Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2021/8264 E. 2023/2448 K. 26.04.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/8264
KARAR NO : 2023/2448
KARAR TARİHİ : 26.04.2023

MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2020/907 Esas, 2021/1507 Karar
HÜKÜM : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2018/443 E., 2019/695 K.

Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında imzalanan 09.05.2017 tarihli “Satın Alma İşlemine Ait Kapora Sözleşmesi” uyarınca gayrimenkul satışı hususunda anlaşmaya varıldığını, anlaşma öncesinde ve sonrasında satışa konu gayrimenkulün davalı tarafından müvekkili şirket yetkililerine gösterildiğini, gayrimenkul dosyasının ibraz edildiğini ve müvekkilinin güveninin kazanıldığını, sözleşmenin imzalanmasından bir gün sonra 10.05.2017 tarihinde müvekkili şirket tarafından davalı borçlu şirketin banka hesabına toplam 2.000.000,00 TL nakit para-kaporo (pey akçesi) gönderildiğini, davalı tarafın taşınmazların satışının yapılması hususunda defalarca uyarılmasına rağmen olumlu bir cevap alınamadığını, bunun üzerine müvekkili şirkette bir şüphe uyandığını ve satışa konu gayrimenkul detaylarının ilgili Tapu Müdürlüğünden araştırıldığını, yapılan araştırmada sözleşme konusu gayrimenkul sözleşmenin ayrılmaz bir parçası olarak sözleşme ekine konulan gayrimenkul dosyasında bulunan 14.09.2012 tarihli tapu senedinde ve davalı tarafından müvekkili şirkete yapılan bilgilendirmede her ne kadar taşınmaz Asalet inşaat Sanayi Ticaret Ltd. Şti. adına kayıtlı olarak gözükse de gerçekte söz konusu taşınmazın sözleşmenin imza tarihinden yaklaşık 4 yıl önce Ak Finansal Kiralama A.Ş.ye 15.05.2013 tarihinde satıldığı ve halen ilgili şirket adına kayıtlı olduğunun tespit edildiğini, söz konusu paranın iadesi için davalıya ihtarname keşide edildiğini ancak sonuç alınamadığını, müvekkilinin davalı şirketten aldığı bir danışmanlık hizmeti bulunmadığını ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 30.000,00 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş, 25.04.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 2.000.000,00 TL’ ye yükseltmiştir.

