Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2021/8915 E. 2023/3161 K. 23.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/8915
KARAR NO : 2023/3161
KARAR TARİHİ : 23.05.2023

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2019/1778 Esas, 2021/1120 Karar
HÜKÜM : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2018/304 E., 2019/449 K.

Taraflar arasındaki marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin Tespiti, ref’i, men’i ile maddi ve manevi tazminat
davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip, gereği düşünüldü.

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin “MIFARE” markasının mevcut olduğunu, davalı şirketin müvekkil markasını herhangi bir sözleşmeye dayanmaksızın ve hukuka uygun amacı olmaksızın kullandığını, davalıya ait www.atayazilim.com.tr adresinde anahtar sözcük olarak, www.atayazilim.com.tr/cozum/mifare uzantılı sayfasında adres uzantısı olarak kullandığını ve ürünleri tanıttığını, www.atayazilim.com.tr uzantılı sitenin kaynak kodlarında toplam iki adet “mifare” olmak üzere markanın izinsiz kullanıldığını, söz konusu kullanımların müvekkilinin marka tescilinden doğan haklarını ihlal ettiğini, davalı şirketin “mifare” markasını kaynak kodunda, anahtar sözcük olarak ve sayfalarının uzantılarında kullanarak hilali davranışlarla müşterileri kendi sitesine yönlendirmeye çalıştığını, bu nedenle davacının zarara uğradığını, www.atayazilim.com.tr sitesinde gerçekleştirilen bu kullanımlar ile ilgili olarak elektronik tespit işlemlerinin gerçekleştirildiğini, sunulan tespitte fiziki görüntüler mevcut olmakla birlikte sayfanın kaynak kodu ve açıklayıcı kodlarında müvekkiline ait “mifare” markasının kullanıldığının tespit edildiğini, sayfa kaynak kodlarında bu şekilde kullanımların marka hakkına tecavüz olarak kabul edildiğini, davalının, müvekkili şirket ile hiçbir meşru bağlantısının bulunmadığı halde sitesinde, “kontaksız smart kartlar” başlığı altında “mifare kartlar” ürünlerini tanıttığını, davalının web sitesi üzerinden 200 adet mifare marka kartın 1.25$ fiyat üzerinden satın alındığını, satın alma sonrasında gelen ürünler üzerinde “mifare” marka ve logosunun yer almadığını, dolayısıyla davalının müvekkilinin markasını ticari faaliyetini ve kazançlarını arttırmak için kullandığını, davalı tarafından gönderilen faturada ise “mi-fare 1k baskısız kart” ifadesinin yer aldığını, söz konusu eylemin bir tecavüz fiili olduğunu, müvekkilinin yoksun kaldığı kazancının eldeki veriler ile belirlenebilmesinin mümkün olmadığını, davalının eylemlerinin aynı zamanda haksız rekabete de sebebiyet verdiğini, davalının müvekkili adına tescilli markaya tecavüz teşkil eden eylemleri sonucunda elde ettiği kazancın tazminat hesaplamasında dikkate alınmasını talep ettiklerini ileri sürerek müvekkilinin marka hakkına yönelik tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, ref’i ve devam eden eylemler yönünden men’i talepleri ile 5.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde, “MIFARE” ibaresinin bir teknolojiyi ifade ettiğini, bu teknolojinin 1994 yılında Mikron GmbH – Avusturya firması tarafından geliştirildiğini ve Mikron Fare Collection kelimelerinin kısaltması olarak yaratıldığını, tüm dünyada davacı firma dışında pek çok markanın Mifare teknolojisinde kart ve ürünler ürettiğini ve bu ürünlerin dünyanın her yerinde kullanılmakta olduğunu, anılan ibarenin 1996 yılında Güney Kore’nin başkentinde toplu ulaşım sisteminde ödeme ve ücret toplama işinde kullanıldığını, müvekkili şirketin sahibi olan Hakan Püre’nin de 15.07.1996 tarihinde Teta Elektronik A.Ş. Proje Müdürü sıfatıyla Mikron Firması ile görüştüğünü ve gizlilik anlaşması imzalayarak bu anlaşma çerçevesinde o dönem tüm bilgileri alarak kendi ekibiyle birlikte ürünleri geliştirmeye başladığını, daha sonra müvekkili şirketin Konya Büyükşehir Belediyesi Toplu Ulaşım Sistemi’ni 2000 yılında Teta A.Ş. ile birlikte kurduklarını, bu sistemin hala devam ettiğini, aynı dönemde pek çok firma için de yine kurulumu gerçekleştirdiklerini, davacının, marka hakkı ihlali iddialarına dayanarak ileri sürdüğü iddialarının haksız kazanç elde etme amacı taşıdığını, marka tescili iddiasının aksine müvekkili şirketin NXP firmasından da önce bu teknolojiyi kullandığını ve tamamen yerli ürünler geliştirdiğini, müvekkilinin Mi-Fare teknolojini kullanarak Üniversite Kampus Kart ve Ödeme Kart Sistemlerini ürettiğini, kurulduğu günden bugüne birçok kurum ve kuruluşta bu sistemin hizmet verdiğini, davacının tuzak şekilde talep ettiği satışlarda, müvekkilinin hiçbir şekle NXP firmasının adını ya da markasını kullanmadığını, 2000 yılından bugüne kadar Mi-Fare teknolojisini kullanıyor olmalarının doğru bir kullanım şekil olduğuna inandıklarını, MIFARE ibaresinin bir teknoloji olduğunu ve bir marka olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davalının, dava