Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2021/8070 E. 2023/2776 K. 08.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/8070
KARAR NO : 2023/2776
KARAR TARİHİ : 08.05.2023

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2018/1472 Esas, 2021/985 Karar
HÜKÜM : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2016/972 E., 2018/105 K.

Taraflar arasındaki menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 23.12.2004 tarihinde ortak olduğu Deran San. Tes. İmal. Mont. İnş. San. Taah. Ltd. Şti’ndeki ortaklığını 12.09.2013 tarihli tasfiye tarihine kadar sürdürdüğünü, davalının 17.12.2002 tarihli “Sözleşmedir” başlıklı metne dayanarak İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2014/6863 E. sayılı icra takibi başlattığını, metnin altındaki imza ve kaşenin şirketteki işlerin aksamaması için bıraktığı imzalı kaşeli kağıtlar kötüye kullanılarak oluşturulduğunu, müvekkilinin ortaklık tarihi dikkate alındığında şirket ortağı olarak metni imzalayamayacağını, bu durumun 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na (6102 sayılı Kanun) aykırı olduğu için sözleşmenin geçerliliğinden bahsedilemeyeceğini, davalının bu belgeye dayanarak daha önce de Karşıyaka 4. İcra Müdürlüğünün 2011/5412 E. sayılı dosyası ile o dönemde faal olan şirket ve müvekkili aleyhine takip yapıldığını, bu takipte davalının gerçekte var olmayan 8 yıllık ortaklık asgari kar payı olarak 240.000,00 USD talep ettiğini, müvekilinin borca itirazı üzerine adli yardım talebi de reddedilince itirazın iptali davasının işlemden kaldırıldığını, bu davanın yargılaması sırasında davalının dolaylı yollardan müvekkili ile anlaşma talebinde bulunduğunu ve “Protokol” başlıklı 06.03.2012 tarihli belgeyi imzaladığını, müvekkilinin icra ve haciz tazyikinden bunalması ve olayın hukuki boyutundaki bilgi eksikliği nedeniyle davalı tarafın 40.000,00 TL talebini kabul ederek bu protokolü imzaladığını, “Belge” başlıklı belgeden bu bedelin nakit olarak verilerek çekin geri alındığının anlaşıldığını, “Protokol” başlıklı belgede davalının takipten feragat ettiğini, herhangi bir talepte bulunmayacağını hem şirketi hem de müvekkilini ibra ettiğini belirtiğini, ancak davalı taraf akde ihanet ederek 2014/6863 E. sayılı takibi başlattığını ileri sürerek müvekkilinin davalıya herhangi bir borcunun olmadığının tespitine, İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2014/6863 E. sayılı takibinin iptaline, dava konusu 17.12.2002 tarihli sözleşmenin iptaline, kötü niyetli takip nedeniyle % 20 kötü niyet tazminatının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin 17.02.2002 tarihli sözleşmeye dayanarak Karşıyaka 4. İcra Müdürlüğünün 2011/5412 E. sayılı dosyasıyla kendisine ödenmeyen 8 yıllık asgari kar payını talep ettiğini, bu amaçla itirazın iptali davası açtığını, davacının imzanın kendisine ait olmadığına dair savcılık şikayeti neticesinde imzanın davacıya ait olduğunun tespit edildiğini, davacının iftira suçundan cezalandırılmasına karar verildiğini, ceza yargılaması devam ederken müvekkilinin yüksek miktarlarda icra takipleri ve hacizleri sebebiyle mali durumunun oldukça vahim olmasını fırsat bilen davacı tarafın isteği üzerine dava dilekçesinde geçen 06.03.2012 tarihli protokolü imzalayarak 2011/5412 E. sayılı dosya borcunu sona erdiren bir sulh yapıldığını, bu icra dosyasına konu borcun davacı tarafından ödeneceği taahhüt edildiğini, protokol içeriğinde 17.12.2002 tarihli sözleşmedeki “her yıl 30.000,00 USD” nin müvekkiline ödeneceği ile ilgili müvekkili tarafından yapılmış bir feragat ya da davacıyı ibra hükmü bulunmadığını, müvekkilinin bu protokol ile davacı aleyhine ceza davasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davası açmamayı taahhüt ettiğini, tarafların bu protokolü imzalarken müvekkiline 8 yıl için bu şekilde ödemeyi sonlandırdıklarını, ancak devam eden yıllarda ödemeyi yapacaklarını açıkça beyan ettiklerini, davacı tarafından açılan menfi tespit davasındaki alacağın 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ait üç yıllık olduğunu, alacağın dayanağının 17.12.2002 tarihli imzası davacıya ait olan sözleşmeye dayandığını savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davalı alacaklının dayandığı sözleşme altındaki imzanın davacıya ait olduğunun ceza soruşturmasında saptandığı, davacı tarafından açığa imzanın sözleşmeye aykırı doldurulduğunun yazılı bir belge ile ispat edilmesi gerektiği ve davacının da bu yönde yazılı delil sunamadığı, bu nedenle sözleşmenin