YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/7900
KARAR NO : 2023/1847
KARAR TARİHİ : 27.03.2023
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2019/1713 Esas, 2021/981 Karar
HÜKÜM : Kabul
İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2019/92 E., 2019/351 K.
Taraflar arasındaki Türk Patent Marka Kurumu (TPMK) Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 16 ve 41. sınıflarda tescil edilmek üzere 2018/24456 sayılı “DARUL ULUM” ibareli marka tescil başvurusunun 41. Sınıfta yer alan bir kısım hizmetler yönünden 6769 sayılı Sinai Mülkiyet Kanunu’nun (6769 sayılı Kanun) 5 inci maddesinin birinci fıkrasının c bendi uyarınca nihai olarak YİDK tarafından kısmen reddedildiğini oysa müvekkilinin marka başvurusunun sadece kelime markası olmadığını, aynı zamanda şekil unsurundan da oluştuğunu, “darul ulum” ibaresinin 41.sınıfta yer alan hizmetler açısından tanımlayıcı bulunmadığını, ibarenin Arapça olması nedeni ile tüketici nezdinde anlamını bilinmediğinden ayırt edicilik vasfına haiz olduğunu, davalı Kurum nezdinde benzer ibarelerin marka olarak tescil edildiğini, dava konusu ibarenin tanımlayıcı bulunduğu kabul edilse dahi müvekkilinin dava konusu ibareyi kullanım sonucu ayırt edici hale getirdiğini, uzun yıllardır kullandıkları dava konusu ibarenin müvekkili derneğin simgesi haline geldiğini ileri sürerek 2018-M-11244 sayılı YİDK sayılı kararının iptalini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekili cevap dilekçesinde, dava konusu “DARUL ULUM” ibaresinin “Medrese, ders görülen yer” anlamına geldiğini, bu nedenle redde konu hizmetler açısından tanımlayıcı olup tüketici nezdinde belirli bir ticari kaynağa ait bir işaret olarak algılanmayacağını, dava konusu marka başvurusunun 6769 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinin birinci fıkrasının c bendi uyarınca kısmen reddine dair kurum kararının yerinde olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dava konusu başvurunun asıl unsurunun “DARUL ULUM” ibaresi olduğunu, başvuruda yer alan şekil unsurunun kelime unsuru olan Darul Ulum’un sanatsal bir yazım karakteri ile çerçeve içine alındığı bir kompozisyondan oluştuğu, bu hali ile kelime unsuruna vurgu yaptığı ve kelime unsurunu pekiştirdiğinden ayırt ediciliğinin zayıf bulunduğu, Dârul Ulûm ibaresinin İslâm dünyasında özellikle dini ilimlerin tahsil edildiği bazı eğitim ve öğretim kurumlarının ortak adı olduğu, ayrıca Hindistan’ın önde gelen medresesinin adı bulunduğu, Arapça kökenli ibarenin Türkçe karşılığının, “İlimler Yurdu” şeklinde olup doğrudan ve başkaca bir çağrışım yapmaya gerek kalmaksızın 41.sınıfta yer alan ve davalı Kurum tarafından başvuru kapsamdan çıkarılan “Eğitim ve öğretim hizmetleri.” ile bu hizmetler ile bütünlük arz eden, bu hizmetleri tamamlayan yine 41.sınıf “Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri.Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet rezervasyonu ve bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete vb. gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Tercüme hizmetleri.” yönünden tanımlayıcı olduğu, diğer taraftan “DARUL” ibaresini içerir dava dışı kişilere ait diğer marka başvurularının dava konusu olmadığı ve her markanın kendi içinde değerlendirilmesi gerektiği için bu konuda bir değerlendirme yapılması mümkün bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu başvurunun, bütünsel olarak ele alındığında ilgili tüketici nezdinde tanımlayıcı olarak algılanmayacağını, zira başvuruda yer alan şekil unsurunun markaya yeterli ayırt edicilik sağladığını, “darul ulum” ibaresinin uyuşmazlık konusu 41.sınıfta yer alan hizmetler açısından tanımlayıcı bulunmadığını, ibarenin Arapça olması nedeni ile tüketici nezdinde