YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/1649
KARAR NO : 2022/6073
KARAR TARİHİ : 20.09.2022
MAHKEMESİ : ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 9. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Mersin 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 02.10.2018 tarih ve 2016/738 E- 2018/690 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Adana Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi’nce verilen 06.10.2020 tarih ve 2019/26 E- 2020/780 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin fenni mesulu ve proje mimarı olduğu Mersin ili Yenişehir ilçesi Bahçe mah. 625 ada 18 nolu parselde kayıtlı Nezihe Şener apartmanı adlı binanın FSEK’e göre eser niteliğinde olduğunu, binanın kendi hususiyetini taşıdığını, görsel anlamda da estetik değere sahip, mimari güzel sanat eseri ve FSEK madde 4 uyarınca koruma altında olduğunu, bina dış cephesinde bilgisi ve rızası dışında değişiklik yapıldığını, eser sahibi olarak itibarına zarar verdiğini, davalı tarafından yapılan keyfi değişikliğin herhangi bir zorunluluktan kaynaklanmadığını ve haksız olduğunu ileri sürerek binanın eski hale getirilmesine ve 1.000,00 TL maddi ve 1.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin dava konusu taşınmazda kiracı olduğunu, “Addax” isimli işletmesinin faaliyet gösterdiğini, müvekkilinden önce Özel Akdeniz Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesinin faaliyet gösterdiğini, önceki kiracının tadilat yaptığını, söz konusu tadilatlarla ilgili de apartman sakinlerinden oy birliği ile izin alındığını, dava konusu binanın FSEK anlamında estetik değere sahip olmadığından eser niteliğinde olmadığını, yapılan tadilatların projeye ve bina bütünlüğüne zarar verici nitelikte olmadığını, davacının şeref ve haysiyetine zarar vermediğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalı şirketin işletmesinin faaliyete geçmesinden sonra zorunluluk gerektirmeyen dış cephe değişiklikleri ve asansör eklentisinin davacının muvafakati alınmadan yapıldığından davacının 5846 sayılı Kanun’dan kaynaklanan haklarının ihlal edildiği, davacının manevi tazminat talebinin haklı olduğu, davacının 27/11/2012 tarihli celsede maddi zararı olmadığını beyan ettiği, davacının eski hale getirme talebinin davalının binada mülkiyet hakkının bulunmadığı ve kat maliki olmadığından ve eski hale getirilme talebinin kat maliklerine yöneltilen bir dava ile mümkün olabileceği gerekçesi ile manevi tazminat talebinin kabulüne, maddi tazminat ve eski hale getirme talebinin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstinaf mahkemesince, duruşmalı olarak yapılan istinaf incelemesi ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacının dava konusu binanın mimarı olduğu, mimari projenin davacı tarafından çizildiği ve 12/05/1982 tarihinde onaylandığı, mimari projede ilki 22/04/1985, ikincisi 09/10/2009 tarihli olmak üzere 2 kez tadilat yapıldığı, binanın mimari projesinin başlangıçta konut işlevli bağımsız bölümlerden oluşmakta iken tadilat projeleri ile ilk iki katın iş yerine dönüştürüldüğü, ilk tadilat projesinin yine davacı tarafından yapıldığı, ikinci tadilat projesinin ise davacının muvafakati ile dava dışı başka bir mimar tarafından yapıldığı, alınan 10/08/2020 tarihli bilirkişi heyeti raporu ve mimari proje ve tadilat projelerinden, davalı tarafından kiracı olarak kullanılan ilk iki katın dış cephesinde yapılan değişikliklerin ve asansörün davacının muvafakatinin bulunduğu 09/10/2009 tarihli tadilat projesine uygun olduğu sonuç ve kanaatine varıldığından davacının yapının eski hale getirilmesi yönündeki talebinin ve buna ilişkin istinaf başvurusunun yerinde olmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Safahati yukarıda özetlenen uyuşmazlıkta, ilk derece mahkemesince, yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulü ile manevi tazminat talebinin kabulüne, eski hale getirme talebinin ise reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilince redde konu eski hale getirme talebi bakımından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Bölge adliye mahkemesince, 05/03/2020 tarihli tensip zaptıyla, mahkemece yetersiz bilirkişi raporuna dayalı olarak hüküm tesis edildiği belirtildikten sonra istinaf incelemesinin duruşmalı yapılmasına ve yeni bir heyetten bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiş ve benimsenen bu rapor doğrultusunda istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. İstinaf mahkemesinin, eski hale getirme talebinin reddine dair gerekçesinin ilk derece mahkemesinin gerekçesinden farklı hatta bazı hususlar bakımdan tam tersi olduğu görülmektedir. Zira davacı 2009 tarihinde dava konusu binada tadilat yapılmasına muvafakat etmiş olup, ilk derece mahkemesince, davalı tarafından yapılan tadilatın muvafakat kapsamında olmadığı sonucuna ulaşılmışken, istinaf mahkemesince ise tam tersine tadilatın muvafakat kapsamında olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın karar tarihinde yürürlükte olan 353/1-b-1 maddesi uyarınca yargılamada eksiklik bulunmadığının ve kanunun olaya uygulanmasında hata edilmediğinin anlaşılması halinde istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi gerekir. Başka bir anlatımla, yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılması halinde ve bu hale münhasır olarak başvurunun esastan reddine karar verilmesi gereklidir. Ancak bölge adliye mahkemesince yukarıda da açıklandığı üzere yargılamada eksiklik görülerek dava konusu uyuşmazlık üzerinde inceleme yapılması ve gerekçenin değiştirilmiş olması durumunda HMK’nın 353/1-b-3. maddesi gereğince esastan yeni bir karar verilmesi gerekmektedir. Aksi halde, incelenen kararda olduğu gibi, bir yandan kararın gerekçesinde yargılama eksikliğine ve bunun giderildiğine değinilirken, bir yandan da ancak ilk derece yargılamasında usul ve yasaya hiçbir aykırılık bulunmayan hallerde verilmesi gereken istinaf başvurusunun esastan reddi biçimindeki hüküm fıkrası arasında çelişki oluşacağı açık olup bu durum ise kanuna açık bir aykırılık oluşturur ve re’sen bozma nedeni teşkil eder.
7251 sayılı Kanun ile HMK’nın 356. maddesine eklenen ve yayım tarihinde yürürlüğe giren 2. fıkra, yukarıda belirtilen hallerde, farklı bir değerlendirme yapılmasını gerektirir nitelikte değildir. Nitekim, bilindiği ve HMK’nın 354. maddesinde ve özellikle bu maddenin gerekçesinde değinildiği üzere, Bölge Adliye Mahkemelerince yapılacak incelemenin biri denetim açısından, diğeri ise dava konusu uyuşmazlık bakımından olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. Ayrıntıya girilmeden ifade edilecek olursa, Bölge Adliye Mahkemesince dava konusu uyuşmazlık üzerinde bir inceleme yapılması halinde, 356/2. maddede değinilen ve verilmesi öngörülen gerekli karar, yeniden esas hakkında bir karardır. Tüm bu nedenlerle, HMK m. 353/1-b-1 kapsamında istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın öncelikle bu nedenle ve HMK’nın 369/1. ve 371. maddeleri uyarınca bozulması gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin esasa yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, HMK’nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 20.09.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.