Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2022/1194 E. 2023/4807 K. 11.09.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/1194
KARAR NO : 2023/4807
KARAR TARİHİ : 11.09.2023

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43.Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/1958 Esas, 2021/1596 Karar
HÜKÜM : Esastan Ret
MAHKEMESİ : İstanbul 2.Asliye Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2016/699 E., 2018/735 K.

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili bankanın ticari faaliyetlerini devam ettirdiği dönemde, Bankanın …Şubesi’nden kullanılan 17.07.1996-13.09.1996-14.03.1997 Genel Kredi Sözleşmeleri nedeniyle Borçlu Baraca Collection Tekstil San. ve Tic. Ltd. Şti. ve müşterek borçlu ve müteselsil kefilleri Mender Tekstil San. ve Tic. Ltd. Şti., Hayati Yılmaz ve Hamdi Kancağının borçlandıklarını, söz konusu kredi borcunun ödenmemesi üzerine müvekkili Bankaca borçlulara Bakırköy 13. Noterliği 22.01.1998 tarihli ihtarnamesi ile hesabın kat edildiği ve ödeme yapılmaması halinde yasal takibe geçileceği hususunun bildirildiğini, ihtarnameye rağmen borcunu ödemeyen borçlular aleyhine İstanbul 14. İcra Müdürlüğü’nün 1998/10074 E. sayılı dosyası ile takip yapıldığını, dosyaların yenilenmesi için icra dairesine talepte bulunulduğunu ancak icra müdürlüğünce dosyaların imha edildiğinin bildirildiğini, bunun üzerine de alacağın tahsili amacıyla borçlular aleyhine İstanbul 1. İcra Müdürlüğünün 2015/3452 E. sayılı dosyası ile yeniden genel haciz yoluyla ilamsız icra takibi başlatıldığını, ancak davalının söz konusu takibe, borç aslına ve ferilerine itiraz ettiğini ileri sürerek davanın kabulü ile müvekkili banka alacağının tahsili amacıyla davalı borçlunun haksız ve mesnetsiz itirazının iptali ile takibin devamına borçlunun %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; 5411 Bankacılık Kanunu’nun (5411 sayılı Kanun) geçici 13 üncü maddesinde fon alacaklarında zaman aşımının 20 yıl olduğunu düzenleyen aynı kanunun 141 inci maddesine herhangi bir şekilde atıf veya gönderme olmadığından 20 yıllık zaman aşımı süresini kabul etmenin mümkün olmadığını, iddia olunan alacak için 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) uygulama alanı bulması hasebiyle mezkur alacağın 10 yıllık zaman aşımına tabi olduğunu, hesap kat tarihinden itibaren 18 yıl geçtiğinden dava konusu alacağın açıkça zaman aşımına uğradığını, işletilen faizin fahiş olduğunu, ihtarnamede teminat olarak verilen çeklerin karşılıksız çıkması nedeniyle hesabın kat edildiğini belirtildiğini ancak bu çeklerin genel kredi sözleşmesine istinaden alınıp alınmadığı veya davalının kefil olduğu sözleşme dahilinde olup olmadığına ilişkin herhangi bir belge sunulmadığını, savunarak davacının davasının reddi ile haksız ve kötüniyetli olarak başlatılan icra takibinden dolayı %40 dan az olmamak koşuluyla kötü niyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile icra takibinin 03.02.2015 tarihinde başlatıldığı, 6098 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin 6098 sayılı Kanun’un 598 inci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunu’nun (6101 sayılı Kanun) 5 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince de ek sürenin 01.07.2013 tarihi itibariyle dolduğu, bu nedenle davanın reddine karar vermek gerektiği, her ne kadar davacı taraf davalının da bulunduğu müteselsil borçlar aleyhine 1998 yılı içinde icra takibi başlatıldığını dava dilekçesinde belirtmiş ise de, bu dosyaların imha edildiğinin belirtmiş olması nedeniyle daha önce kefil olan davalının 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde takip edildiği ve bu nedenle 10 yıllık sürenin davalı için söz konusu olmadığı düşünülse dahi bu konuda sunulan delil ve belgelerin davalı kefilin 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde takip edildiğini diğer bir ifadeyle kefaleti nedeniyle alacaklı tarafından alacağın talep edildiğini gösterir nitelikte olmadığı gerekçesiyle davacının davasının hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
1. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; temlik alınan alacağın fon alacağı olduğunu ve 20 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, temlik eden Emlak Bankası tarafından İstanbul 14. İcra Müdürlüğü’nün 1998/10074 E. sayılı dosyasıyla borçlular aleyhine icra takibi başlatılmış olup zamanaşımı kesildiğini belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.

2.Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Emlak Bankasının TMSF tarafından devralınmadığını, zamanaşımının 20 yıl değil 10 yıl olduğunu, dava konusu kredi alacağının tahsili için 1998 yılında başlatılan icra takibinden sonra davaya konu icra takibinin başlatıldığı 2015 yılına kadar zamanaşımını kesen yeni bir işlem yapıldığı ispat edilemediği için 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125 inci maddesinde düzenlenen 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesi hatalı olduğunu belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile somut olayda kefalet sözleşmeleri 17.07.1996-13.09.1996-14.03.1997 tarihlerinde imzalanmış olup, başlangıç tarihleri itibariyle 6098 sayılı Kanun’un 598 inci maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu, ancak bu hak düşürücü süre ilk defa öngörüldüğünden 10 yıllık hak düşürücü süre davaya konu icra takibinin başlatıldığı 03.02.2015 tarihi itibariyle de sona erdiği, zaman aşımından farklı olarak hak düşürücü sürelerin durması ve kesilmesi söz konusu olmadığı, dolayısıyla hak düşürücü sürelerin durması ve kesilmesi söz konusu olmadığından, önce işlemden kaldırılan ardından imha edilen İstanbul 14. İcra Müdürlüğü’nün 1998/10074 E. sayılı dosyasıyla başlatılan icra takibinin hak düşürücü süreye bir etkisinin olmadığı, davalı tarafın ise örnek Yargıtay kararına dayanılarak davanın hak düşürücü süreden değil, zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi talep edildiği, hak düşürücü süre hakkın özüne ilişki olup öncelikle değerlendirilmesi gerektiği, ancak Mahkemece davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesinde herhangi bir isabetsizliğin görülmediği gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1.Davacı vekili temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü hususları tekrar ederek kararın bozulmasını istemiştir.

2.Davalı vekili temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü hususları tekrar ederek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan kredi alacağının kefilden tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı hususu uyuşmazlık konusudur.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 598 inci maddesinin üçüncü fıkrası, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunu’nun (6101 sayılı Kanun) 5 inci maddesinin ikinci fıkrası, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı Kanun) 125 inci maddesi

3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve yasaya uygun olup taraf vekillerince temyiz dilekçelerinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz eden davalıya yükletilmesine,

Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

11.09.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.