Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2021/5560 E. 2023/2238 K. 11.04.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/5560
KARAR NO : 2023/2238
KARAR TARİHİ : 11.04.2023

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2019/829 Esas, 2021/858 Karar
HÜKÜM : Red
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2014/362 E., 2018/1144 K.

Taraflar arasındaki genel kurul kararlarının yokluğunun tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı şirkette babası Şakir Kaya’nın 03.11.1999 tarihinde ölümünden sonra 2000 yılından itibaren pay sahibi olarak yer aldığını, davalı şirketin sermayesinin 543.267,32 TL olduğunu, davalı şirketin babasının ölümünden sonra ilkokul mezunu müvekkilinin cahilliğinden faydalanarak notere götürmek suretiyle veya doğrudan okumasına müsaade edilmeden bir takım belgeler imzalatıldığını, müvekkilinin esasen hangi belgeleri imzaladığı ve nerede olduklarını bilmemekle beraber davalı şirketin davacıya genel kurul toplantısı gününü ve saatini usulüne uygun şekilde bildirmediğini, bu nedenlerle davacının genel kurul toplantılarına katılamadığını ve şirketin elde ettiği kârdan payını alamadığını, toplantı tutanağına sahte olarak davacının adına imzaların atıldığını belirterek 09.05.2012, 25.04.2011, 04.03.2010, 07.04.2009, 15.04.2008, 30.03.2007, 28.03.2006, 08.04.2005, 22.03.2004, 17.06.2003, 30.04.2003, 29.04.2002, 27.04.2001 ve 26.05.2000 tarihli genel kurul kararlarının mutlak butlan ile hükümsüzlüğüne karar verilerek iptaline, 2000 ile 2012 yılları arasındaki 1.000,00 TL kâr payının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı Kanun) 381 inci maddesi gereğince genel kurul kararlarına karşı açılacak iptal davalarının kararın alındığı tarihten itibaren 3 ay içerisinde açılması gerektiğini, bunun hak düşürücü süre olduğunu, davacının önceki yıllara ilişkin olarak 2000 ila 2010 yılları arasında yapılan tüm olağan genel kurullardan haberi olduğunu, davanın yasada öngörülen 3 aylık hak düşürücü süreden sonra açıldığını, ayrıca genel kurullarda alınan kararlarla ilgili muhalefet şerhinin de ileri sürülmediğini, müvekkili şirketin ve yöneticilerin hissedarlarına ve şirkete zarar verecek hiçbir işlem gerçekleştirmediğini, tüm hissedarların ve aile bireylerinin yapılan işlerden haberi olduğunu, davacının beyan ve iddialarının aksine kâr payı dağıtılmamasında ana sözleşmeye aykırı bir durum bulunmadığını, ayrıca noter belgelerinden de görüleceği üzere davacının çok kısa zaman aralıkları ile çok farklı imzaları kullandığını, sabit bir imzasının olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla davacı tarafın, kendisinin katılmadığı ancak katılmış gibi gösterilerek alınan genel kurul kararları ile ilgili iddiası yönünden davacının örnek imzalarının toplandığı, huzurda imzaları alınarak ve Adli Tıp Kurumundan rapor alınmak suretiyle imza sahteciliği iddiasının incelendiği ve alınan raporda asılları temin edilebilen genel kurul tutanaklarındaki imzalar ile davacının imzaları karşılaştırıldığında; davacının imzasının taklit edildiği, o yokken varmış gibi karar alındığı genel kurul toplantılarının 30.04.2003, 17.06.2003, 22.03.2004, 18.04.2005, 28.03.2006, 15.04.2008 ve 07.04.2009 tarihli genel kurul toplantıları olduğu, yoklukla butlan halinde hak düşürücü sürenin söz konusu olmayacağı, dava konusu olan diğer genel kurul kararlarında ise, bilirkişi rapor ve ek raporlarında yokluk ve/veya butlan yaptırımına tabii tutulacak bir durumun bulunmadığı, bu nedenle onlar yönünden davanın reddi gerektiği, davacının, kâr payı dağıtılması ve tahsiline de karar verilmesi talebine ilişkin ise, şirketin faaliyet ve mali durumuna nazaran kâr payı dağıtmamakta direngen hale düştüğünün kabul edilemeyeceği tespit edilmiş olup, bu talebinin de reddinin gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalı Kayalar İnş. Tic. ve San. A.Ş.’nin 30.04.2003, 17.06.2003, 22.03.2004, 18.04.2005, 28.03.2006, 15.04.2008 ve 07.04.2009 tarihli genel kurul kararlarının yoklukla malul olduğunun tespitine, davaya konu diğer genel kurul kararları ile ilgili talebin zamanaşımı nedeniyle reddine, davacının kâr payı dağıtılmasına ve tahsillerine ilişkin taleplerininde reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; cevap dilekçesinde belirtmiş olduğu beyan ve delilleri tekrar ederek usul ve kanuna aykırı bulduğu İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılıp davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla dava konusu butlana tabi kararların içeriğine bakıldığında, 17.06.2003 tarihli olağanüstü genel kurulda bedelsiz sermaye artışına karar verildiği, diğer tüm genel kurul kararlarının ise bilanço ve kâr zarar hesapları ile yönetim ve denetim kurulunun ibrası, şirket kârının ihtiyat olarak şirket bünyesinde bırakılması hususlarına ilişkin olduğu, kararların bu haliyle etkisi kısa bir süre devam eden, şirket veya ortaklara zarar verici nitelik taşımayan kararlardan olduğunun anlaşıldığı, davacının imzasını inkar ettiği 27.04.2001, 29.04.2002 ve 30.03.2007 tarihli toplantılara ilişkin hazirun cetvellerindeki imzanın kendisine ait olduğunun tespiti karşısında bu toplantılara katılan davacının, yokluğunda yapılan genel kurul toplantıları ve bu toplantılarda alınan kararlardan haberdar olmaması hayatın olağan akışına aykırı olup, dava tarihinin 11.02.2013 olduğu da dikkate alındığında, söz konusu genel kurul kararlarına karşı uzun yıllar sessiz kalan davacının, yıllar sonra kararların hükümsüzlüğünü ileri sürmesi bu bakımdan hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğundan, davanın tümden reddi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesinin isabetli olmadığı gerekçesiyle istinaf talebinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; alınan genel kurul kararlarının yok hükmünde olduğu, toplantılara davetin usulüne uygun yapılmadığı, yokluğun tespiti amacıyla açılan davaların herhangi bir süreye tabi olmadığı, davacının okuma yazması olmayan bir ev hanımı olduğu, bu nedenle sonradan kararlardan haberdar olacağını beklemenin doğru olmadığı, kararlardaki imzaların davacının eli ürünü olmadığının sabit olduğu gerekçeleriyle temyiz etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı Kayalar İnş. Tic. ve San. A.Ş.’nin, 30.04.2003, 17.06.2003, 22.03.2004, 18.04.2005, 28.03.2006, 15.04.2008 ve 07.04.2009 tarihli genel kurul kararlarının yoklukla malul olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