II. CEVAP
Davalı davaya cevap vermemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı dava dışı 3 üncü kişiye ait gayrimenkulün satın alma işlemi için taraflar arasında varlığı ihtilafsız olan 09.05.2017 tarihli kapora sözleşmesi imzalandığı ve sözleşme uyarınca davacının davalıya 10.05.2017 tarihinde 2.000.000,00 TL ödemede bulunduğu, ancak sonradan sözleşmede satımı kararlaştırılan taşınmazların davacıya devrinin gerçekleştirilmediği, taraflar arasında davacının davalıya ödediği 2.000.000,00 TL’nin pey akçesi mi yoksa cayma akçesi olarak mı verildiği hususunda ihtilaf bulunduğu, her ne kadar taraflar arasındaki sözleşme bir tellallık sözleşmesi niteliğinde olsa da ödenen tutarın taşınmazın alım satım işlemine ilişkin olarak yapıldığı ve simsarlık ücret alacağına ilişkin yapılan bir ödeme olmadığı, tapuya kayıtlı taşınmazların satışına ilişkin sözleşmenin resmi şekilde yapılmaması nedeniyle geçersiz olup taraflarına hak ve borç doğurmayacağı ve bu nedenle tarafların verdiklerini sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri isteyebilecekleri, satış konusu taşınmazların davacıya devrinin yapılmadığı, bu işlemde davacının bir kusurunun bulunmadığı, ayrıca sözleşmede ödendiği yazılı olan 2.000.000,00 TL’nin de pey akçesi (kapora) olarak verildiğinin açıkça yazılı olduğu, bunun aksinin yani cayma parası olarak verildiği hususunun davalı tarafça ispat edilemediği 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 117 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince davalı tarafın ödeme tarihinde temerrüte düştüğü, temerrüt için bildirim aranmasına gerek olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 2.000.000,00 TL’nin ödeme tarihi olan 10.05.2017 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; sözleşmede satış bedelinin iade edilemeyeceğine dair açık hüküm bulunduğunu, bu hükmün cayma akçesine ilişkin olduğunu, taraflar arasında taşınmaz satımına ilişkin danışmanlık sözleşmesi bulunduğunu, davacı tarafın taşınmazı satın almaya hazır olduğunu belgeleyemediğini, sözleşmenin feshinde kusurlu olduğunu, davacının taşınmazları satın almaktan vazgeçtiğini fakat bunu gizlemeye çalıştığını, İlk Derece Mahkemesince faiz başlangıç tarihinin yanlış tespit edildiğini beyan ederek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddini istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile 6098 sayılı Kanun’un 177 inci maddesindeki düzenlemeye göre sözleşmede açıkça ne için verildiği anlaşılmıyorsa verilen paranın pey akçesi olarak verildiğine karine olduğu, açıkça cayma parası olarak kararlaştırıldığının davalı tarafından ispat edilmesi gerektiği, kısaca kapora olarak ödenen para pey akçesi niteliğinde ise akit davacı alıcının kusuru ile gerçekleşmese dahi bunun geri verilmesi gerektiği, taraflar arasındaki sözleşmede verilen paranın kaporo (pey akçesi) olduğu açıkça düzenlendiğinden davalı tarafın bu husustaki istinaf sebebinin yerinde görülmediği, taraflar arasındaki sözleşme gayrimenkul satımına ilişkin olup resmi şekilde yapılmadığı için geçersiz olduğu, geçersiz bir sözleşme uyarınca verilen paranın sebepsiz iktisap kuralları gereğince iadesinin gerektiği, 6098 sayılı Kanun’un 117 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olduğundan zenginleşme tarihinden itibaren faiz yürütülmesinin yasaya uygun bulunduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; davanın kısmi dava mı yoksa belirsiz alacak davası mı olduğu hususunun Mahkemece tam olarak belirlenmediğini, davaya cevap vermek için ek süre taleplerinin Mahkemece haksız olarak reddedildiğini, taşınmazların tapu kayıtlarının celbedilmediğini ve bu hususa ilişkin delillerinin toplanmadığını, taraflar arasında gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi değil taşınmaz satışına aracılık etme (simsarlık) sözleşmesi yapıldığını, sözleşme gereğince müvekkilince alınan paranın iadesi şartlarının oluşmadığını, sözleşmede alınan paranın iade edilmeyeceğine dair hükmün geçerli olduğu ve taraflar için bağlayıcı olduğunu, davalı müvekkilinin temerrüdünün gerçekleşmediğini, müvekkilinin edimini ifaya hazır olduğunu, simsarlık sözleşmesi uyarınca sözleşme konusu taşınmazın mutlaka taraflardan birine ait olmasının gerekli olmadığını, alacağa ödeme tarihinden itibaren faiz yürütülmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, taraflar arasında imzalanan gayrimenkul satışına ilişkin satın alma işlemine ait kapora sözleşmesi uyarınca pey akçesi-kapora olarak davalıya ödendiği iddia olunan 2.000.000,00 TL’nin davalıdan tahsili istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2.6098 sayılı Kanun’un 117, 177, 178 inci maddeleri.

3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

26.04.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Uyuşmazlık, Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi, bu kararında temyiz incelemesi sonucunda onanması durumunda Bölge Adliye Mahkemesince hükmedilecek istinaf red harcı ile Yargıtayca hükmedilecek onama harcının maktu mu yoksa nisbi mi olacağına ilişkindir.