geçerli olduğu kanaatine varıldığı, ayrıca davacı tarafından şirket hisseleri devrinin kanun hükümlerine göre yapılmadığının ve sözleşmenin yok hükmünde olduğunun iddia edildiği, ancak şirket ortaklarının kendi iç ilişkilerini veya şirket ortağı olmayan kişilerle olan ilişkilerinin nasıl düzenleneceğine dair yasaklayıcı bir hüküm olmadığı gibi, sözleşme serbestisi kapsamında kar payı dağıtımına ilişkin dava konusu sözleşme gibi bir sözleşme yapılmasının da mümkün olduğu, sözleşmede hisse devrinden değil, hisseye karşılık kar payı alacağından bahsedildiği, hissenin kayden malikleri yönünden mevzuattaki hak ve yükümlülüklerin kısıtlandığı veya kaldırıldığına dair bir sözleşme olmadığı, bu nedenle sözleşmenin geçerli olduğu ve davacı yönünden borç doğurduğu, 6.3.2012 tarihli protokol incelendiğinde ise protokolde Karşıyaka icra daireleri ile mahkemelerindeki bir kısım dosyadaki borçların tasfiyesine ilişkin sözleşme yapıldığı, 2010 yılı öncesinin protokole konu olduğu, 2011 ve sonrasının protokole konu edilmediği, bu yönde açık bir ifade bulunmadığı, takibin ise 2011-2012 ve 2013 yılı alacakları için yapıldığı anlaşıldığından davacının borçlu olduğu kanaatine varıldığı, davalı alacaklı davacının kötüniyetli olduğunu ispat edemediğinden kötüniyet tazminatına hükmedilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesini tekrar ederek mahkemenin sözleşmedeki imzanın müvekkiline ait olduğunun tespitinin hatalı olduğunu, imzanın kendisine ait olduğu tespit edildiğinde, şirketin işleyişi için bıraktığı imzalı boş evrakın kullanılmış olabileceğini beyan ettiğini, dolayısıyla müvekkilin bahse konu gerçek dışı sözleşme sebebiyle borçlu olduğunun kabul edilemeyeceğini, mahkemenin sözleşme üzerinde yazan tarihi değerlendirilmediğini, sözleşme serbestisinden söz edilse de 6102 sayılı Kanun’un kesin hüküm ihdas eden ilgili maddeleri de değerlendirildiğinde ortak ve paydaş olmadığı bir döneme ilişkin bir şirkette gelecek veya gelmesi ihtimal olan bir karın paylaştırılması hususunda taahhüt vermeye müvekkilinin hak ve yetkisi bulunmadığı gibi kimsenin böyle bir sözleşmeye de imza atamayacağını, 06.03.2012 tarihli protokol incelendiğinde takipten feragat edildiğinin ve ibra edildiğinin görüleceğini savunarak kararın kaldırılmasını istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile takip konusu sözleşmede geçen şirketin 1996 yılında % 50’şer pay ile dava dışı …ve …tarafından kurulduğu, davacının dışardan müdür olarak atandığı, sözleşme tarihinde ortak olmayan davacının 2004 yılında şirket ortağı olduğu, takip konusu sözleşmede imzası bulunanların davalıya yıllık asgari 30.000,00 USD kar payı adı altında ödeme yapmayı taahhüt ettiği, sözleşme tarihi itibariyle sözleşmede imzası bulunanların şirket adına davalıya ödeme yapma taahhüdü altına girdikleri, bu durumun sözleşme serbestisi içinde değerlendirilebileceği için sözleşmenin geçersiz olduğu yönündeki istinaf itirazının haklı bulunmadığı, her ne kadar davacının önceki imzası kullanılarak sözleşmedeki imzanın sahte üretildiği savunmuş ise de bunu kanıtlayıcı yazılı delil sunulmadığı, yine davacı tarafından sözleşmeye dayalı olarak 2011/5412 E. sayılı takibin başlatıldığı, itirazın iptali davası açıldığı, bu takibin 06.03.2012 tarihli sulh sözleşmesiyle sonuçlandığı, davacının borcu kalmadığı savunulmuş ise de söz konusu takip dosyasında borç nedeni olarak sadece “29.06.2011 tarihli 385.416,00 TL asıl alacak” gösterildiği, eldeki davaya dayanak 17.12.2002 tarihli protokolden açıkca bahsedilmediği gibi, sulh protokolünde sadece icra dosyası ve itirazın iptali davası yönünden feragat ibarelerine yer verildiği, eldeki davanın konusunu oluşturan 17.12.2002 tarihli sözleşmeden ve eldeki takip konusu olan 2011, 2012 ve 2013 yılı kar payı alacağından bahsedilmediği için sulh anlaşmasının dava konusu takip dosyasını kapsadığı kabul edilemeyeceği, bu nedenlerle davanın reddine dair verilen kararın yerinde bulunduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf sebeplerini tekrar ederek kararın kaldırılmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davacının davalıya İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2014/6863 E. sayılı takip dosyası ve takibin dayanağı olan 17.12.2002 tarihli sözleşme gereği 2011, 2012, 2013 yılları için kar payı borcunun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 72 inci maddesi

3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

08.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.