2. İlgili Hukuk
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 381, 536 ncı maddeleri, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 20 inci maddesi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ikinci maddesi

3. Değerlendirme
İlk Derece Mahkemesince, davanın kısmen kabulüne, davalı …nin 30.04.2003, 17.06.2003, 22.03.2004, 18.04.2005, 28.03.2006, 15.04.2008 ve 07.04.2009 tarihli genel kurul kararlarının yoklukla malul olduğunun tespitine, davaya konu diğer genel kurul kararları ile ilgili talebin zamanaşımı nedeniyle reddine, davacının kâr payı dağıtılmasına ve tahsillerine ilişkin taleplerinin de reddine karar verilmiş, karar yalnızca davalı vekili tarafından istinaf edilmiş ve Bölge Adliye Mahkemesince istinaf talebinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Bu nedenle, diğer genel kurul kararlarına ve taleplere ilişkin ret kararının davacı tarafça istinaf edilmediğinden temyiz konusu uyuşmazlık, 30.04.2003 tarihli olağan, 17.06.2003 tarihli olağanüstü, 22.03.2004 tarihli olağan, 18.04.2005 tarihli olağan, 28.03.2006 tarihli olağan, 15.04.2008 ve 07.04.2009 tarihli olağan genel kurul toplantılarında alınan kararların yokluğunun tespitine ilişkindir.

