Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2021/8927 E. 2023/2695 K. 04.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/8927
KARAR NO : 2023/2695
KARAR TARİHİ : 04.05.2023

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2019/1158 Esas, 2021/1548 Karar
HÜKÜM : Ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2014/785 E., 2018/1282 K.

Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı Yargıtayca duruşma istemli olarak davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildi. Duruşma için belirlenen 02.05.2023 günü hazır bulunan davacı vekili Av. …, davalı vekilleri Av……. ile Av. ….dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.

I. DAVA
1.Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında ilki 1995 yılında imzalanan ve 1995 yılından beri sürekli yenilenen ana dağıtım sözleşmeleri doğrultusunda 16 yıldır süregelmekte olan bir ticari ilişki mevcut olduğunu, müvekkili şirketin kendisine faturalanan davalı şirket ürünlerini alt bayilerine fatura ile ulaştırmayı üstlendiğini, imzalanan en son tarihli ana dağıtım sözleşmesinin ise 30.10.2007 tarihli olduğunu, müvekkili şirketin sözleşme uyarınca davalı şirkete ait ürünlerin en iyi şekilde satışını sağlamak, reklam ve pazarlamasını yapmak ve bu surette alt bayilikler oluşturmayı üstlendiğini, bu yükümlülüklerin çok büyük yatırımlar yapılmasını gerektirdiğini, satışa konu ürünlerin yazılım programları olduğunu, ürünün satışını yapan çalışanlara ciddi bir eğitim verilmesinin gerektiğini, müvekkilinin 16 yıldır özverisiyle davalı şirketin sektörde lider olmasına önemli katkılarda bulunduğunu, her ne kadar işbu sözleşmenin 31.12.2010 tarihinde sona ereceği kararlaştırılmış olsa da,16 yıldır her defasında yenilenmek sureti ile sürenin uzatıldığını, ancak müvekkili şirketin yaptığı yatırım harcamalarını tam olarak karşılayamadan, sözleşmenin yenilenmeyeceği hususunu ihtaren öğrendiğini, ancak bu ihtarnamenin keşide edilmesinden önce davalı tarafından sözleşmenin yenileceğinin açıkça ve sözlü olarak müvekkiline bildirildiğini, bu kapsamda 2010 yılı Eylül ayında revize hedef mutabakatı imzalandığını, değişiklik olmadan sözleşmeye devam edileceğini 31.12.2010 tarihine kadar belirttiğini, sözleşmenin başlangıçtan beri belirsiz süreli sözleşme olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, davalı şirketin sözlü bildirimler ve taahhütler ile sözleşmenin uzayacağı inancını oluşturduğunu, 14.01.2011 tarihli mezkur ihtarnamenin haksız fesih niteliğinde olduğunu, davalının ağır kusuru nedeniyle manevi tazminat ödemesi gerektiğini, sözleşmenin yenilenmediğinin ileri sürülmesi halinde ise davalının sözleşme öncesi görüşmelerdeki tutum ve davranışlarıyla sözleşmenin yenileneceği izlenimini verdiğinden-culpa in conrahendo- ilkesi gereğince de müvekkilinin zararlarını karşılamak zorunda olduğunu ileri sürerek 25.000,00 TL maddi tazminat ile 25.000,00 TL manevi tazminatın haksız fesih tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalı şirketten tahsiline, mahkemede sözleşmenin kendiliğinden sona erdiği yönünde kanaat oluştuğu takdirde, davalı şirketin sözleşme görüşmesinde kusurlu davrandığının kabulü ile aynı tutarlarda maddi ve manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