anlamının bilinmediğini, müvekkili derneğin “darul ulum” markasıyla sunduğu eğitim hizmetleriyle toplum nezdinde tanınır haline geldiğini, müvekkili derneğin hitap ettiği tüketici kitlesinin üniversite çağındaki tüketicilerin olduğunu, “DARUL” ibareli başka marka tescillerinin bulunduğunu, dava konusu ibarenin tanımlayıcı olduğu kabul edilse dahi müvekkilinin bu ibareyi 2013 yılından beri aktif olarak dernek faaliyetlerini tanıtmak için kullandığını, anılan ibarenin kullanımları sonucu ayırt edici hale geldiğini ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulünü istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, dava konusu başvurunun “DARUL ULUM” ibaresi ve özel bir yazım tekniği ile yazılan bu ibarenin çerçeve içinde alındığı şekil unsurundan oluştuğu, başvuruda yer alan şeklin, kelime unsuru olan “DARUL ULUM” ibaresine vurgu yaptığından asıl unsurun bu ibare olduğu, Türkçede “İlimler Yurdu” anlamına gelen “DARUL ULUM” ibaresinin, 41. sınıf “Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet rezervasyonu ve bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete vb. gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Tercüme hizmetleri.” yönünden 6769 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinin birinci fıkrasının c bendi uyarınca tanımlayıcı bulunduğu gerekçesiyle davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf itirazlarının esastan reddine, davacının dava konusu ibarenin kullanım sonucu ayırt edici hale getirildiği iddiası yönünden mahkemece bu yönden olumlu olumsuz herhangi bir değerlendirme yapılmadığı, somut olaya uygulanması gereken 6769 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre bir marka başvuru tarihinden önce kullanılmış ve başvuruya konu mallar veya hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanmış ise aynı maddenin birinci fıkrasının b, c ve d bentlerine göre tescilinin reddedilemeyeceğinin düzenlendiğini, buna göre, başlangıçta marka olarak tescil edilebilmesi için gerekli koşulları taşımayan bir işaretin zamanla kullanılarak ayırt edicilik kazanmasının mümkün olduğu ancak; buradaki kullanımla ayırt edicilik kazanmanın 6769 sayılı Kanun’un birinci fıkrasının (b), (c) ve (d) bentlerinde yazılı mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil edilemeyecek bir işaretin kendisine ait olduğunu ticaret alanında kabul ettirmiş olması anlamına geldiğini, “kendisine ait olduğunu kabul ettirme” kavramının aynı Kanun’un 5 inci maddesinin birinci fıkrasının b bendinde belirtilen “ayırt etmeyi sağlamaktan” daha güçlü olduğu ve ilgili sektör bakımından da bütün Türkiye’yi kapsadığının kabulünün zorunlu olduğu, 6769 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kullanma ile ayırt edicilik kazanıldığını iddia eden kişinin bunu kanıtlaması gerektiği, somut olaya bakıldığında; davacının davalı kurum nezdindeki itirazında dava konusu ibarenin kullanım sonucu ayırt edici hale getirildiği iddiasına dayanmakla birlikte buna ilişkin hiçbir delil sunmadığını, dava konusu başvurunun reddine dair YİDK kararının iptali istemine ilişkin bu davada, dava konusu YİDK kararının yerinde olup olmadığının YİDK karar tarihindeki duruma göre değerlendirilmesi gerektiğinden davacının bu iddiasını ispatlayamadığı kanaatine varıldığı, öte yandan, davacının dava dilekçesinde bu iddiası bakımından 21.10.2011 tarihinde açıldığını iddia ettikleri “Darululum” ibareli youtube kanalının 195.521 kez görüntülendiğini, yine 02.03.2013 tarihinde oluşturulduğunu iddia ettikleri “Darululum İslami Merkezi” adlı facebook hesaplarının da 82000 kullanıcı tarafından takip edildiğini ileri sürmüşse de yukarıda da ifade edildiği üzere 6769 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, aynı