Hukukî işlem, bir veya birden çok kişinin hukuk düzeninin öngördüğü sınırlar içinde gerektiğinde diğer unsurlarla birlikte hukukî sonuçlar doğurmaya yönelik irade açıklamasından oluşan hukukî bir olgudur. İrade açıklamasının yönelmiş olduğu hukukî sonuç, bir hakkın veya hukukî ilişkinin kurulmasından, değiştirilmesinden, devredilmesinden veya ortadan kaldırılmasından ibaret olabilir. Bir hukukî işlemin meydana gelmesi, hüküm ve sonuçlarını doğurabilmesi, birden çok kişinin irade beyanına bağlı ise bu hukukî işlemlere iki veya çok taraflı hukukî işlem denir. Çok taraflı hukukî işlemler, sözleşme ve karar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Karar, aynı gruba dâhil kişilerin ortak bir iş veya amaca ilişkin olarak başkana yöneltilmiş irade beyanıdır. Dolayısıyla hukukî işlemlerin hükümsüzlük hâlleri “karar” için de geçerlidir. Dolayısıyla karar şeklindeki bir hukukî işlemin hükümsüz olması, onun yöneldiği hukukî sonucu gerçekleştirme gücünün olmadığı anlamına gelmektedir.

Sermaye şirketlerinde genel kurul kararlarının doğrudan veya dolaylı etkilerini gösterebilmeleri her şeyden önce hukuk kurallarına aykırı bulunmamalarına, hukuken mevcut ve geçerli olmalarına bağlıdır. Kararların mevcudiyet ve geçerlilik şartları, kanun koyucu tarafından şirketin, azınlığın, şirket alacaklılarının ve müstakbel pay sahiplerinin hak ve çıkarları ile kamu düzeninin diğer gerekleri göz önünde bulundurulmak suretiyle çeşitli kanun hükümleriyle tespit edilmiştir. Meydana gelişi veya içeriği bakımından bu hükümlere ve bunların ışığında düzenlenmiş olan şirket esas sözleşmesine aykırı bulunan kararlar hukuken hükümsüz olurlar. Genel kurul kararlarında bu hükümsüzlük, ihlâl edilen hukuk kuralının niteliğine göre iptal edilebilirlik, butlan veya yokluk olarak karşımıza çıkmaktadır.

Genel kurul kararlarının hükümsüzlük hâllerinden iptal edilebilirlik anonim şirketlere yönelik olarak somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı Kanun’un 381 inci maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. 6762 sayılı Kanun’un 381 inci maddesi gereğince kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açılabilecektir. İptal davasına konu bir genel kurul kararı, şekil veya içeriği bakımından sakat olsa bile iptaline dair hüküm kesinleşinceye kadar geçerli bir karar olarak kabul edilir. Süresinde ve usulüne uygun olarak açılan bir iptal davasında verilen iptal kararı kesinleşirse, bu karar geçmişe etkili olarak hüküm doğurur. Kararın alınmasından itibaren üç ay içinde dava açılmazsa veya açılan dava reddedilirse söz konusu aykırılık ve bu nedenle kararın iptal edilebilirliği artık ileri sürülemez.

Genel kurul kararlarının hükümsüzlük hâllerinden butlan, 6762 sayılı Kanun’da ayrıca düzenlenmemiştir. Ancak 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 20 nci maddesinde düzenlenen butlan yaptırımı, genel kurul kararlarının butlanı hakkında da uygulanmaktadır. Bu itibarla emredici hukuk kurallarına, ahlaka aykırı veya imkânsız olan genel kurul kararları da batıl sayılmaktadır. Öte yandan 6102 Kanun’un 447 nci maddesi ile genel kurul kararlarının butlanı açıkça düzenlenmiştir. Buna göre genel kurulun, özellikle pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran, anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararları batıldır. 6102 sayılı Kanun’un 447 nci maddesinde genel bir düzenleme yapılmamış, sadece örnek niteliğinde butlan sebepleri sayılmakla yetinilmiştir. Dolayısıyla 6102 sayılı Kanun’un 447 nci maddesinde sayılmayan durumlarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 27 nci maddesi uygulanacak, emredici hukuk kurallarına, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan genel kurul kararları da batıl sayılacaktır.

Batıl bir hukukî işlem, unsurları itibariyle şeklen ve fiilen mevcut olmakla birlikte, konusu ve içeriği bakımından amaçlanan hukukî hüküm ve sonuçları daha başlangıçtan itibaren kesin olarak hükümsüzdür. Bu kesin hükümsüzlük kural olarak düzeltilemez nitelikte olup hukukî yararı bulunan herkes tarafından bir süre ile sınırlı olmaksızın ileri sürülebilir. Mahkemeye sunulmuş olan olaylardan anlaşılmak koşuluyla hâkim tarafından resen göz önünde tutulur.

