YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/3384
KARAR NO : 2022/7444
KARAR TARİHİ : 26.10.2022
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 18.06.2018 tarih ve 2014/107 E. – 2018/784 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nce verilen 02.02.2021 tarih ve 2018/2473 E. – 2021/111 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; davalı şirketin satın alma ve muhasebe sorumlusu …’ın şirketi temsilen davacı şirkete yüklü mal siparişi verdiğini, bu satın alınacak malların tutarı ile ilgili olarak siparişin güvencesi olarak da 264.000.- TL bedelli 3 senedin (bono) imzaları ve kaşeleri atılmış şekilde davacıya teslim edildiğini, davacı şirket yetkilisi tarafından toplam 245.000.- TL bedelli muhtelif baharat ve kahve vs. üründen oluşan dava konusu fatura ve irsaliyede belirtilen malların hazır edildiğini ve davalı borçlu şirket tarafından satın alma ve muhasebe sorumlusu … vasıtasıyla malların satın alındığını, fakat satın alınan malların bedelinin ödenmediğini, mal bedelinin tahsili için önce ihtarname gönderildiğini fakat borçlu şirketin inkar yoluna gittiğini, bu sebeple … 2. İcra Dairesi’nin 2013/6572 E. sayılı dosyası ile icra takibi açıldığını ve bu takibe de haksız şekilde itiraz edildiğini ileri sürerek, davalı borçlunun itirazının iptaline, takibin devamına, borçlunun icra inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; …’ın 03/03/2010-06/06/2013 tarihleri arasında davalı şirkette ön muhasebe sorumlusu olarak çalıştığını, fakat 06/06/2013 tarihinde usulsüzlükten dolayı işten çıkarıldığını, bu usulsüzlüğün en kapsamlısının Giza Tic. Ltd. Şti. tarafından dava konusu faturanın düzenlenmiş olması olduğunu, irsaliyenin üzerindeki imzanın …’a ait olup, şirket yetkilisine ait olmadığını, borca ve imzaya itiraz ettiklerini, davacının kestiği faturanın …’ın şirket aracında bulunduğunu, Bakırköy 40. Noterliği nin 12.06.2013 tarih 14690 yevmiye numaralı ihtarı ile davacıya iade edildiğini, zira bu faturaya dayalı malların davacı şirkete teslim edilmediğini, aslen faturaya bağlı alacak icraya konulmuşken aynı alacağa ilişkin bonoların mükerrer olarak takibe konu yapıldığını, bonolar nedeniyle İstanbul 37. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/41 E. sayılı dosyası ile menfi tespit davası açıldığını savunarak, davanın reddine, kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince, iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; dava konusu 31/05/2013 tarihli 245.006,76 TL’lik fatura borcu için, davacı şirketin üçe bölerek 90.000.- TL, 88.000.- TL ve 88.000.- TL olarak …’a 3 adet bono düzenlediği, faturada ve senetlerdeki imzanın …’a ait olduğu, dava konusu 31/05/2013 tarihli 245.006,76 TL tutarındaki faturanın açık fatura olarak kesildiği, bu faturaya ait 31/05/2013 tarihli A-001281 nolu sevk irsaliyesinin … tarafından imzalandığı anlaşılmış ise de, … 3. Noteri 27/02/2013 tarihli 05520 yevmiye numaralı vekaletnamede davalı şirket çalışanı …’a, davalı şirket Erka Kahve A.Ş.’yi borçlandırma yetkisi verilmediği, …’ın 03/03/2010 tarihi ile 06/06/2013 tarihleri arasında davalı şirketde sigortalı olarak çalıştığı, davalı şirketin … hakkındaki 19/03/2014 tarihli şikayeti üzerine Ağır Ceza Mahkemesince hizmet nedeni ile görevi kötüye kullanma ve resmi belgede sahtecilik suçlarından ceza tayin edildiği dikkate alınarak davaya konu fatura tarihinde davalı şirket çalışanı olan …’ın yetkisini aşan davalı şirketi borçlandırıcı işlemlerden biri olarak düzenlediği dava konusu faturayı davalı şirketin bilgisi dışında davacıya verdiği, fatura davalı şirket tarafından noter aracılığı ile davacıya iade edildiğinden bu faturaya dayalı malların davacı şirkete teslim edilmediği, davacının dava konusu faturaya dayalı olarak davalı şirketten alacaklı olmadığı, davalı şirketin itirazında haklı olduğu gerekçesi ile, davanın reddine, davacının kötü niyetle takip başlattığı kanıtlanamadığından davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı çalışanı …’ın ceza yargılamasında belirlendiği üzere, dinlenen tanık beyanlarına göre