükümlüdür. Davacılar bu yönde herhangi bir delil ibraz etmedikleri gibi dosya kapsamında banka kayıtları üzerinde yerinde yapılan incelemede de kambiyo senedinin teminat için alındığına ilişkin bir tespitin yapılmadığı halde tanzim tarihi ile genel kredi sözleşmesinin imza tarihinin aynı olması nedeniyle kambiyo senedinin 15.04.2010 tarihli genel kredi sözleşmesinin teminatı olarak verildiği sonucunu doğurmayacaktır. Mahkemece dava konusu takip dayanağı olan kambiyo senedinin sebepten mücerret olduğu, davacıların, kambiyo senedinin; kefalet imzalarının yer aldığı 15.04.2010 tarihli genel kredi sözleşmesinin teminatı olduğunu usulüne uygun delillerle ispatlayamadığı değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1.Davacılar vekilin tüm, davalı vekilinin bozma kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının REDDİNE,

2.Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

3. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde davalıya iadesine,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz eden davacılara yükletilmesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

31.05.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Uyuşmazlık, Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi, bu kararında temyiz incelemesi sonucunda onanması durumunda Bölge Adliye Mahkemesince hükmedilecek istinaf red harcı ile Yargıtayca hükmedilecek onama harcının maktu mu yoksa nisbi mi olacağına ilişkindir.

T.C. Anayasasının 73/3 maddesinde “Vergi, resim, harç vb. mali yükümlülüklerin Kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağı”,

492 sayılı Harçlar Yasası’nın 2. maddesinde “Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı”,

(1) sayılı Tarifenin III karar ve ilam harcı başlıklı 1/a madddesinde “Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı”,

1/e maddesinde “yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı”

2.a maddesinde de “1. fıkra dışında kalan davalarla, taraf teşkiline imkan bulunmayan davalarda verilen esas hakkındaki kararlarla, davanın reddi kararı ve icra tetkik merciilerinin 1. fıkra dışında kalan kararlarında” maktu harç alınacağı düzenlenmiştir.

Bölge Adliye Mahkemelerinde işin esasını hüküm altına aldığı kararlar, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek verdiği ve icrai kabiliyeti söz konusu olan kararlardır. Bu kararlar ise, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak 6100 sayılı HMK 353/1-b-2,3 maddelerine göre davanın kabulü veya reddi yönünde verilen kararlardır. İlk Derece Mahkemesi Kararının İstinaf incelemesi sonucunda doğru bulunarak verilen “istinaf başvurusunun esastan reddi” kararı davanın esası hakkında verilen ve işin esasına bölge adliye mahkemesince girilip verilmiş ve icra edilecek bir karar değildir. İlk Derece mahkemesi kararı geçerliliğini sürdürmektedir. Bu itibarla konusu belli bir değere ilişkin davada, davalının istinaf başvurusunun reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararı 1 sayılı Tarifenin III-1-a maddesinde ifade edilen “esas hakkında” karar niteliğinde bulunmadığından Bölge Adliye mahkemesince nisbi değil, maktu karar ve ilam harcının alınması gerekmektedir.

Başvurunun esastan reddinde, aslında davanın esasına girilmemekte, ilk derece mahkemesi kararı doğru bulunduğundan dava hakkında ayrıca karar verilmemektedir. Kanun koyucunun buradaki “esastan” ifadesini, istinaf başvurusu sırasında dilekçeye, harca, süreye vb. şekli hususlara ilişkin bir eksiklik olmaması, istinaf sebeplerinin incelenerek ilk derece kararında usul veya esas yönünden hukuka aykırılık bulunmamasıdır. (Pekcanıtez-Usul-Medeni Usul Hukukun Sh. 2270 vd)

Keza İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı niteliğinde de değildir. (Pekcanıtez-Atalay-Özekes Sh. 583, Konuralp, Uluslararası Toplantı Sh. 260, Özekes-100 soruda İstinaf ve Temyiz sh. 99)

1) Sayılı Tarifenin III-1-e maddesi tasdik (onama) edilen kararlar için nisbi karar ve ilam harcı alınacağını düzenlemiş olduğundan Bölge Adliye Mahkemesinin kararı niteliğine göre nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi mümkün olmayıp bu nedenle de maktu harç alınmalıdır.

Aksi düşüncenin kabulü T.C. Anayasası’nın 73/3 maddesindeki “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağına” ilişkin temel hükme de aykırılık teşkil edecektir ki vergi ve harç yükümlülüğü konusunda kıyas veya yorum yoluyla yükümlülük getirilmesi mümkün değildir.

Somut uyuşmazlıkta, nisbi değere tabi bulunan davada, davanın kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhinde davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine ve nisbi karar ve ilam harcının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı hükmedilen karar ve ilam harcı yönünden yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere aykırılık teşkil etmektedir.

Diğer taraftan davalı, istinaf başvurusunun esastan reddi kararını temyiz etmiş olup, red kararının temyiz incelemesi sonucunda alınması gereken onama harcı (1) sayılı Tarifenin 2.a maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesi Kararının, niteliğine göre maktu olmalıdır.

Bu halde, Bölge Adliye Mahkemesi kararındaki nisbi karar ve ilam harcının maktu karar ve ilam harcı olarak düzeltilmesi suretiyle HMK 370/1. maddesi gereğince kararın onanması, Daire onama ilamında da nisbi yerine maktu onama harcına hükmedilmesi gerekirken karar ve ilam harçları konusunda yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesine ilişkin sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.