Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2021/5300 E. 2023/1105 K. 23.02.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/5300
KARAR NO : 2023/1105
KARAR TARİHİ : 23.02.2023

MAHKEMESİ :… Bölge Adliye Mahkemesi 12.Hukuk Mahkemesi
HÜKÜM : Esastan ret

Taraflar arasındaki anonim şirket hisse devrinin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalının annesi olduğunu, babası olan murisin 18.03.2015 tarihinde vefat ettiğini, Kırklareli Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/759 E. numarası ile açılan Kırklareli 2. Noterliğince düzenlenen 21.02.2013 tarih 1692 yevmiye no.lu vasiyetname ile murisin tüm mal varlığını davalı oğluna ve torunlarına bıraktığını, müvekkilinin vasiyetnamenin iptali için Kırklareli Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/398 E. sayılı dosyası ile dava açtığını, murise ait olan Balkanlar A.Ş.’nin 22000 adet toplam hisse sahibi olduğu %51’lik hissesinin davalıya devredildiğini, devir edilen 11.220 hissenin 2.805 hissesinin yasal miras payı oranında müvekkiline ait olduğunu, murisin 2012 yılı içerisinde CA teşhisi ile ilk operasyonunu geçirdiğini, bu tarihten sonra yoğun bir tedavi süreci yaşandığını, bu süre içinde davalı tarafından yönetilen şirketin gerekli kredilerin sağlanması amacı ile kefil olmasının istenildiği, kefil olmaktan kaçınması üzerine murisin daha önce kendi el yazısı ile yazıp imzaladığı vasiyetname bulunmasına rağmen davalının kışkırtmaları ile sağlıksız bir ruh haline sahip iken notere giderek yasal kabulü imkansız bir vasiyetname imzaladığını, bu vasiyetname ile yetinilmeyip de birde muvazaalı bir şekilde şirketteki %51’lik hissesini de bir karşılık almadan davalıya devrettiğini, davalının ekonomik olarak bu şirketteki hisselerini devretmesi için hiçbir sebebi olmadığını, belirterek murisin Balkanlar Ağaç San. ve Tic. AŞ’deki 01.10.2013 tarihinde oğlu olan davalıya muvazaalı bir biçimde müvekkilinden mal kaçırmak maksadı ile devir ettiği %51’lik hissenin iptaline, iptal edilen hisseden müvekkilinin miras payına isabet eden 2805 hissenin müvekkili adına kayıt ve tescilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu hisse devrinin 01.10.2013 tarihinde yapıldığını, dava tarihinin de 11.03.2016 olduğundan davanın süresinde açılmadığını, aynı hususta açılmış bulunan bir dava mevcut olduğundan ve o davada vasiyetname konusu olan şirket hisseleri de bulunduğundan tekrar talepte bulunulmasının hukuka aykırı olduğunu, dava konusu şirket hisseleri açısından talepte bulunulabilmesi için öncelikle diğer davanın kabulü ile vasiyetin iptal edilmesi gerektiğini, söz konusu şirket hisselerinin müvekkil tarafından müteveffanın banka hesabına bedeli yatırılmak suretiyle satın alındığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile murisin Balkanlar Ağaç Sanayi ve Ticaret A.Ş.’deki %51’lik hissesini ilk önce Kırklareli Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/759 E. sayılı dosyası ile açılan vasiyetname ile davalıya vasiyet ettiği, daha sonra da 01.11.2013 tarihinde satış sureti ile davalıya devrettiği, dinlenen tanık beyanlarına göre muris ile eşi olan davacının arasının kredi kullanımına davacının kefil olmaması sebebi ile bozulduğu, murisin şirket hissesini ilk önce vasiyet sonra da satış sureti ile davalıya devretmesinin ve vasiyetnamesinde bir kısım taşınmazlarının intifa hakkı dışında davacıya herhangi bir malvarlığı bırakmamasının muvazalı satışa delil olduğu, murisin şirket hissesini satması için herhangi bir ekonomik sıkıntısının bulunmadığı gibi şirket hisse parasının davalı tarafça ödendiğine dair bir delil bulunmadığı, davalı tarafça sunulan ve şirket hisse bedeline ait olduğunu iddia ettiği ödemelere ilişkin dekontların ödeme tarihleri, miktarları, dekontlarda şirket hisse devri bedeline ilişkin olduğuna dair bir açıklama bulunmadığı ve davalının murisle birlikte çalıştığı değerlendirildiğinde aralarında iş ilişkisi bulunduğundan bu ödemelerin şirket hisse alımına yönelik olarak kabul edilemeyeceği, vasiyetname ile davalıya bırakılan hissenin daha sonra satış işlemine konu olup vasiyetname dışına çıktığı anlaşıldığından Kırklareli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde devam eden 2015/398 E. sayılı dosyasının neticesinin beklenmesinin dosyaya bir katkı sağlamayacağı, bu itibarla muris tarafından yapılan hisse devrinin muvazaalı olarak yapıldığının kabulü ile devredilen hisselerden davacının miras payı olan 2805 hissesinin davacı adına tesciline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili tarafından hisse devrinin alımına yönelik miras bırakana gönderilen yüksek miktarlı paralar bulunduğu, davacı yanın malvarlığı değerlerinin incelenmediğini, davacıya muris tarafından sağlığında ve mirastan sonra bırakılan malvarlığı değerlerinin saklı payını karşılar nitelikte olup olmadığının incelemeye alınmadığını, müvekkilinin tanıklarının beyanlarına neden itibar edilmediğinin anlamlandırılamadığını, müvekkilinin yirmi senelik çalışması karşılığı belli miktarda malvarlığına sahip olduğunu ve murise yardımcı olduğunu, dava konusu hisseleri bedelini ödeyerek aldığını, dava konusu hisse devrinin 01.10.2013 tarihinde yapıldığını, dava tarihinin de 11.03.2016 olduğundan davanın süresinde açılmadığına yönelik def’ilerin ve Kırklareli 1.Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan 2015/398 E. sayılı dosyası ile açılmış bir dava olduğuna yönelik derdestlik itirazlarının dikkate alınmadığını, emekli öğretmen olan davacının söz konusu malvarlığını elde etmekteki imkansızlığı yönünden değerlendirme ve rapor alınmadan kurulan hükmün hukuka aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile devre konu edilen hisselerin önce vasiyetnameye konu edildiği, murisin malvarlığının büyük bir bölümünü davalı oğlu yararına vasiyet ettiği de gözetildiğinde hisse devrinin gerçek devir olmadığı, davacının miras payının zedelenmesi amacını taşıdığı, murisin şirket hissesini satması için herhangi bir ekonomik sıkıntısının bulunmadığı gibi devredilen hisselerin bedeli karşılığında gerçek bir satış olarak kabulünü gerektirecek bir delil olmadığı, muris ve davalının birlikte çalıştıkları bir kısım ödemelerin hisse devrine karşılık yapıldığının kabul edilemeyeceği, dolayısıyla davanın kabulüne ilişkin hükümde isabetsizlik olmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; davalı müvekkili tarafından hisse devrinin alımına yönelik miras bırakana gönderilen yüksek miktarlı paralar bulunduğunu, davacı yanın malvarlığı değerlerinin yargılama süresince incelenmediğini, davacıya muris tarafından sağlığında ve mirastan sonra bırakılan malvarlığı değerlerinin saklı payını karşılar nitelikte olup olmadığının incelemeye alınmadığını, muvaza iddialarını kabul etmemekle birlikte böyle bir durumun olduğu varsayımında dahi davacının saklı payının çok daha fazlasını almış olduğunu, hisse devri 01.10.2013 tarihinde yapılmış olup dava tarihi ise 11.03.2016 olduğundan davanın süresinde açılmadığını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
1. Uyuşmazlık, muris muvazaası nedeniyle anonim şirket hisse devrinin iptali istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 6102 sayılı Kanun’un 490 ıncı ve 184 üncü maddesi, 6098 sayılı Kanun’un 288 inci maddesi ve aynı maddenin üçüncü fıkrası, 4721 sayılı Kanun’un 565 inci maddesi.

