Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2021/73 E. 2022/4131 K. 26.05.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/73
KARAR NO : 2022/4131
KARAR TARİHİ : 26.05.2022

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 26.03.2019 tarih ve 2017/530 E. – 2019/293 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi’nce verilen 19.11.2020 tarih ve 2019/887 E. – 2020/1198 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili bankanın, dava dışı Zek-San İnş. Tic. ve San.Ltd. Şti. ile akdedilen Genel Kredi Sözleşmesine,Genel Kredi Taahhütnamelerine istinaden nakdi ve gayrinakdi ticari krediler kullandırıldığını,davalıların akdedilen bu sözleşmelere müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduklarını, borcun ödenmemesi üzerine davalılar aleyhine icra takibine geçildiğini, itiraz üzerine takibin durduğunu ileri sürerek, davalıların itirazlarının iptaline,takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, müvekkillerinin icra takibine konu edilen alacak miktarı kadar borçları bulunmadığını, geçerli bir kefalet ilişkisi bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre,davacı Banka ile dava dışı asıl borçlu “Zek-San İnşaat Ticaret Sanayi Ltd. Şti.” arasında 19/09/2012 tarihli 50.000.000,00 TL, 10/05/2011 tarihli 10.000.000,00 TL ve 25/05/2012 tarihli 50.000.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmelerinin imzalandığı, davalılar, …, …ve …’in 10/05/2011 tarihli 10.000.000,00 TL ve 25/05/2012 tarihli 50.000.000,00 TL tutarlı ve 19/09/2012 tarihli 50.000.000,00 TL tutarlı kredi sözleşmelerinde kefil sıfatıyla imzalarının bulunduğu, bu davalıların tüm sözleşmelerde kefil olarak yer aldığı, davalı … ise 07/04/2016 tarihli sözleşmede kefil olarak bulunduğu,sözleşmenin “…Kefalet ve kefillerin sorumluluğu” başlıklı 17. maddesinde: “…herhangi bir teminat mektubu tutarının … Depo edilmelerine bankanızca tek taraflı olarak gerek görüldüğü durumlarda bankanız nezdinde bulunan veya herhangi bir zaman ve şekilde bulunabilecek olan … Tüm hak ve alacaklarımız üzerinde bankanızın takas, mahsup ve rehin hakkı bulunduğunu, .. Beyan, kabul ve taahhüt ederiz…” hükmü gereğince davacı bankanın teminat mektupları bedellerinin depo edilmesini davalı kefillerden talep edebileceği ,çek yaprakları yönünden kefillerin sorumluluğuna ilişkin sözleşmede açık hüküm bulunmadığının belirlendiği, kefillerin sorumluluğuna ilişkin açık sözleşme hükmü bulunmadığından sorumluluklarına dayanılamayacağı, nakde dönüşen alacaklar yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği, sözleşme hükmü kefiller yönünden bağlayıcı olduğundan, iki adet toplam 8.680.000,00 TL tutarlı teminat mektubu yönünden depo talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği, çek bedeli kredisinden kaynaklanan gayri nakdi alacak isteminin sözleşmede kefillerin sorumluluğuna ilişkin hüküm bulunmadığından istemin reddine karar verilmesi gerektiği,nakde dönüşen teminat mektubu ile depo talebine konu teminat mektubu ve nakde dönüşen çek yapraklarının davalılardan …’nin kefaletinin bulunduğu tarihten önceki sözleşmelerden dolayı kullanıldığından bu davalı yönünden koşulları bulunmayan davanın reddine karar verilmesi gerektiği, diğer davalı kefiller ise 10/05/2011, 25/05/2012 tarihli sözleşmelerde de kefil olarak imzaları bulunduğundan, davalılar …, … ve …10/05/2011 tarihli sözleşmede de kefil olduklarından bu tutarlardan sorumlu oldukları, sözleşmenin tarih itibariyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten öncesine ait olduğu,kefaletnamelerde limit olmaması nedeniyle kefillerin sözleşme limiti ile sorumlu oldukları,bu sebeple, anılan davalılar yönünden, toplam 1.406.293,38 TL alacak üzerinden itirazın iptaline ve takibin devamına,İstanbul İl Özel İdaresine hitaben düzenlenen 31/05/2012 tarihli 015216 seri numaralı 6.780.000,00 TL tutarlı, Adalet Bakanlığı Teknik İşler Dairesi Başkanlığı’na hitaben düzenlenen 10/10/2013 tarihli 5662292-2764102-8-26-0 seri numaralı 1.900.000,00 TL tutarlı teminat mektupları toplamı 8.680.000,00 TL tutarındaki teminat mektuplarının mer’i oldukları