Genel kurul kararlarının hükümsüzlük hâllerinden olan yokluk, ne 6762 sayılı Kanun’da ne de 6102 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir. Yokluk yaptırımının kanunlarda düzenlenmemiş olması, yokluk yaptırımının hukukî işlem niteliğinde olan genel kurul kararları hakkında uygulanamayacağı anlamına gelmemektedir. Bir hukukî işlem, meydana gelişi bakımından emredici hukuk kurallarına aykırı ise o işlem yok hükmündedir. Meydana gelişe ilişkin olan emredici hukuk kuralları, hukukî işlemin unsurlarını oluşturan, onun mevcudiyet şartlarını belirleyen kurucu-şekli nitelikteki hükümlerdir. İçeriğe ilişkin emredici hukuk kurallarına aykırılık hâlinde butlan söz konusu olup hukukî işlem şeklen mevcut olmakla birlikte konusu ve içeriği bakımından amaçlanan hüküm ve sonuçları, daha başlangıçtan itibaren hiç kimseye karşı meydana gelmez. Kurucu-şekli nitelikteki emredici hukuk kurallara aykırılık hâlinde ise yokluk söz konusu olup kurucu unsurların veya kanuni şeklin eksikliği sebebiyle hukukî işlem şeklen meydana gelememektedir. Dolayısıyla butlanda hukukî işlemin meydana gelmesi için gerekli olan içerik unsurları vardır; fakat hukuk düzeni bu içerik bakımından amaçlanan sonuçların meydana gelmesini kesinlikle reddetmektedir. Yoklukta ise hukukî işlem için gerekli olan içerik şekli bakımdan dahi meydana gelmiş değildir (Tekinay, S. Sulhi/Akman, Servet/Burcuoğlu, Haluk/Altop, Atilla: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 1993, s. 378).

Görüldüğü üzere yokluk ve butlan arasında, sebepleri yönünden bir farklılık olmakla birlikte ayrıca bu iki kavrama bağlanan hukukî sonuçlar da, sınırlı da olsa, farklıdır. Bu farklardan birisi hukukî tahvil müessesesidir. Hukuken yok olan bir işleme hiçbir sonuç bağlanması mümkün değilken şeklen mevcut ancak batıl olan hukukî işleme hukukî tahvil yoluyla bir hukukî sonuç bağlanması mümkündür. Yokluk ile butlan arasındaki en önemli fark ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(4721 sayılı Kanun) ikinci maddesi gereğince hakkın kötüye kullanılması yasağı bağlamında ortaya çıkar. Butlan durumunda şekli anlamda bir genel kurul kararı mevcut olduğundan bu kararı ve butlan sebeplerini bilen bir kişinin aradan uzun bir süre geçtikten sonra dava veya itiraz yoluyla genel kurul kararının butlanına dayanması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olabilir. Hâkim butlanın ileri sürülmesinin dürüstlük kuralına aykırı veya hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup olmadığını her olayda re’sen ve ahval ve şartların heyeti umumiyesini göz önünde tutarak serbestçe takdir edecektir (Moroğlu, Erdoğan: Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul 2017, s. 194). Oysa yokluk durumunda, ortada şekli bakımdan dahi bir genel kurul kararı bulunmadığından bunun yokluğunun tespit edilmesinin istenmesi hiçbir şekilde hakkın kötüye kullanılması kapsamında değerlendirilemeyecektir (Moroğlu, s. 37).

Yokluğun bir hukukî işlemin kurucu unsurlarındaki eksikliği ifade etmesinden hareketle genel kurul kararlarının yokluğunun tespitine karar verilmesi için öncelikle kurucu unsurlarının neler olduğunun belirlenmesi gerekir. Genel kurul kararlarının kurucu unsurları “genel kurul” ve “karar”dır. Dolayısıyla bir genel kurul, kanunun öngördüğü kurucu-şekli emredici hükümlerine aykırı bir şekilde toplanmış veya kanunun öngördüğü kurucu-şekli emredici hükümlerine aykırı bir şekilde karar almışsa, alınan bu karar yoklukla maluldür. Örneğin usulüne uygun çağrı yapılmadan toplanan genel kurullarda alınan kararlar, toplantı ve karar nisaplarına riayet edilmeksizin alınan kararlar, Bakanlık temsilcisinin bulunması gerektiği hâllerde temsilci olmaksızın gerçekleştirilen toplantılarda alınan kararlar, hakkında hiç oylama yapılmadığı hâlde yapılmış gibi gösterilen kararlar kurucu-şekli unsurları eksik olduğundan yoklukla malul kararlardır.