3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeple;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

23.02.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

K A R Ş I O Y

1.Dava, murisin sağlığında mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla anonim şirket hisse devir sözleşmesinin muvazaa sebebiyle iptali ve miras payı oranında davacı adına tescili istemine ilişkindir.

2.Davacı vekili murisin daha önce vasiyetname yoluyla davalıya bıraktığı anonim şirket hisselerini bu defa satış gibi göstererek ölmeden önce davalıya muvazaalı olarak devrettiğini ileri sürmektedir.

3.Davalı vekili, davacının aynı zamanda vasiyetnamenin iptali için açtığı derdest bir davanın bulunduğunu, konusunun bu dosya ile aynı olduğunu, öncelikle bu davanın sonucunun beklenilmesi gerektiğini ayrıca hisselerin bankaya bedeli yatırılarak muristen satın alındığını ileri sürerek davanın reddini talep etmektedir.

4.İlk Derece Mahkemesi tarafından satışın muvazaalı satış olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından ise istinaf isteminin esas yönünden reddine karar verilmiştir.

5.Sözleşme hukukunda aslolan tarafların iradesi olup, sözleşmeyi ayakta tutma ilkesi geçerlidir. Diğer bir anlatımla mümkün olduğu ölçüde tarafların iradesine uygun sözleşmelerin ayakta tutulması gerekir.

6.Somut olayda, murisin esasen davalıya bağışlamak istediği şirket hisselerini görünüşte satış sözleşmesi yaparak davalıya devrettiği anlaşılmaktadır. Görünüşteki satış işleminin muvazaa nedeniyle geçersizliği noktasında Daire üyeleri arasında bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır.