davalıdan kendi adına bir seferde bir kaç kamyon kadar yüksek miktarda mal satın aldığı, ancak mal satışının davalı şirketi temsile yetkililer araştırılmadan yapıldığı, açıkça şirket adına mal teslimi yapıldığının irsaliyede yazılmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi, satış aşamasında ödeyecek veya aval veren kısmının şirket çalışanı tarafındanimzalandığı, umuma açık olan sicil kayıtlarında gerekli araştırmayı yapmadığından davacının basiretli tacir gibi davranmadığı, çalışanın şirketin bilgisi olmadan aynı zamanda suç teşkil eden eyleminden davalı şirketin sorumlu tutulamayacağı, davalı şirket çalışanının düzenlediği faturaların ağırlıklı olarak satış faturaları olduğu ve esasen bu hususta zımnen temsil yetkisinin çalışanlara verildiği, ancak faturaların miktarları gözönüne alındığında davacının çalışana mal alımı hususunda zımni temsil yetkisi verildiği iddialarına itibar edilemeyeceği, çalışanın davalı şirkette sigortalı olarak çalıştığı, sınırlı işlemlerde yetkili olmak üzere vekalet verildiği, şirket adına temsil yetkisi ve borçlandırma yetkisi bulunmadığı, fatura tarihinde davalı şirket çalışanı olan …’ın dava konusu faturayı davalı şirketin bilgisi dışında davalı şirket adına düzenlettiği, davacının çalışan ile işbirliği kabul edilmese de ağır kusurlu bulunduğu kabul edilerek satışı yapılan malların bedelinden davalının sorumlu tutulmayacağı, dolayısıyla davanın reddine ilişkin hükümde isabetsizlik bulunmadığı gerekçesi ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
Dava, faturaya dayalı alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı tarafça, dava konusu malların, davalı şirketin satın alma ve muhasebe sorumlusu … vasıtasıyla şirket adına satın alındığı, fakat malların bedelinin ödenmediği ileri sürülmüş; davalı taraf ise şirket çalışanı olan …’ın kendi nam ve hesabına işlem yaptığını, dava konusu faturanın da bu kapsamda olduğunu, davacı şirket ile ticari münasebetinin bulunmadığını ve faturaya konu malları teslim almadığı için davacıya borcu bulunmadığını savunmuştur.
Davalı şirket tarafından şirket çalışanı olan … hakkında yapılan şikayet sonucu, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma ve resmi belgede sahtecilik suçlarına ilişkin açılan kamu davasının yapılan yargılamasında; …’ın davalı şirket adına hareket eden temsilcisi olarak piyasada tanındığı, ceza yargılamasında tanıklar, …’ın davalı şirket faturalarını düzenleyip verdiği, ödeme yaptıklarında tahsilat makbuzunu düzenleyip teslim ettiği, kendisini davalı şirketin temsilcisi olarak tanıttığını beyan etmişlerdir. Bu davada davalı şirket çalışanı olan …’ın müsnet suçlardan ayrı ayrı mahkumiyetine karar verilmiş ve cezası kesinleşmiştir. Aynı davada fikir ve eylem birliği içinde oldukları iddiasıyla yargılanan davacı şirket temsilcisi … ise; davalı şirketin sorumlusu olarak …’ı bildiği, geçmiş tarihlerdeki ticari ilişki de gözönüne alındığında, sözkonusu malları …’a verdiği ve karşılığında yargılama konusu 245.000.- TL’lik bonoları kendisinden aldığı, davacı şirket temsilcisi … ile davalı şirket çalışanı …’ın muvazaalı olarak davalı şirketi borçlandırıcı bir işe giriştikleri yönünde hiçbir delil bulunmadığı, dolayısıyla müşteri olarak kendisinden mal talep edenin bu talebinin kabulü ile malı verdikleri ve bonoları aldıkları dışında isnad edilen dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediğine dair delil bulunmadığından beraatine karar verilmiştir.
Bu durumda, aralarındaki geçmişten gelen sürekli ticari ilişki nedeniyle dava dışı …’ı davalı şirketin temsilcisi olarak bilen ve tanıyan davacının basiretli bir tacir gibi hareket etmediğinden söz edilemeyeceği, dosyadaki belgelerden dava dışı …’ın davalı adına yapılan alışverişlerde şirket adına iş ve işlemlerde bulunduğu, ayrıca davacı ile dava dışı …’ın el ve işbirliği içinde olduğunun ispatlanamadığı hususu gözetilmeden, yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru olmamış, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 26/10/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.