YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/166
KARAR NO : 2022/4126
KARAR TARİHİ : 26.05.2022
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 14.03.2018 tarih ve 2017/288 E. – 2018/110 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi’nce verilen 13.11.2020 tarih ve 2019/598 E. – 2020/971 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin ‘‘ŞEKİL’’ ibareli markasının tescili için 2015/106565 sayı ile marka başvurusunda bulunulduğunu, başvurunun reddine karar verildiğini, karara taraflarınca itiraz edimesi üzerine, YİDK’nın 2017-M-3480 sayılı kararı ile reddedildiğini,müvekkili tarafından başvurusu yapılan markanın ayırt edici olduğunu ve marka olma vasfına haiz olduğunu ileri sürerek,YİDK’in 2017-M-3480 sayılı kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı kurum vekili, kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, başvuru konusu ortası çikolata dolgulu, alt kısmı çikolata kaplamalı ve üst kısmı çikolatadan çizgilerle kaplı bir kek biçiminden oluşan üç boyutlu işaretin çizimle görüntülenebilen ve benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen mahiyette olduğu, ancak münferit unsurlardan ziyade işaretin bütün olarak normal düzeyde bilgilendirilmiş, makûl ölçüde dikkatli ve düşünceli marka ve kapsamındaki ürünleri bütün olarak algılama olanağı bulunan ürünlerin ortalama düzeydeki tüketici kitlesi üzerinde bıraktığı izlenimin, işaretin daha önce piyasada de bulunan kek ürünlerinden ayırt edilebilir olmasına olanak sağlamadığı, ortalama tüketicilerin tamamına yakınının hiçbir özel zihni çabaya mahal kalmadan ve doğrudan doğruya bu işareti gördüklerinde, davacının kek ürünlerini piyasadaki diğer ürünlerden ayırt edebilmeleri ve menşe olarak işareti davacı işletme ile ilişkilendirmeleri olanağının bulunmadığı, zira başvuru konusu ortası çikolata dolgulu, alt kısmı çikolata kaplamalı ve üst kısmı çikolatadan çizgilerle kaplı bir kek biçiminden oluşan üç boyutlu işaretin, anılan ticaret dalında öteden beri kullanılan çikolatalı kek ürünlerinden önemli ölçüde farklılaşmadığı, öncekilerde olmayan ve var olduğu iddia edilen küçük farklıklarının veya değişik biçiminin anılan çevrede özel bir dikkat sarf edilmeksizin derhâl ve ilk bakışta algılanabilecek nitelikte bulundığı, çikolatalı kek ürünleriyle ilgili sektörde yer alan ortalama tüketici algısına göre üç boyutlu markalar bakımından diğer ürün biçimlerine göre önemli ölçüde farklılaşmadığı, çünkü herhangi bir malın kendisinin biçiminin ortalama tüketici tarafından işletmesel kökene ilişkin bir işaret olarak değil, sadece işleve yönelik ve estetik bir biçim olarak değerlendirileceği, zaten farklılık olduğu iddia edilen unsurların özel bir dikkat gösterilmeksizin farkedilmesinin de mümkün bulunmadığı, oysa davacının tescil ettirmek istediği üç boyutlu çikolatalı kek biçiminden oluşan işaretin, teknik işlev olarak 30.sınıftaki kek ürünleri için genel olarak belirtilen biçimde üretilmekte bulunduğu, üzerinde yer alan farkedilmesi zor biçimlerin ortalama tüketiciler tarafından estetik bir biçim olarak algılanabileceği, bu farklılığın, herşeyden öte piyasadaki diğer çikolatalı kek biçimlerinden önemli ölçüde farklılaşmaya olanak sağlamadığı, dolayısıyla başvuru konusu işaretin, teknik işlev ve estetik biçim itibariyle piyasada yaygın olarak kullanılan çikolatalı kek ürünlerinin biçiminden önemli ölçüde farklılaşamadığı, bu sebeple başvuru konusu işaretin ayırt edici gücünun bulunmadığı, anılan ürün ve hizmetlerin ortalama düzeydeki yararlanıcı kitlesi nazarında başvuru konusu işaretin önceki ürünlerden teknik işlev ve estetik biçim itibariyle önemli ölçüde farklılaşmadığından tescili hâlinde ilgili piyasadaki rekabeti haksız biçimde sınırlandıracağı, çünkü kendilerine ait anılan ürünlerle ilgili anılan biçime yakın işaretleri kullanma ve ticaretini yapma olanaklarının kalmayacağı, işaretin daha önce zaten dava dışı başka bir marka ile piyasaya sunulduğu, ortalama tüketicilerin anılan marka dışında bu ürünün biçimine markasal bir değer atfetmeyecekleri, bu sebeple kullanımla ayırt edicilik kazanma olgusunun da gerçekleşmeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı ve mahkemece 556 sayılı KHK’nın 7. maddesinin a ve c bendi hükümleri mesnet alınarak, bizatihi ürün görselinin kendisini içeren dava konusu marka tescil başvurusunun, ayırt edici olmadığının ve vasıf bildirici bulunduğunun kabul edilmesinde bir isabetsizliğin olmadığı gibi her ne kadar davacı vekilince, müvekkili adına tescili istenen şekil markasının kullanım yoluyla müvekkilini işaret eden bir özellik kazandığı, bu yönüyle ayırt ediciliğe sahip ve özgün bir marka olduğu ve 556 sayılı KHK’nın 7/2. maddesi uyarınca tescilinin reddedilemeyeceği ileri sürülmüşse de, davacı tarafça Markalar Dairesi kararına itirazına dair sunulan 26.09.2016 tarihli itiraz dilekçesinde, dava konusu başvuru markasının kullanım yoluyla ayırt edicilik kazandığına ilişkin hiçbir gerekçeye yer verilmediği, bu durum karşısında da gerek TPMK YİDK.’nca gerekse de mahkemece, davacı vekilinin anılan savunmasının incelenmemesinde de bir isabetsizliğin bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK’nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK’nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 26,30 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 26/05/2022 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.