Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2021/3356 E. 2022/7755 K. 03.11.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/3356
KARAR NO : 2022/7755
KARAR TARİHİ : 03.11.2022

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ44. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 23.03.2017 tarih ve 2014/881 E. – 2017/325 K. sayılı kararın davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kısmen kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi’nce verilen 04.02.2021 tarih ve 2020/249 E. – 2021/81 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, taraflar arasında 27.04.2004 tarihli 15 yıl süreli bayilik sözleşmesi imzalandığını, Rekabet Kurumunun 2002/2 sayılı tebliği kapsamında bayilik sözleşmelerinin 5 yıla uyarlandığını, bu tebliğ doğrultusunda 29/03/2006 tarihinde 5 yıl süreli yeniden bir bayilik sözleşmesi imzalandığını, daha önce imzalanan bayilik sözleşmesinin yeni imzalanan bayilik sözleşmesinin eki niteliğinde kaldığını, davalı şirket ile 26/03/2006 tarihinde “Re’sen Satış Taahhütnamesi” imzalandığını, Rekabet Kurumunun 12/03/2009 tarihli duyurusu nedeniyle 18/09/2005 tarihinden önce akdedilen bayilik sözleşmelerinin süresi ne olursa olsun 18/09/2010 tarihinde sona ereceğinden taraflar arasındaki akdi ilişkinin 18.09.2010 tarihinden itibaren kendiliğinden sona erdiğini, 20.09.2010 tarihinde davalı şirket ile bayilik protokolü ve 5 yıl süreli akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalandığını, 16.09.2010 tarihinde satış taahhütnamesi imzalandığını, davalı … ile 20.09.2010 tarihli 150.000.-TL’lık limit dahilinde kefaletname imzaladığını, davalı tarafın söz konusu dönemlerde alım taahhüdünü ihlal ettiğini ileri sürerek, şimdilik 26.03.2006-20.09.2010 tarihleri arası için 10.000.-TL ve sözleşmenin fesih nedeniyle sona erdiği 21.09.2010-20.09.2015 tarihine kadarki dönem yönünden 10.000.-TL cezai şartın faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş ve 03.10.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 336.276,58 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, sözleşme ve taahhütnamelerde yer alan hükümlerin genel işlem koşullarına getirilen sınırlamaya aykırı olduğunu, talep edilen cezai şartın fahiş olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karara karşı davalılar vekili istinaf talebinde bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, 20.09.2010 tarihli sözleşmenin 06.10.2010 tarihinde davalı tarafça haklı bir sebep olmaksızın feshedildiği, davalının sözleşmede öngörülen asgari miktarda akaryakıt ürünü almamasına rağmen davacının, davalı şirkete ürün sağlamaya devam etmesi ve ürün bedellerini çekincesiz kabul etmesi nedeniyle 26.03.2006 ile 20.09.2010 tarihleri arası için cezai şart talep edemeyeceği, dava dilekçesinde bu dönem için talep edilen 10.000,00 TL’nin reddine karar verilmesi gerektiği, davalı şirketin 31.12.2013 tarihli öz kaynaklarının 696.306,82 TL düzeyinde bulunduğu, hesaplanan cezai şartın 336.276,58 TL olduğu, bu miktarın 10.000,00 TL’lik kısmının belirtilen nedenlerle reddedilmesi gerektiği, bu suretle alacak miktarının 326.276,58 TL olduğu dikkate alındığında, davalının ekonomik durumuna, somut olayın özelliklerine göre bu miktardaki cezai şartın davalının ekonomik mahvına sebep olabilecek nitelikte bulunduğu, cezai şart alacağında takdiren % 50 oranında indirim yapılarak 163.138,29 TL cezai şart alacağına hükmedilmesinin yerinde olacağı gerekçesiyle davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince İlk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak, yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, davanın kısmen kabulüne 26.03.2006-20.09.2010 tarih aralığındaki sözleşme için talep edilen 10.000,00 TL cezai şart talebinin reddine, 326.276,58.-TL cezai şart alacağının takdiren % 50 tenkisi ile 163.138,29 TL’nin (davalı …’nun sorumluluğu 150.000,00 TL ile sınırlı olmak üzere) davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince verilen nihai kararda, aşağıda belirtilen husus dışında, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına ve özellikle davacı tarafça 26.03.2006-20.09.2010 dönemi için talep edilen cezai şartın reddine ilişkin ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf talebinde bulunulmamış olmasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz istemlerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, bayilik sözleşmesine aykırılık iddiasına dayalı cezai şart istemine ilişkindir. Yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere Bölge Adliye Mahkemesince, davalının ekonomik durumuna ve somut olayın özelliklerine göre hesaplanan 326.276,58 TL cezai şartın davalının ekonomik mahvına sebep olabilecek nitelikte bulunduğu kabul edilerek cezai şart alacağından taktiren % 50 oranında indirim yapılarak 163.138,29 TL cezai şarta hükmedilmiş ve tenkis edilen kısım yönünden davalılar yararına vekalet ücreti verilmiştir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 182/son maddesi uyarınca cezai şartın tahsili istemiyle açılan davada, cezai şart miktarının fahiş olup olmadığının takdiri hakime aittir. Davacının bunu önceden takdir ve tespit etmesi mümkün değildir. O nedenle, sözleşme ile tayin edilen bir cezai şartın tahsilini istemek hakkını haiz olan davacının açtığı dava sonunda cezai şartın mahkemece fahiş görülerek tenkis edilmesi halinde, tenkis edilen miktardan dolayı davalı yararına vekalet ücretine hükmedilemeyeceği açıktır. Diğer bir ifadeyle hakimin takdir hakkını kullanarak Borçlar Kanunu’nun 182/son maddesini uygulamak suretiyle yapmış olduğu indirim miktarı vekalet ücretinin hesaplanmasında dikkate alınamaz. (Emsal:HGK 2009/18-421 E. 2009/526K.sayılı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 27.06.2013 tarih, 2013/5697 E. 2013/12129 K. sayılı, 27.06.2013 tarih 2012/14815 E. 2013/12086 K. sayılı ilamları)
Buna göre Bölge Adliye Mahkemesince tenkis edilen kısım yönünden davalı taraf yararına vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 03/11/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.