Anonim ve limited şirket genel kurul toplantıları, davetin belli bir prosedüre tâbi tutulup tutulmadığına göre çağrılı ve çağrısız genel kurul toplantısı şeklinde ikiye ayrılır. Hem 6762 sayılı Kanun’da hem de 6102 sayılı Kanun’da anonim ve limited şirketin genel kurul toplantılarına ortakları davet belli başlı kurallara bağlanmıştır. Kanun koyucu genel kurul toplantılarına davet şekillerinin az ortaklı şirketler açısından pratik olmayacağı düşüncesiyle her iki kanunda da çağrısız genel kurul toplantısını düzenleme ihtiyacını hissetmiştir. Limited şirketlerde çağrısız genel kurul 6762 sayılı Kanun’un 538 inci maddesinin beşinci fıkrasında;“Bütün ortaklar; aralarından biri itirazda bulunmadığı takdirde toplantıya çağırma hakkındaki merasime riayet etmeksizin de umumi heyet halinde

toplanabilirler. Böyle bir toplantıda bütün ortaklar hazır olmak şartiyle, umumi heyetin salahiyetine dahil olan hususlar müzakere edilerek karara bağlanabilir” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre limited şirketlerde çağrısız genel kurul toplantısının yapılabilmesi için bütün pay sahipleri veya temsilcilerinin toplantıda hazır bulunması ve hiçbirinin toplantıya itirazda bulunmaması gerekir. Buradaki itiraz, doğrudan yapılacak olan çağrısız genel kurul toplantısına veya karar alınmasına ilişkin olmalıdır. Görüldüğü üzere çağrısız genel kurul toplantısı için toplantı yetersayısı bütün pay sahipleri veya temsilcilerinin hazır bulunması şeklinde belirlenmiştir. Dolayısıyla çağrısız genel kurul toplantısına bütün pay sahiplerinin veya temsilcilerinin hazır bulunması ve hiçbirinin toplantıya itirazda bulunmaması, çağrısız genel kurul toplantısında alınacak kararların kurucu unsurunu teşkil etmektedir. Herhangi bir pay sahibinin veya temsilcisinin toplantıda hazır bulunmaması ya da toplantıya itiraz etmesi hâlinde çağrısız genel kurul mevcut olmadığı için alınan kararlar yoklukla malûldür(Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.03.2022 tarihli, 2021/11-701 E., 2022/275 K. Sayılı ilamı).

Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının itirazı üzerine temyiz konusu 30.04.2003, 17.06.2003, 22.03.2004, 18.04.2005, 28.03.2006, 15.04.2008 ve 07.04.2009 tarihli genel kurul toplantılarının hazirun cetvelleri incelenmiş ve davacı isminin karşısına atılan imzaların davacının eli ürünü olmadığı sonucuna varılmıştır. Yukarıda açıklandığı üzere çağrısız genel kurul toplantısında bütün pay sahiplerinin veya temsilcilerinin hazır bulunması ve toplantıya itirazda bulunmaması çağrısız genel kurul toplantısında alınacak kararların kurucu unsurunu teşkil etmektedir. Ancak yapılan incelemede temyiz konusu genel kurul toplantılarına ilişkin çağrıların yapılmamış olduğu tespit edilmiştir. Herhangi bir pay sahibinin veya temsilcisinin toplantıda hazır bulunmaması ya da toplantıya itiraz etmesi hâlinde çağrısız genel kurul mevcut olmadığı için alınan kararlar yoklukla malûldür. Yok hükmünde bir genel kurul kararı karşısında bunun yokluğunun tespit edilmesinin istenmesi hiçbir şekilde hakkın kötüye kullanılması kapsamında değerlendirilemez. Toplantıya katılmayan pay sahibinin sonradan toplantıda alınan kararlara icazet verdiğine ilişkin bir delil de dosyada bulunmamaktadır. Bu nedenlerle Bölge adliye mahkemesince temyiz konusu genel kurul kararlarının yok hükmünde olduğu ve aradan zaman geçmesi nedeniyle yok hükmündeki genel kurul kararlarının sıhhat kazanmayacağı hususu göz önüne alınarak temyiz konusu kararlar yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın tümden reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 11.04.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK. 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK 369/1 ve 371 maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmesi gerekirken kararın yazılı gerekçe ile bozulmasına ilişkin çoğunluk görüşüne karşıyım.