YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/8598
KARAR NO : 2023/3523
KARAR TARİHİ : 06.06.2023
MAHKEMESİ : Adana Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2018/3252 Esas, 2021/1146 Karar
HÜKÜM : Asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine (Esas hakkında yeniden karar verilmek suretiyle)
İLK DERECE MAHKEMESİ : Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2014/2169 E., 2019/364 K.
BİRLEŞEN DAVA : Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/2265 E.
Taraflar arasındaki şirketin haklı nedenlerle fesih ve tasfiyesi (asıl dava) ve şirket yöneticinin sorumluluğundan kaynaklı tazminat ( birleşen dava) davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, esas hakkında yeniden hüküm tesis edilmek suretiyle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1.Davacı vekili asıl davaya ilişkin dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı şirketin kurucu ortaklarından olduğunu ve 21.09.2005 tarihine kadar davalı şirketin müdürü olarak görev yaptığını, şirketin diğer kurucu ortaklarının ise davalılardan … ve … ile davalı şahısların annesi olan dava dışı … olduğunu, davalı şahısların babası olan … … ile davalı şirket arasında, noterde akdedilen 21.06.2000 tarihli kira sözleşmesiyle; …’e ait 5 adet taşınmazın 20 yıl süreyle davalı şirkete kiralandığını, kiralanan taşınmazlardan üçüne restoran ve atçılık kulübüyle mesire alanı kurulduğunu, diğer iki taşınmazın ise ilerde değerlendirilmek üzere boş bırakıldığını, müvekkilinin belirtilen işletmelerin kurulmasında aktif rol alıp gerektiğinde cebinden masraf yaptığını, şirketin kurulan bu işletmelerden hatırı sayılı bir kazanç elde ettiğini, müvekkilinin müdürlükten ayrılmasından sonra …’in ortaklar kurulu kararıyla şirket müdürü olarak atandığını, şirkete ait işletmelerin, 2005 ve 2010 yılları arasındaki dönemde… ve oğulları olan davalılardan… tarafından işletildiğini, bu dönemde, kar payı dağıtılmadığı gibi müvekkilinin şirketten uzaklaştırıldığını ve kendisine şirketin genel durumu hakkında bilgi verilmediğini, davalı … tarafından şirket hesaplarından yüklü miktarlarda para çekildiğini ve şirketin zarara uğratıldığını, … …in 2005 yılında vefat etmesiyle birlikte kiralanan taşınmazların mülkiyetinin …’in mirasçıları olan davalı şahıslara ve…’e intikal ettiğini, davalı şahısların şirket müdürü olan anneleri…’le birlikte hareket ederek bu konuda alınmış bir genel kurul kararı olmaksızın kira sözleşmesini 17.02.2006 tarihinde feshettiklerini ve akabinde söz konusu taşınmazları üçüncü şahıslara kiraya verdiklerini ve kira bedellerini kendileri adına tahsil ettiklerini, yapılan işlemin şirketi zarara uğrattığını zira bu işlemle şirketin yegâne kuruluş amacı olan kira sözleşmesine konu taşınmazlarda kurulan işletmelerinin bizzat işletilmesi veyahut kiraya verilmesi faaliyetleri ortadan kaldırıldığı gibi şirketin bu işletmelerden elde edeceği kârdan da mahrum kaldığını, gelinen noktada, davalıların yol açtığı zararın şirkete iade edilerek şirketin fesih ve tasfiye edilmesi gerektiğini ileri sürerek davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davacı vekili birleşen davaya ilişkin dava dilekçesinde; asıl davada ileri sürdüğü maddi vakıaları aynen tekrar ettikten sonra, davalı şahısların, asıl dava dilekçesinde de belirtilen eylemleriyle şirketi ve müvekkilini zarara uğrattıklarını ileri sürerek davalıların eylemleri sebebiyle oluşan şirket zararının tespit edilip davalılardan tahsil edilerek şirkete ödenmesine, müvekkilinin davalıların eylemleri sebebiyle uğradığı doğrudan zararın ve şirket için harcadığı paraların tespit edilerek davalılardan tahsili ile müvekkiline ödenmesine, davalılarca sebebiyet verilen