T.C. Anayasasının 73/3 maddesinde “Vergi, resim, harç vb. mali yükümlülüklerin Kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağı”,

492 sayılı Harçlar Yasası’nın 2. maddesinde “Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı”,

(1) sayılı Tarifenin III karar ve ilam harcı başlıklı 1/a madddesinde “Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı”,

1/e maddesinde “yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı”

2.a maddesinde de “1. fıkra dışında kalan davalarla, taraf teşkiline imkan bulunmayan davalarda verilen esas hakkındaki kararlarla, davanın reddi kararı ve icra tetkik merciilerinin 1. fıkra dışında kalan kararlarında” maktu harç alınacağı düzenlenmiştir.

Bölge Adliye Mahkemelerinde işin esasını hüküm altına aldığı kararlar, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek verdiği ve icrai kabiliyeti söz konusu olan kararlardır. Bu kararlar ise, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak 6100 sayılı HMK 353/1-b-2,3 maddelerine göre davanın kabulü veya reddi yönünde verilen kararlardır. İlk Derece Mahkemesi Kararının İstinaf incelemesi sonucunda doğru bulunarak verilen “istinaf başvurusunun esastan reddi” kararı davanın esası hakkında verilen ve işin esasına bölge adliye mahkemesince girilip verilmiş ve icra edilecek bir karar değildir. İlk Derece mahkemesi kararı geçerliliğini sürdürmektedir. Bu itibarla konusu belli bir değere ilişkin davada, davalının istinaf başvurusunun reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararı 1 sayılı Tarifenin III-1-a maddesinde ifade edilen “esas hakkında” karar niteliğinde bulunmadığından Bölge Adliye mahkemesince nisbi değil, maktu karar ve ilam harcının alınması gerekmektedir.

Başvurunun esastan reddinde, aslında davanın esasına girilmemekte, ilk derece mahkemesi kararı doğru bulunduğundan dava hakkında ayrıca karar verilmemektedir. Kanun koyucunun buradaki “esastan” ifadesini, istinaf başvurusu sırasında dilekçeye, harca, süreye vb. şekli hususlara ilişkin bir eksiklik olmaması, istinaf sebeplerinin incelenerek ilk derece kararında usul veya esas yönünden hukuka aykırılık bulunmamasıdır. (Pekcanıtez-Usul-Medeni Usul Hukukun Sh. 2270 vd)

Keza İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı niteliğinde de değildir. (Pekcanıtez-Atalay-Özekes Sh. 583, Konuralp, Uluslararası Toplantı Sh. 260, Özekes-100 soruda İstinaf ve Temyiz sh. 99)
1) Sayılı Tarifenin III-1-e maddesi tasdik (onama) edilen kararlar için nisbi karar ve ilam harcı alınacağını düzenlemiş olduğundan Bölge Adliye Mahkemesinin kararı niteliğine göre nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi mümkün olmayıp bu nedenle de maktu harç alınmalıdır.

Aksi düşüncenin kabulü T.C. Anayasası’nın 73/3 maddesindeki “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağına” ilişkin temel hükme de aykırılık teşkil edecektir ki vergi ve harç yükümlülüğü konusunda kıyas veya yorum yoluyla yükümlülük getirilmesi mümkün değildir.

Somut uyuşmazlıkta, nisbi değere tabi bulunan davada, davanın kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhinde davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine ve nisbi karar ve ilam harcının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı hükmedilen karar ve ilam harcı yönünden yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere aykırılık teşkil etmektedir.

Diğer taraftan davalı, istinaf başvurusunun esastan reddi kararını temyiz etmiş olup, red kararının temyiz incelemesi sonucunda alınması gereken onama harcı (1) sayılı Tarifenin 2.a maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesi Kararının, niteliğine göre maktu olmalıdır.

Bu halde, Bölge Adliye Mahkemesi kararındaki nisbi karar ve ilam harcının maktu karar ve ilam harcı olarak düzeltilmesi suretiyle HMK 370/1. maddesi gereğince kararın onanması, Daire onama ilamında da nisbi yerine maktu onama harcına hükmedilmesi gerekirken karar ve ilam harçları konusunda yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesine ilişkin sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.