belirlenmekle, davacı bankada faiz getirmeyen bir hesapta depo edilmek üzere anılan davalılardan tahsilini teminen takibin devamına ve çek yaprakları tutarlarının depo talebi yönünden, koşulları bulunmayan istemin reddine, karar verilmesi gerektiğigerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince davacı bankaca takip tarihi itibariyle 53.070,00 TL çek bedeli kredisinden kaynaklanan risk bulunduğundan bahisle depo istemlerinin devam ettiği, ilk derece mahkemesince gayrinakdi alacağın depo edilmesine yönelik talebin reddi kararının hatalı olduğundan kaldırılması talep edilmiş ise de taraflar arasında imzalanan 3 ayrı tarihli genel kredi sözleşmesinde de “Çek Sorumluluk Bedeli Kredisi” başlıklı 5.20.maddesi gereğince, asıl borçlu müşteri yönünden sözleşmede düzenleme yapılmış olmakla, davacı bankanın dava dışı şirket lehine vermiş olduğu çek bedelinin bankaya depo edilmesini ancak asıl borçlu olan dava dışı şirketten isteme hakkı bulunduğu, öte yandan, sözleşmenin müteselsil kefili olan diğer davalıların ise imzalanan genel kredi sözleşmesinde kefillerin gayri nakdi kredilere yönelik (çek bedelinin) depo sorumluluğuna ilişkin herhangi bir özel bir düzenleme bulunmadığı gibi henüz risk gerçekleşmeden alacağın mevcudiyetinden de söz edilemeyeceğinden davalı olan müteselsil kefiller yönünden depo isteminin reddi gerektiği, dava ve takibe konu nakde dönüşmüş teminat mektupları ile depo talebine konu teminat mektupları ve nakde dönüşen çek yapraklarının davalı …’nin kefil olduğu 19/09/2012 tarihli sözleşmeden önceki tarihte imzalanan 10/05/2011 tarihli sözleşmeye istinaden kullandırıldığı, 10/05/2011 tarihli sözleşmede davalı …’nin herhangi bir kefaleti bulunmadığından dava ve takibe konu borçtan herhangi bir sorumluluğu bulunmamakla 10/09/2012 tarihli genel kredi sözleşmesinde doğmuş doğacak ibaresinin ancak bu sözleşme kapsamındaki borçları kapsadığı, başka genel kredi sözleşmesi ile bağlantı kurulmadığı gözetildiğinde de diğer genel kredi sözleşmesi borçlarını kapsamadığından davalı … yönünden açılan davanın reddine yönelik ilk derece mahkemesi kararınn usul ve yasaya uygun olduğu, ilk derece mahkemesinin davanın kısmen kabul kısmen reddi yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusununesastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir
İlk Derece Mahkemesince,nakde dönüşen teminat mektubu ile depo talebine konu teminat mektubu ve nakde dönüşen çek yapraklarının davalılardan …’nin kefaletinin bulunduğu tarihten önceki sözleşmelerden dolayı kullanıldığından bu davalı yönünden koşulları bulunmayan davanın reddine diğer davalı kefillerin ise 10/05/2011, 25/05/2012 tarihli sözleşmeleri de kefil olduklarından bu sözleşmelere kamu borçlarından da sorumlu oldukları gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince dava ve takibe konu nakde dönüşmüş teminat mektupları ile depo talebine konu teminat mektupları ve nakde dönüşen çek yapraklarının davalı …’nin kefil olduğu 19/09/2012 tarihli sözleşmeden önceki tarihte imzalanan 10/05/2011 tarihli sözleşmeye istinaden kullandırıldığı, bu sözleşmede davalı …’nin herhangi bir kefaletinin bulunmadığı 19/09/2012 tarihli genel kredi sözleşmesinde doğmuş doğacak ibaresinin ancak bu sözleşme kapsamındaki borçları kapsadığı, gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın karar tarihinde ve halen yürürlükte olan 353/1-b-2 maddesinde; “b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, … duruşma yapılmadan karar verilir.” düzenlemesi yer almaktadır. Anılan düzenleme uyarınca davacı vekilinin istinaf talebi üzerine İlk Derece Mahkemesi kararının istinaf incelemesini yapan Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararında, değiştirilen ve genişletilen gerekçelerle davalı … yönünden açılan davanın reddine yönelik karar verilmesi gerektiği sonucuna varılması nedeniyle İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm kurulması gerekirken, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine şeklinde hüküm kurulması doğru olmamış Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu sebeple re’sen bozulması gerekmiştir.