maddesinin 1inci fıkrasının c bendi uyarınca tescil engeline tabi olan markaların, tescil başvurusu öncesinde çok yoğun tanıtım ve yaygın kullanım sonucu ayırt edici kılınmalarının ve bu suretle tescil olunmalarının mümkün olduğu, bu itibarla, davacı tarafın bahsi geçen youtube kanalının 195.521 kez görüntülenmesi ve facebook hesaplarının 82000 kullanıcı tarafından takip edilmesi, dava konusu ibareyi anılan madde anlamında ayırt edici hale getirmeye yeterli olmadığından davacının bu iddiasının da yerinde görülmediği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun, ilk derece mahkemesi hükmünün gerekçesine yönelik kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf mahkemesi kararında davacı markasında yer alan şekil unsurunun kelime unsuruna atıf yaptığı ve asıl unsurun darul ulum ibaresi olduğunun belirtildiğini, ancak bu tespitin doğru olmadığını, dava konusu marka başvurusunda her ne kadar farklı bir yazım şekli ile darul ulum yazıyor ise de bu durumun özel bir araştırma ve zihni çaba neticesinde anlaşılabileceğini, markanın görseli ile bir bütün olarak ele alınmalı ve tanımlayıcı olmadığı kabul edilmesi gerektiğini, kaldı ki, uygulamada şekil unsurunda yer alan ibarenin tanımlayıcı olması halinde bile söz konusu işaretin içerdiği tasarım unsurları ile bu niteliğinden sıyrılabileceğini, tüketici zihninde ayrı bir imaj oluşturabileceğinin ifade edildiğini, müvekkili markasında yer alan şekil unsurunun gereği gibi ele alınmadığını, bu sebeple sadece kelime unsuru baz alınarak eksik ve yanlış bir inceleme yapıldığını, “DARUL ULUM” ibaresinin Arapça kökenli bir kelime grubu olmasının, doğrudan tanımlayıcı olarak nitelendirilmesine engel olduğunu, Türkçe’de “İlimlerin yuvası, ders okutulan yer” anlamlarına gelen bir kelime grubu olduğunu, tasviri olduğu iddia edilen yabancı kelimenin tescilinin engellenebilmesi için ait olduğu dilin ve kelimenin Türkçede yaygın şekilde kullanılması; anlamının bilinmesi ve Türkiye’de ayırt edici bir işaret olarak görülmemesi gerektiği koşulunun aranması gerektiğini, söz konusu ifadenin Arapça kökenli olması, somut, doğrudan ve başka bir çağrışım yapmadan 41. sınıftaki eğitim ve öğretim hizmetleri ile bu hizmetleri tamamlayan diğer hizmetleri anımsatmasına engel olduğunu, zira, ne söz konusu kelime grubu ne de ait olduğu dilin her ne kadar Arapça’dan Türkçe’ye geçmiş kelimeler olsa da bu kelimeler artık Türkçeleştiğini ve DARUL ULUM ibaresinin bu tür bir kelime grubu olmadığını, ayrıca, çoğu insanın Arapça’dan Türkçe’ye geçmiş bu kelimeleri kökenlerine dair bir bilgisi olmaksızın kullandığını ve Türkiye’de yaygın olarak kullanılmadığını,bu hususun yargılamanın her aşamasında görmezden gelindiğini ve sanki tescile konu ibarenin, İLİMLER YUVASI anlamı bilinebilecek ibareymiş gibi değerlendirme yapıldığını, dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının mümkün olmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunun, dava konusu başvurunun ilgili olduğu sektörde uzmanlığı bulunmayan marka ve patent vekili bilirkişiden alındığını, tek başına bu hususun bile bozma sebebi olduğunu, müvekkilinin hitap ettiği kitlenin üniversite çağındaki öğrenciler olduğu yönündeki beyanlarının dikkate alınmadığını, istinafa başvuru dilekçesinde de belirtildiği üzere, bugün Türkiye’de islami ilimler eğitimi alan üniversite öğrencilerinin “İslami İlimler veyahut İlahiyet Fakültesi” adlı bölümlerde eğitim gördüğünü, dolayısıyla, bu hususun ortalama tüketici kitlesine malum iken, müvekkiline ait DARUL ULUM ibaresinin dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporunda ve Yerel Mahkeme ilamında belirtildiği gibi ilimlerin tahsil edildiği mekan olarak algılanma olasılığı bulunmadığını, kelime anlamı