zararın şirket kasasına girmesinin ardından müvekkilinin şirketteki gerçek pay değerinin belirlenmesine ve tespit edilen gerçek pay değerinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1.Davalılar vekili asıl davaya ilişkin cevap dilekçesinde; şirketin haklı nedenlerle fesih ve tasfiyesine ilişkin işbu davada şirket ortağı olan müvekkillerine husumet yöneltilemeyeceğini, davanın kesin hüküm nedeniyle reddi gerektiğini zira davacının aynı iddia ve taleplerle müvekkillerine karşı açtığı davanın reddedildiğini ve kesinleştiğini, şirketin zarar ettiği hususunun doğru olduğunu ancak bunun sebebinin davacının müdürlük görevinden kötü niyetli bir şekilde ayrılması olduğunu, davacının müdürlük görevinden ayrılmasıyla birlikte şirket yönetiminin, şirketin iştigal konularında herhangi bir tecrübesi bulunmayan müvekkilleri tarafından üstlenildiği ve doğal olarak şirketin zarar ettiğini savunarak müvekkili gerçek kişiler adına açılan davanın reddini, şirket tüzel kişiliği adına açılan fesih talebinin ise kabulünü istemiştir.
2. Davalılar vekili birleşen davaya ilişkin cevap dilekçesinde; davalı şahısların davalı şirketin ortağı olup yöneticileri olmadığını, bu nedenle davalı şahıslara husumet yöneltilemeyeceğini, davanın kesin hüküm nedeniyle reddi gerektiğini, talebin zamanaşımına uğradığını, ve şirketin zarara uğramasında müvekkillerine atfı kabil bir kusur bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, asıl davanın şirketin haklı nedenlerle fesih ve tasfiyesine ilişkin olduğu, bu dava türünde husumetin şirkete yöneltilmesi gerekli ve yeterli olup şirket ortaklarına husumet yöneltilemeyeceği, davalı şirketin, ilgili Vergi Dairesi tarafından 31.08.2010 tarihinde, faal olmadığından bahisle re’sen silindiği ve şirketin bu tarihten sonra hiçbir faaliyetinin olmadığı, şirket hakkında icra takipleri bulunduğu, şirket özvarlığının (-10.290,39-TL) olup, şirketin varlıklarının borçlarını karşılamaya yetmediği, şirket ortaklarının şirketin faaliyetinin devam ettirilmesi konusunda istek ve gayretlerinin bulunmadığı, ortaklar arasında güven ilişkisinin kalmadığı, şirketin kuruluş amacını gerçekleştiremediği, tüm bu nedenlerle şirketin fesih ve tasfiyesi yerine davacının ortaklıktan çıkarılmasının daha uygun bir çözüm yolu olarak görülmediği, somut olayda, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 636 ncı maddesiyle, şirketin feshi için aranan haklı sebeplerin mevcut olduğu gerekçesiyle asıl davada, davalı şahıslar hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı şirket hakkındaki davanın ise kabulü ile davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmiş, birleşen dava bakımından ise, birleşen davanın, şirket ortakları hakkında açılmış sorumluluk davası olduğu, yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen şirket yöneticilerinin, bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklarına karşı sorumlu oldukları, yönetici aleyhine açılacak sorumluluk davasında dava açma hakkının şirkete ait olup, bu hususta genel kurul kararı alınması gerektiği, ortak tarafından açılacak davada ise genel kurul kararına gerek bulunmadığı, yöneticinin, ortağın malvarlığını azaltan veya kötüleştiren davranışlarının, ortağın dolaylı zarar görmesine neden olacağı, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesinin ise ortaklığın dolaylı zararını oluşturup, 6102 sayılı Kanun’un 555 inci maddesi gereğince davanın yönetici ile birlikte hareket eden üçüncü kişilere karşı da açılabileceği, kâr payının ise, öncelikle ortaklar kurulunun alacağı karar ile dağıtabileceği, bu istemin mahkemeye yöneltilmesinin mümkün olmadığı, davalı şirketin ortağı olan davalıların, aynı zamanda şirketin kiraladığı