7.Davalıya devir olunan hisselerin anonim şirkete ait senede bağlanmamış (çıplak) nama yazılı paylar olduğu anlaşılmaktadır. Senede bağlanmış nama yazılı pay senetlerinde paylar 6102 sayılı TTK’nın 490 ıncı maddesi uyarınca ciro+teslim ile karşı tarafa geçerken, henüz senede bağlanmamış nama yazılı paylar yönünden kanunda bir şekil unsuru öngörülmemiştir. Dairemizin yerleşik içtihatları doğrultusunda senede bağlanmamış nama yazılı payların devrinin “alacağın temliki” hükümlerine tabi olduğu kabul edilmektedir.

8.Bağışlama sözleşmelerinin geçerliliği münhasıran bir şekil unsuruna bağlanmamış olup, bağışlanan malvarlığının niteliğine göre şekil unsuru değerlendirilmelidir. Bu bağlamda taşınır mal bağışlama sözleşmeleri kural olarak resmi şekle tabi değil iken, taşınmaz mal bağışlarının mutlaka resmi memur huzurunda yapılması gerekmektedir.

9.TBK’nın 288 inci maddesi uyarınca “(1)Bağışlama sözü vermenin geçerliliği, bu sözleşmenin yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır.(2)Bir taşınmazın veya taşınmaz üzerindeki ayni bir hakkın bağışlanması sözü vermenin geçerliliği, ancak resmi şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. (3) Şekle uyulmaması sebebiyle geçersiz olan bağışlama sözü verme, bağışlayan tarafından yerine getirildiğinde, elden bağışlama hükmündedir. Ancak, geçerliliği resmi şekle bağlanmış olan bağışlamalarda bu hüküm uygulanmaz” şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, resmi şekil şartına bağlı olmayan bağışlamalarda, bağışlama sözünün yerine getirilmesi halinde bir daha bu sözleşmenin geçersizliği ileri sürülemeyecektir.

10.Hukuka uygun işlemler yönünden miras hukukunda geçerli ana ilkelerden birisi de “ölenin son arzularına uygun davranma” ilkesidir.

Somut olaya bakıldığında, tarafların ortak murisinin ölmeden önceki hal ve tavırlarından, davaya konu hisseleri davalı oğluna bağışlama niyet ve gayretinde olduğu, bu amaçla muris ile davalı arasında 20.09.2013 tarihli Anonim Şirket Hisse Devir Sözleşmesi imzalandığı, sözleşmede 11.220 adet payın toplam 1.122.00 TL nominal değer üzerinden satış gibi gösterildiği anlaşılmaktadır. Sözleşmede görünürdeki satış işleminin muvazaa nedeniyle geçersiz olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Ancak, davacı tarafın da varlığını kabul ettiği gibi, gizlenen “bağışlama” sözleşmesi yönünden farklı bir değerlendirme yapak gerekir.
11.Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 1.4.1974 tarihli ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararı’nın somut olaya uygulanması söz konusu değildir. Zira anılan kararda, gizlenen bağışlama sözleşmesi, bu sözleşmenin de resmi şekil şartına tabi olması ve resmi memur önünde işlemin satış olarak zikredilmiş olması nedeniyle, “şekle aykırılık” nedeniyle geçersiz olduğuna karar verilmiştir. Oysa, anonim şirket hisse senetlerinin “taşınır mal” hükmünde olduğu, senede bağlanmamış pay senetlerinin devrinin ise “alacağın devre (temliki)” hükümlerine tabi olduğu, TBK’nın 184 ücnü maddesi uyarınca alacağın devrinin “adi yazılı şekle” tabi olduğu izahtan varestedir. Nitekim az önce zikrolunan hisse devir sözleşmesi vasıtasıyla “yazılılık koşulu” gerçekleşmiştir.

Açıkça zikredilmese de her sözleşmenin bir taahhüt ve tasarruf safhası bulunmaktadır. Somut olayda, muris tarafından davalıya yapılan taahhüdün hemen akabinde pay defterine işlenmek suretiyle hisselerin davalıya devrinin gerçekleştirilmiş olması ve TBK’nın 288/3 üncün maddesi uyarınca muris tarafından resmi şekli tabi olmayan bağışlama taahhüdünün gereği yerine getirildikten sonra bu sözleşmelerin geçersizliğinin ileri sürülememesi kuralı karşısında, devir sözleşmesinde “bağış” ibaresinin yer almamasının da sonuca etkisi bulunmadığından, şirket hisse devrinin hukuka uygun olarak gerçekleştiğinin kabulü gerekir (… … …, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, XXXIV, 17.12.2021, s.252). Bu durumda davacı diğer mirasçının ancak TMK’nın 565 inci maddesi uyarınca mahuz hissesi oranında “tenkis” talebinde bulunması mümkün olduğu halde davacının böyle bir talebi de bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan, davanın reddine dair kararı onayan Daire çoğunluğunun görüşlerine katılmıyorum.