2-Kabule göre de; Bölge Adliye Mahkemesince davalı … yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de dosya ekinde bulunan icra takip dosyası ve sözleşmelerden, davacı bankanın takip talebinde borca konu kredi sözleşmesi numaralarını gerekçe göstererek takip başlattığı davalı …’ın 19/09/2012 tarihli sözleşmeye sonradan 07/04/2016 tarihinde kefil olarak katıldığının belirtildiği;ancak icra takip dosyasında takip konusu yapılan borcun davalı Abdulah Başçi’nin sonradan kefil olduğu sözleşmeyi de kapsadığı, davacı tarafından her 3 genel kredi sözleşmesinden kaynaklı borç için tek bir takip başlattığı oysa davalı …’ın sadece bunlardan birinin kefili olduğu anlaşılmakla Mahkemece öncelikle, takibe konu 1.406.293,38 TL nakdi alacak ile 8.733.070,00 TL gayrinakdi alacak toplamı üzerinden başlatılan takipte, takibin hangi miktardaki kısmının davalı … Başçı’nın imzası bulunan sözleşmeye ilişkin olduğu hususunda öncelikle davacı Bankadan izahat istenilerek, akabinde konusunda uzman bankacı bilirkişi görevlendirilmek suretiyle, banka kayıtları üzerinde yerinde inceleme yaptırılarak denetime elverişli rapor alınarak ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın davacı banka yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan sebeple re’sen ve (2) numaralı bentte açıklanan sebeple davacı vekilinin temyiz istemine binaen ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 26/05/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ
Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik takibe karşı yapılan itirazın iptali talebine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde davanın kısmen kabulüne karar karar verilmiştir.
Davacının istinaf kanun yoluna müracaatı üzerine Bölge Adliye mahkemesince yapılan araştırma sonucunda, başvurusunu esastan reddine karar vermiştir.
Sayın çoğunlukla aramızdaki görüş ayrılığı, Bölge Adliye Mahkemesinin bir takım ek deliller topladıktan sonra, ilk derece mahkemesiyle aynı sonuca varması halinde yeni hüküm kurmasının zorunlu olup olmadığı, başka bir deyişle esastan ret kararı verip veremeyeceği hususundan kaynaklanmaktadır.
Konuyu değerlendirmeye geçmeden evvel HMK’nun konuya dair hükümlerine ve özellikle 22.07.2020 tarihli değişikliğe göz atmakta fayda bulunmaktadır.
HMK’daki konuya dair düzenleme:
Duruşma yapılması ve karar verilmesi(2)
MADDE 356- (1) 353 üncü maddede belirtilen hâller dışında inceleme, duruşmalı olarak yapılır. Bu durumda duruşma günü taraflara tebliğ edilir.
Şeklinde iken, 22.07.2020 gün ve 7251 sayılı kanunla yapılan değişiklik sonucunda aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
(2) (Ek:22/7/2020-7251/36 md.) Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları verir.
7251 sayılı kanunla eklenen fıkra uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi duruşma açıp ilave delil toplamasına rağmen ilk derece mahkemesi kararına yönelik istinaf itirazlarını yerinde olmadığı ve dolayısıyla kararın isabetli olduğu kanaatine varırsa esastan ret şeklinde hüküm kurma yetkisine de haiz olacaktır. Zira bu halde Bölge adliye Mahkemesi ilave tahkikat yapmasına rağmen ilk derece mahkemesinin kararının yerinde olduğu sonucuna varmış bir başka deyişle istinafa konu kararı ilave gerekçe koymak suretiyle teyit etmekle yetinmiştir.
Değilse, bahsi geçen değişikliğin başka türlü yorumlanması, 2020 yılında yapılan değişikliği işlevsiz bırakacak, fiilen yürürlüğe girmeme gibi bir durumla karşılaşılacaktır. Bu arada, esastan retle sonuçlanan binlerce Bölge Adliye Mahkemesi karanının sair temyiz itirazlarına girilmeksizin usul bozmalarına konu yapılması Anayasanın 141. maddesinde  “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir” ve buna paralel HMK madde 30 yer alan: “Hakim yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür” şeklindeki emredici usul ekonomisi ilkesiyle de bağdaşmayacaktır.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle Daire çoğunluğunun 1. Nolu bentte açıklanan bozma gerekçesine iştirak etmiyorum.