Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2021/8788 E. 2022/9519 K. 27.12.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/8788
KARAR NO : 2022/9519
KARAR TARİHİ : 27.12.2022

MAHKEMESİ : … BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’nce bozmaya uyularak davanın reddine dair verilen 20.10.2021 tarih ve 2021/1475 E. – 2021/1780 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacının davalının yaklaşık 32 yıldır yedek parça bayi ve yetkili servisi olduğunu, Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalara ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği ile getirilen düzenlemeler çerçevesinde oluşturulan yeni sistemlerde de sözleşme ilişkisinin devam ettiğini ve taraflar arasında en son 28.02.2007 tarihli yedek parça bayilik sözleşmesi ile aynı tarihli servis sözleşmelerinin imzalandığını, ancak davalının bu sözleşmeleri haksız ve tek taraflı olarak feshettiğini, davalının feshinde TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralına aykırı davrandığını, bu nedenle davacının zarara uğradığını iddia ederek fazlaya dair her türlü hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000,00 TL kâr kaybı, 5.000,00 TL karşılanmayan yatırım maliyetleri, 5.000,00 TL denkleştirme tazminatı ve 150.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, taraflar arasındaki sözleşmelerin yedek parça bayilik sözleşmesi ve yetkili servis sözleşmesi olduğunu, araç satışına ilişkin bayilik ilişkisinin hiçbir zaman kurulmadığını, davalının ticari araç pazarında başarıyı yakalamak amacıyla çalışmalar yaptığını, bu çerçevede yeniden yapılanma yoluna gittiklerini, buna göre yeni standartlar belirlendiğini ve bunların internet sayfasında yayınlandığını, 2012 yılı Şubat ayında sözleşmelerin fesih sürecinin başlatıldığını ve 02.02.2012 tarihli feshi ihtarda bulunduklarını, Rekabet Kurumunun 21.08.2013 tarihli kararı ile yetkili servis ağının 2005/4 sayılı grup muafiyetinden yararlandığına oy birliğiyle karar verildiğini, bu kararın öğrenilmesinin ardından 10.10.2013 tarihli bildirim yazısıyla taraflar arasındaki iş ilişkisinin 2014 yılı Şubat ayı itibariyle sona ereceğinin bildirildiğini ve sözleşmelerin 2014 yılı Şubat ayı itibariyle sona erdiğini, tarafların tacir olup yetkili servis sözleşmesinin 19.2 maddesinde tahkim şartı getirildiğini, dolayısıyla davacının öncelikle tahkim yoluna başvurması gerektiğini, sözleşmeye göre İstanbul Mahkemeleri’nin yetkili olduğunu, davacının zararlarını somutlaştırma yoluna gitmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davalının taraflar arasında akdedilen sözleşmeler bağlamında olağan fesih hakkını kullandığı, alınan ve benimsenen bilirkişi raporuna göre davacının kâr kaybı talebinin yerinde olmadığı gibi hakkın kötüye kullanılması gibi bir durum söz konusu olmadığından manevi tazminat talebinin yerinde olmadığı, yine alınan bilirkişi raporuna göre davacının karşılanmayan yatırım maliyetleri zararı talebinin yerinde olmadığı, denkleştirme tazminatı talep edilebilmesi için davacının acente sıfatının bulunması gerektiği ve ancak davacının acente sıfatının bulunmaması nedeniyle denkleştirme tazminatı da talep edemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda, davanın, davalının yedek parça bayilik sözleşmesiyle servis sözleşmelerini haksız olarak feshettiği iddiasıyla açılan maddi tazminat, karşılanmayan maliyet yatırımları, maliyetlerin tazmini, denkleştirme tazminatı ve manevi tazminat taleplerine ilişkin olduğu, davacı tarafın, davalının sözleşmeleri TMK’nın 2. maddesine aykırı biçimde haksız yere feshettiğini iddia ettiği, davalı tarafın ise feshin haksız olmadığını, sözleşmeye uygun fesih yapıldığını bildirerek davanın reddini istediği, taraflar arasında 28.02.2007 tarihli yetkili servis sözleşmesiyle yedek parça bayilik sözleşmeleri imzalandığı, yetkili servis sözleşmesinin 18. 