taşınmazların miras yolu ile maliki oldukları, şirket müdürü olan …’in kira sözleşmesini fesih yetkisinin bulunduğu ve davalılar ile yapılan fesih işleminin geçerli olduğu, şirket müdürünün bu işleminin iptaline yönelik öncesinde açılmış bir dava bulunmadığı, kira sözleşmesinin feshinden sonra, taşınmazlar üzerinde bulunan tesis ve işletmelerin başkalarına kiraya verilerek, kira gelirinin davalılar tarafından kendi adlarına tahsil edilmek suretiyle şirketin zarara uğratıldığı yönündeki iddianın ise, kira sözleşmesi kapsamında sözleşmenin tarafı olan şirket tarafından ileri sürülebileceği, davalıların bu talep yönünden aktif dava ehliyetlerinin bulunmadığı, bunun dışındaki işlem ve eylemleriyle, davalıların şirket müdürü olan … ile birlikte hareket ederek, şirkete zarara uğrattıkları iddiasının ise ispatlanamadığı gerekçesiyle davacının kâr payının tahsiline yönelik olarak davalı şahıslara açtığı davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle davalı şirkete karşı açtığı davanın ise esastan reddine, davacı tarafından tüm davalılar hakkında açılan tazminat davasının ise aktif husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;
1. İlk Derece Mahkemesince, kâr payı hakkında açılan davanın reddine şeklinde hüküm tesis edilmiş ise de müvekkilinin hissesine isabet eden kâr payının tahsili amacıyla dava açmadıklarını, kâr payı dağıtılmaması hususunu sadece şirketin ne derece kötü yönetildiğini göstermek için ifade ettiklerini, İlk Derece Mahkemesince, dava konusu edilememiş bir husus hakkında karar verilmesinin doğru olmadığını,
2. İlk Derece Mahkemesince, kira sözleşmesinin feshine yönelik taleplerin yanlış anlaşıldığını ve bu hususta hatalı karar verildiğini zira taraflar arasında, davalı şahısların annesi olan şirket müdürü …’in kira sözleşmesini feshetme yetkisi bulunduğu hususunda bir ihtilaf bulunmadığını, şirket müdürünün belirtilen hususta yetkili olmasının bu yetkisini kendi menfaatine ve şirket zararına kullanabileceği anlamına gelmediğini, davalı şirketle, davalı şahısların babası olan… arasında akdedilen kira sözleşmesiyle, Emin’e ait 5 adet taşınmazın 20 yıl süreyle kiralandığını, kiralanan bu taşınmaza çeşitli tesisler yapıldığını, Emin’in ölümüyle birlikte söz konusu taşınmazların veraset yoluyla maliki olan davalıların, şirket müdürü olan anneleriyle birlikte hareket etmek suretiyle önce genel kurul kararı olmaksızın kira sözleşmesini tek taraflı olarak feshedip sonrasında ise aynı taşınmazları üçüncü kişilere kiraya verdiklerini ve kira gelirlerini şirkete aktarmayıp kendi uhdelerine aldıklarını, bu suretle, şirket, söz konusu taşınmazlardan gelecek kira ve işletme gelirlerden mahrum kaldığı gibi bu taşınmazlar üzerine şirketin ve müvekkilinin parasıyla yapılan taşınmazların bedelsiz olarak davalılara kaldığını, yapılan bu işlemin şirketi ve müvekkillerini zarara uğrattığının açık olup müvekkilinin söz konusu zararın tespitiyle şirkete ödenmesi talebi bakımından aktif husumet ehliyetinin bulunduğunu, İlk Derece Mahkemesince, bu hususta dava açma yetkisinin şirkette olduğu ve şirket tarafından feshin geçersizliği hakkında dava açılmadığı belirtilmiş ise de şirket müdürlüğü görevinin davalıların annesi tarafından yürütüldüğü gözetildiğinde davalıların kendi menfaatleri için yapılan bu işlemin iptali için dava açmayacaklarının açık olduğunu aksi yöndeki İlk Derece Mahkemesi kararın hatalı olduğunu,