2.Davacı vekili 16.03.2018 tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini 2.067.922,35 TL artırarak 2.092.922,35 TL’ye çıkarmıştır.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; tarafların 30.10.2007 tarihinde bir araya gelerek 31.12.2010 tarihinde sona erecek 3 yıl süreli bir sözleşme akdettiklerini, sözleşmenin süresi sonunda sona erdiğini, sona eren bir sözleşmenin yeniden feshinin mümkün olmadığını, müvekkilinin bu tarihten sonra davacıya ürün satmayı da fiilen sona erdirdiğini, davacıya sona eren sözleşmenin yenileneceğine dair söz veya taahhüt verilmediğini, müvekkilinin 14.01.2011 tarihli ihtarname ile de sözleşmenin sona erdiğini ve sözleşmenin yenilendiği anlamına gelmemek kaydıyla 2011 yıl sonuna kadar iskontolu münferit ürün satın alma ve satma hakkı tanındığını bildirdiğini, ancak davacının satın aldığı ürün bedellerini de ödemediğini, 2010 yılı hedef mutabakatının ise davacıya verilecek yıllık ciro prim taahhüt koşullarına ilişkin olduğunu, takip eden dönemle hiçbir ilgisinin olmadığını, culpa in conrahendo ilkesinin uygulama yerinin bulunmadığını, davacının sözleşmenin aynı şartlarda devam ettiği ve edeceği inancına kapıldıklarına ilişkin beyan ve iddialarının asılsız olduğunu, müvekkili şirketin kurduğu ana dağıtım merkezi modelinin gelişen teknoloji karşısında eskidiğini, katma değer üreten bir sistem olmaktan çıkıp şirketi sömüren bir modele dönüştüğünü, bu nedenle müvekkili şirketin sözleşmenin sona erdiği tarihten sonra ana dağıtım merkezi modelini terk ettiğini, sözleşmenin otomatik olarak yenilenmesinin, Rekabetin Korunması Hakkındaki 4054 sayılı Kanun açısından da mümkün olmadığını, davacının logonun tek satıcısı, tek distribütörü olmadığı için kendisinin de sözleşme süresi içerisinde yazılım ürün lisansı sattığını, her türlü bağımsız satış haklarını saklı tuttuğunu, bu nedenle davacının bir zarar ziyan iddiasında bulunmasının mümkün olmadığını, davacının uğramış olduğu bir zararın da bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile taraflar arasındaki 30.10.2007 tarihli sözleşmede davalı tarafından üretilen yazılım ürünlerinin ADM (Ana Dağıtım Merkezi) tarafından Logo’dan satın alınarak, ekte belirtilen işletim sistemi ve networkler üzerindeki “Kullanma lisansı satış hakkının” diğer tüm telif haklarının Logo’da kalması koşulu ile ve sadece T.C. sınırları içinde ADM’ye verilmesine ilişkin olduğu, sözleşmenin Logo’nun benzeri bir sözleşmeyi 3 üncü kişiler ile yapma hakkını veya Logo’nun bizzat kendisinin satış yapması veya yeni bir satış organizasyonu kurma hakkını ortadan kaldırmaz.” hükmünün yer aldığı, davacıya satış konusunda tekel hakkı verilmediği, sözleşmenin 8/1. maddesinde ” Sözleşme 3 (üç) yıl sürelidir ve 31 Aralık 2010 tarihinde sona erer. Süresi sonunda ihtara ve hükme gerek olmaksızın kendiliğinden sona erer. Süresi sonunda taraflar yeni bir sözleşme yapıp yapmamakta serbesttirler.” düzenlemesinin yer aldığı, bu düzenleme ile sözleşme ilişkisinin 31.12.2010 tarihinde kendiliğinden sona erdiği, davalı tarafça keşide edilen Kadıköy 4. Noterliğinin 14.01.2011 tarihli ihtarnamesi ile kendiliğinden sona eren sözleşmenin yenilenmeyeceğinin bildirildiği, davacı tarafın, davalı tarafça anılan sözleşmenin yenileneceği izlenimi uyandırıldığını ve buna güvenerek bir takım maddi yükümlülükler altına girdiğini ispat edecek delil sunmadığı, diğer yandan davacı vekilinin 25.12.2014 tarihli duruşmadaki beyanında ve yargılama aşamasında talep edilen tazminatın portföy tazminatı niteliğinde olduğunu belirttiği, bu tazminatın acente ve tek satıcılık sözleşmelerinde uygulama imkanı bulduğu, davacının acente olmadığı, tek satıcılık sözleşmesinin ise imalatçı (yapımcı) ile tek satıcı arasında imzalanan sürekli bir sözleşme olduğu, bununla yapımcının bir bölgede tekel hakkına sahip olarak satmak üzere bedeli karşılığında sadece tek satıcıya göndermeyi, buna karşılık tek satıcının da sözleşme konusu mamulleri kendi namına ve hesabına satarak bu mamullerin sürümünü artırmak için faaliyette bulunmayı üstlendiği, bu durumda somut olayda davacının tek satıcı olmadığı, taraflar arasındaki ilişkinin bayilik ilişkisi olduğu, denkleştirme tazminatının bayilik sözleşmelerinde uygulanma