üzerinden hareket edildiğinde de farklı bir netice ile karşılaşılmadığını, zira, davacı markasının hitap ettiği, yüzlerce farklı bölümlerde eğitimlerini sürdüren öğrencilerin Arapça ve tabi DARUL ULUM kelimesinin Türkçe karşılığına vakıf olma ihtimalinin çok düşük olduğunu, ancak, dersleri arasında Arapça olan İlahiyat Fakültesi, İslami İlimler Fakültesi, Edebiyat Fakültesi gibi bölümlerde okuyan öğrencilerin, DARUL ULUM kelimesinin anlamını tahmin edebileceklerini ki bunun da somut durumda bir farklılık yaratmadığını, davacı başvurusundan sonra gerçekleştirilen benzer mahiyetteki uyuşmazlık dışı başvuruların reddedilmemesinin, müvekkil başvurusunun yanlış bir incelemeye tabi tutulduğunu ortaya koyduğunu, örneğin davacı başvurusundan tam bir yıl sonra Kurum kayıtlarına giren 2019/29264 numaralı Dar’ul ilim ibareli başvurunun, 41. sınıftaki eğitim ve öğretim hizmetlerini kapsayacak şekilde tescil edildiğini, bahsi geçen uyuşmazlık dışı başvuruyu somut olay nezdinde önemli kılan hususun, başvuru tarihi itibariyle müvekkili başvurusundan sonra gerçekleştirilmesi ile müvekkili başvurusunun Türkçe karşılığının tekili (İlim Evi) mahiyetinde olduğunu, söz konusu başvuru, müvekkili başvurusundan çok önce tescil edilmiş olsa idi, değişen şartlardan sebebiyle artık-kabul anlamına gelmemekle beraber- DARUL ULUM ibaresinin tanımlayıcı hale geldiğinden, her başvurunun kendi içerisinde değerlendirilmesi gerektiğinden bahsedilebileceğini, ancak böyle bir durum mevzu bahis olmadığı gibi herhangi bir özel yazı şekli kullanılmadan Arap harfleri ile yazılmış şekil unsuru ile de doğrudan DARUL İLİM kelime unsuruna gönderme yapan uyuşmazlık dışı markanın, müvekkili başvurusu için emsal teşkil ettiğini, müvekkili markasının kullanım yoluyla ayırt edici hale geldiğine yönündeki iddialarının haksız olarak reddedildiğini, yerel mahkemece hakkında olumlu veya olumsuz herhangi bir değerlendirme yapılmayan DARUL ULUM ibaresinin kullanım yoluyla ayırt edici hale geldiğine dair iddialarının, istinaf mercince ele alınıp; Kurum nezdinde gerçekleştirilen itiraz aşamasında bu hususla ilgili delil sunulmadığı, dava dilekçesinde yer verilen sosyal medya kullanımlarının ise dava konusu Kurum kararının verildiği tarihte DARUL ULUM ibaresinin ayırt edici hale geldiğini ortaya koyma noktasında yetersiz olduğu gerekçeleri ile yerinde görülmediğini, ancak müvekkili derneğin, DARUL ULUM ibareli marka tescil başvurusunda bulunmadan yıllar önce, 2013 yılında, faaliyetlerini paylaştığı ve DARUL ULUM ibaresini içeren https://www.darululum.com.tr/ şeklindeki alan adını edindiğini ve DARUL ULUM ibaresini aktif olarak kullandığını, yine her ne kadar istinaf mercince dikkate alınmamış olsa da https://www.facebook.com/darululumnet/ şeklindeki bağlantıdan erişilebilinen, an itibariyle on binlerce kişinin takip ettiği, Facebook hesabından düzenli olarak paylaşımlarda bulunup, oluşturulma tarihi olan 23 Ekim 2013’ten beri söz konusu hesabı kullanıp, faaliyetlerine ilişkin tanıtım broşürlerini bu kanal vasıtasıyla tüketicilerle paylaştığını, yine aynı yıl aktif hale getirdiği Youtube kanalında, çeşitli videolar yayımladığını, söz konusu videolarda konuşmacıların arka planında DARUL ULUM ibaresine yer verildiğini, bu hususun başvuru ibaresinin hitap ettiği kitle nezdinde DARUL ULUM ibaresi ile bilindiğini gösterdiğini ileri sürerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava YİDK kararının iptali istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri, 6769 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinin birinci fıkrasının c bendi, 5 inci maddesinin 2 nci fıkrası
3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
27.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.