1 maddesi ile yedek parça bayilik sözleşmesinin 19. 1 maddesinde, işbu sözleşmelerin süresiz olduğu, yine yetkili servis sözleşmesinin 18. 2 maddesi ile yedek parça bayilik sözleşmesinin 19. 2 maddesinde, taraflardan her birinin iki yıl önceden bildirimde bulunmak koşuluyla isteğe bağlı olarak ve ne zaman olursa olsun bu sözleşmeyi feshetme hakkına sahip olduğunun düzenlendiği, davalı tarafından davacıya gönderilen 02.02.2012 tarihli ihtarname ile sözleşmelerin iki yıl sonra hüküm ve sonuç doğurmak üzere feshedildiğinin bildirildiği, gerekçe olarak da teknik revizyonlara ihtiyaç duyulduğu, rekabetçi bir yapıya kavuşmak amacıyla yeniden yapılanmanın zorunluluk arz ettiği, kurumca belirlenen standartları karşılayan firmalar ile yeniden sözleşme imzalanacağının belirtildiği, daha sonra davalı tarafından davacıya gönderilen 08.10.2013 tarihli ihbarnamede ise önceki ihbarnameye atıf yapılarak fesih süresinin 08.02.2014 tarihinde sona ereceğinin bildirildiği, yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere davalının, sözleşmelerdeki olağan fesih hakkını kullandığı, davalının bu anlamda fesih hakkını kullanırken TMK’nın 2. maddesinde öngörülen dürüstlük kuralına uygun hareket etmesi gerektiği, gerekçe olarak gösterilen yeniden yapılanmaya gidilmesinin başlı başına davalıyı haksız çıkarmadığı, zaten davalı tarafın yeniden yapılanma sürecinde standartları sağlayan firmalarla yeniden sözleşme yapılacağını da bildirdiği, öte yandan davacı tarafın da kendisine verilen 2 yıllık süre zarfında davalı tarafça belirlenen standartları karşıladığı ya da bu hususta birçok yatırım yaptığı, girişimlerde bulunduğu hususlarını kanıtlayamadığının İlk Derece Mahkemesince alınan bilirkişi raporu içeriğinden anlaşıldığı, bu itibarla davalı tarafça sözleşmede öngörülen olağan fesih hakkının dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde kullanıldığından söz edilemeyeceği, dolayısıyla mahkemece maddi tazminat, karşılanmayan yatırım maliyetlerinin tazmini ve manevi tazminat taleplerinin reddi kararının yerinde olduğu, öte yandan davacı tarafın bir diğer talebinin de denkleştirme tazminatına ilişkin olduğu, 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesinde denkleştirme tazminatı düzenlenmiş olup anılan maddenin 5. fıkrasında, bu hüküm hakkaniyete aykırı düşmedikçe tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi halinde de uygulanır hükmü bulunduğundan, denkleştirme tazminatının tek satıcılık hakkı veren bayilik sözleşmeleri bakımından da istenebileceği, İlk Derece Mahkemesinin bu konudaki, taraflar arasında acentelik ilişkisi bulunmadığından denkleştirme talep edilemeyeceği yolundaki gerekçesi yerinde olmamakla birlikte, taraflar arasındaki her iki sözleşmenin 2.6 maddesinde, bu sözleşmedeki hiçbir hüküm bayiye/servise belirli bir bölge, müşteri ya da faaliyet bakımından inhisari bir hak verildiği şeklinde yorumlanamaz şeklinde düzenleme içerdiği, buna göre davacının denkleştirme tazminatı talep edemeyeceği, ilk derece mahkemesi kararının denkleştirme tazminatı talebinin reddine dair gerekçesinin yerinde olmadığı, bu talebin her iki sözleşmenin 2.6 maddesindeki düzenleme çerçevesinde reddi gerekirken yazılı gerekçeyle reddinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, ilk derece mahkemesi kararının resen kaldırılmasına, davacının kar kaybı, yatırım maliyeti, denkleştirme tazminatı ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK’nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK’nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 21,40 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 27.12.2022 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.