konusu web sitesi üzerinden gerçekleştirdiği “mifare” ibaresine dair markasal kullanımların, normal şartlarda, davacı adına aynı ibare ile tescilli markalardan doğan hakları ihlal eder nitelikte kabul edilmesi gerekeceği, ancak davalı tarafın “mifare” ibaresini uyuşmazlık konusu elektronik – manyetik kart emtialarında, dava tarihinden önce 15 yılı aşkın bir süredir ticari etki doğuracak şekilde, markasal nitelikte faturalarında ve web sitesinde bilfiil ve aktif olarak kullandığı, tescilli marka sahibi olan davacının bu kullanımlara karşı bunca süre hiçbir hukuki müdahalede bulunmadığı halde tespit edilebilen ilk kullanımdan yaklaşık 15 yıl sonra işbu davayı açmış olması nedeniyle davacının, davalıya karşı sessiz kalmaya bağlı hak kaybına uğradığının kabulünün gerekeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalının “Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı” müessesine dair hiçbir savunması yahut mahkemenin bu hususta bir inceleme talebi bulunmamasına rağmen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 25 inci vd. maddelerine aykırı olarak bu yönde karar tesis edildiğini, dilekçeler aşaması tamamlanmış ve bu yönde bir savunma yapılmamışken, mahkemenin bu hususta bir değerlendirme yapması kanuna açıkça aykırı bulunduğunu, 6100 sayılı Kanun’un 266 ncı maddesi uyarınca, hukuki değerlendirme yapma yasakları bulunmasına rağmen, dava dosyasında hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa da sahip oldukları anlaşılmayan ve raporda da ayrı uzmanlıkları ile ilgili bir değerlendirmede bulunmayan heyetin verdiği raporun, açıkça hukuka aykırı bulunduğunu, sessiz kalma yoluyla hak kaybı teknik ve esas olarak oluşmadığını, bir firmanın o ülkede markasını tescil ettirmesi, o ülkede aktif olarak ticaret hayatı içerisinde bulunduğu şeklinde yorumlanamayacağını, müvekkilinin Türkiye’de bir faaliyetinin bulunmadığını, salt markasını tescil ettirdiği, ölçek ve mesafe itibariyle davalıdan haberdar olmasının beklenemeyeceğini, dosya kapsamında davalıdan haberdar olduğuna dair bir delilin de bulunmadığı gözetildiğinde, sessiz kalma yoluyla hak kaybına dair kararın temelinin hatalı olduğu, davalının yerel ölçekte ticaret yapan bir şirket olduğu, davalının kestiği faturalara, dava açılmadan önce ulaşma imkanı bulunmadığı, sessiz kalma yoluyla hak kaybının, 6769 sayılı Sinai Mülkiyet Kanunu’ndan (6769 sayılı Kanun) sonra yalnızca hükümsüzlük davalarında ileri sürülebileceğini, 6769 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinin altıncı fıkrası ile, sessiz kalma yoluyla hak kaybı kurumu kanunumuzda yer bulduğunu, 6769 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2 nci maddesinden hareketle, dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı parelelinde kendisine yer bulan bu hak kaybı türünün, 6769 sayılı Kanunu’ndan 25 inci maddesinin altıncı fıkrası ile açıkça bir hükümsüzlükle ilgili müessesenin içine konduğunu ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile marka hakkı sahibinin, hareket tarzı ile hakkın ihlaline zımnen müsaade ettiği hallerde, markayı uzunca bir süre izinsiz kullanan kişinin bu kullanımına artık karşı çıkamayacağı, hukuka aykırı davranışın önlenmesine veya hukuka aykırı duruma son verilmesine ilişkin talebin kullanılmasını çok geciktiren kimsenin 4721 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinde anlamını bulan dürüstlüğe aykırı davranıp davranmadığının değerlendirilmesinin gerekli bulunduğu, zira, haklı başka bir gerekçe olmadığı sürece, uzun süre tecavüze sessiz kalarak üçüncü kişiler nezdinde güven yaratan kişilere dava açma hakkı tanınmaması gerektiği, somut olayda da davalı tarafın cevap dilekçesinde, mifare teknolojisinin davacının başvurusundan önce kullanıldığının savunulduğu, kaldı ki sessiz kalma yolu ile hak kaybının resen de gözönünde tutulacağı, dosya kapsamında davalının mifare ibaresini dava tarihinden önce 15 yılı aşkın bir süredir ticari etki doğuracak şekilde, markasal nitelikte faturalarında ve web sitesinde bilfiil ve aktif olarak kullandığının tespit edildiği, davalı yanın, dava konusu web sitesi üzerinden gerçekleştirdiği “mifare” ibaresine dair markasal kullanımlarına karşı davacının hiçbir hukuki müdahalede bulunmadığı, bu nedenle davacının davalıya karşı sessiz kalmaya bağlı hak kaybına uğradığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf sebepleriyle temyiz başvurusunda bulunmuştur.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, ref’i, men’i ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Kanun’un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 6100 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinin altıncı fıkrası.

3. 4721 sayılı Kanun’un ikinci maddesi.

3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

23.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.