imkanı bulunmadığı, dosyaya emsal olarak sunulan ve davalı şirketin taraf olduğu davalara ilişkin emsal ilamlar da nazara alınarak davacının maddi ve koşulları olmayan manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; taraflar arasında 1995 yılında ana dağıtım sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin 16 yıl yenilenerek devam ettiğini, en son 30.10.2007 tarihli sözleşmenin imzalandığını, sözleşmenin acente ve tek satıcılık sözleşmelerinin özelliklerini taşıdığını, müvekkilinin faaliyetleri neticesinde davacının ürününün önemli ölçüde yayılarak tanındığını, bu nedenle davalının portföy tazminatı ödemesi gerektiğini, hakkaniyet ilkesi gereğince müvekkili lehine portföy tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, davalı şirketin 14.01.2011 tarihinde sözleşmeyi haksız olarak feshettiğini, davalının sözleşmenin yenileneceğine dair izlenim vermesine rağmen sözleşmenin yenilenmeyeceğini en geç 31.12.2010 tarihinde bildirmesi gerektiğini, davalının, müvekkilinin kurmuş olduğu dağıtım ağını halen kullanarak maddi kazanç sağladığını, bilirkişi raporlarında portföy tazminatına hak kazanıldığı tespiti yapılmasına rağmen davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile taraflar arasında 1995 yılından beri devam eden sözleşmesel ilişki bulunduğu, taraflarca son olarak imzalanan 30.10.2007 tarihli ana dağıtım sözleşmesinin 3 üncü maddesinde bu sözleşmenin, Logo’nun aynı mahiyette veya benzeri bir sözleşmeyi 3 üncü kişiler ile yapma hakkını veya Logo’nun bizzat kendisinin satış yapması veya yeni bir satış organizasyonu kurma hakkını ortadan kaldırmayacağının düzenlendiği, bu hüküm ile davacıya söz konusu ürünlerin satışı konusunda tek satıcılık hakkı verilmediği; sözleşmenin 8.1 maddesinde ise sözleşmenin 3 (üç) yıl süreli olup 31 Aralık 2010 tarihinde sona ereceğinin, süresi sonunda başkaca bir ihbara, ihtara ve hükme gerek olmaksızın kendiliğinden sona ereceğinin, süresi sonunda tarafların yeni bir sözleşme yapıp yapmamakta serbest olduklarının hüküm altına alındığı, işbu açık hüküm doğrultusunda sözleşmenin 31.12.2010 tarihinde kendiliğinden sona erdiği, davalı tarafından keşide edilen 14.01.2011 tarihli ihtarname ile de sözleşmenin 31.12.2010 itibariyle kendiliğinden sona erdiği belirtilerek, sona eren sözleşmenin yenilendiği anlamına gelmemek kaydıyla davacının 2011 yılı sonuna kadar önceden yararlandığı iskonto oranlarından yararlanarak ürün satın alabileceğinin ihtar edildiği, davalının sözleşmenin yenileneceği konusunda davacıya yönelik herhangi bir taahhüdünün bulunmadığı, davalının davacı dışında Yaman Bilişim ve Casper Bilgisayar firmaları ile de aynı nitelikte ana dağıtım sözleşmeleri imzalamış olduğu, denkleştirme tazminatının ancak acentelik veya tekel hakkı veren tek satıcılık niteliğindeki sözleşmelere dayalı olarak talep edilebileceği, somut olayda ise taraflar arasındaki sözleşmenin 3 üncü maddesi, davalıya bizzat satış yapma veya yeni bir satış organizasyonu kurma hakkı tanıdığı gibi, davalı tarafından davacı ile aynı nitelikte olmak üzere dava dışıYaman Bilişim ve Casper Bilgisayar firmalarıyla da aynı nitelikte ana dağıtım sözleşmelerinin imzalandığı, bu nedenle taraflar arasındaki sözleşmenin tek satıcılık olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı, davacının tek satıcılık sözleşmesine dayalı denkleştirme tazminatı isteme koşullarının bulunmadığı, sözleşme kendiliğinden sona ermiş olup davalının sözleşmenin yenileneceği konusunda davacıya yönelik bir taahhüdü veya sözleşmenin yenileneceği inancını doğuran bir eylemi bulunmadığı gibi, davacının sözleşme görüşmeleri nedeniyle zarara uğradığı kanıtlayamadığı, bu nedenle davacının sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğa dayalı tazminat isteminin yerinde olmadığı, diğer yandan sözleşmenin yenilenmemesinin başlı başına davacının kişilik haklarının ihlal ettiğinin kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesindeki sebepleri tekrar ederek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, portföy tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Takdir olunan 8.400,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

04.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.