3. İlk Derece Mahkemesince, davacının, davalıların şirket müdürü olan anneleriyle birlikte hareket ederek şirketi zarara uğrattıkları şeklindeki iddiasını ispat edemediği belirtilmiş ise de eksik incelemeye dayalı olarak karar verildiği, taşınmazlar başında keşif icra edilmediği, gösterdikleri tanığın dinlenmediğini, şirkete ait banka kayıtları incelenemediği gibi defterlerin de tam olarak ibraz edilip denetime açık bir şekilde incelenmediğini belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile İlk Derece Mahkemesinin asıl davaya ilişkin olarak verdiği kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı ancak birleşen davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddinin doğru olmadığı zira davacı şirket ortağının şirketin uğradığı zararlar için şirkete karşı ödenmek kaydıyla dava açma hakkına sahip olduğu, ancak davalıların birleşen davada usulüne uygun olarak zamanaşımı def’inde bulunduğu, somut olaya uygulanması gereken zamanaşımı süresinin, 6102 sayılı Kanun’un 560 ıncı maddesine göre ( 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 309 uncu ve 340 ıncı maddeleri) davacının zararı ve faali öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve herhalde zararı meydana getiren fiilin meydana geldiği tarihten itibaren 5 yıl olduğu, somut olayda, davacı tarafından aynı olaylara ilişkin olarak davalı şirket, dava dışı … ve davalılar … aleyhine 23.12.2010 tarihinde tazminat davası açıldığı, söz konusu davaya ilişkin dava dilekçesinden ve dava dilekçesine ekli 11.06.2010 tarihli noter ihtarnamesinden, davacının işbu davaya konu, kira sözleşmenin feshi ile akabinde taşınmazların üçüncü kişilere kiraya verilmesi ve davalı …’im şirket hesabından para çekmesi hadiselerinden haberdar olduğunun anlaşıldığı ve bu fiilleri en geç belirtilen davanın açıldığı 23.12.2010 tarihinde öğrendiğinin kabulü gerektiği, birleşen davanın fiili ve faali öğrenme tarihinden itibaren iki yıl geçtikten sonra 23.11.2015 tarihinde açıldığı gözetildiğinde birleşen davadaki belirtilen taleplerin zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiği, öte yandan, davacı tarafından birleşen davada, hissesine isabet eden kâr payının tahsili yönünde bir talebi bulunmadığı halde İlk Derece Mahkemesince kâr payı hakkında karar verilmesinin doğru olmadığı, davacı birleşen davada, bizzat kendisi tarafından şirket için harcamalar yapıldığını belirterek yaptığı bu harcamaların tahsiline karar verilmesini istemiş ise de, asıl davada şirketin fesih ve tasfiyesine karar verildiği, belirtilen talebin ancak tasfiye aşamasında değerlendirilebileceği, bu nedenle davacının bu hususa ilişkin itirazının yerinde görülmediği gerekçesiyle davacı vekilinin başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, esas hakkında yeniden hüküm kurulmasına, asıl davada, davalı şahıslar hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, şirket hakkındaki davanın ise kabulü ile davalı şirketin fesih ve tasfiyesine, birleşen davada, davalı şahıslar hakkındaki tazminat davasının zamanaşımı nedeniyle reddine, şirket hakkındaki alacak davasının esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şahıslar ve davalı şirket hakkında daha önce açtığı davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddedildiğini ve kesinleştiğini, müvekkilinin yasal süresi içerisinde dava açtığını ancak bu dava husumetten reddedilince husumet hususundaki yanlışlığı düzelterek işbu davayı açtığını, açılan bu davanın zamanaşımı süresini kestiğini, Bölge Adliye Mahkemesince, bu hususun gözden kaçırıldığını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Temyize getirilen uyuşmazlık, birleşen davaya konu talebin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri
2. 6102 sayılı Kanun’un 553 üncü, 555 inci ve 560 ıncı maddeleri
3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Aşağıda yazılı temyiz giderlerinin temyiz edene yükletilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
06.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.