Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2020/849 E. 2020/4817 K. 09.11.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/849
KARAR NO : 2020/4817
KARAR TARİHİ : 09.11.2020

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada Konya 1.Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 28.11.2017 tarih ve 2014/1282 E- 2017/1085 K. sayılı kararın davalılar …, … ve Bera Holding A.Ş. vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kısmen kabulüne dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi’nce verilen 18.10.2019 tarih ve 2018/1765 E- 2019/1240 K. sayılı kararın Yargıtay’ca duruşmalı olarak incelenmesi davalılar …, … ve Bera Holding A.Ş. vekili tarafından istenmiş ise de 21.02.2020 tarihinde davalılar …, … ve Bera Holding A.Ş. vekili tarafından verilen duruşmadan vazgeçme dilekçeside dikkate alınarak dosyanın incelemesinin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, yatırılan paraların istendiği an geri çekilebileceği ve karşılığında yüksek oranlarda faiz verileceği garantisi ile müvekkiline yatırmış olduğu 145.552,00 DM karşılığında 07.05.2000 tarihli belgenin verildiğini, daha sonra yerine ortaklık durum belgesi, ortaklık ve hisse senedi takip formu ibareli belgelerin verildiğini, davalı tarafın bu eylemleri nedeniyle nitelikli ceza davaları açıldığını, paranın iade edilmediğini, davalı tarafça yapılan para toplama işleminin hukuka aykırı olduğunu, davalının basiretli iş adamı gibi davranmadığını, müvekkiline teslim edilen herhangi bir hisse senedi bulunmadığını, taraflar arasında kanuna uygun surette kurulmuş bir ortaklık ilişkisi bulunmadığını, davalı … ile davalı diğer yönetim kurulu üyesinin müvekkilinin doğan zararından müteselsilen sorumlu olduklarını iddia ederek, müvekkilinin ortaklığının bulunmadığının tespiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 145.552,00 DM karşılığı 142.141,35 TL alacağın şimdilik 6.500,00 TL kısmının ödemenin yapıldığı tarihten itibaren işleyecek ticari faizi ile davalılardan tahsilini talep etmiş; ıslah dilekçesi ile 145.552,00 DM karşılığı 142.141,35 TL alacağın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili,zamanaşımı itirazında bulunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının davasının kısmen kabulü ile, davacının davalı Bera Holding A.Ş. nin şirket ortağı olmadığının tespitine, 111.253,17 TL’nin temerrüt tarihi olarak kabul edilen 14.08.2008 dava tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlardaki avans faiziyle davalılardan müteselsilen alınarak davacı tarafa verilmesine, davacının fazlaya ilişkin isteminin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı şirket, …, … vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, mümeyyiz davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulü ile, davacının davalı Bera Holding A.Ş. ortağı olmadığının tespitine, 106.219,00 TL’nin 14.08.2008 dava tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlardaki avans faiziyle davalı şirket, … ve …’undan (ilk derece mahkemesince davalı … yönünden kurulan hüküm ile tahsilde tekerrür olmamak koşuluyla ve müteselsilen) müteselsilen alınarak davacı tarafa verilmesine, fazlaya ilişkin isteminin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı şirket, …, … vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, taraflar arasındaki ortaklık ilişkisi kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. Bölge Adliye Mahkemesince yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Ancak, 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’nun 41. maddesinde 25.3.1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddenin eklendiği belirtilmiş olup, işbu geçici 4. maddede ”31.12.2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 6.12.2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29.6.1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13.1.2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmü düzenlenmiş, aynı Kanun’un 52/1-h maddesinde de işbu hükmün yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır.
Bu durum karşısında, mahkemece taraf iddia ve savunmalarının Sermaye Piyasası Kanunu’nun 16. maddesi ve anılan yasal düzenleme kapsamında değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek üzere kararın re’sen bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre davalı şirket, …, … vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, Bölge Adliye Mahkemesi kararının resen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı şirket, …, … vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 09.11.2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verilmiştir.

KARŞI OY

Dairemiz çoğunluğunun bozma düşüncesine dayanak teşkil eden 7194 sayılı Kanun’un 41. maddesi ile çeşitli kanunlara eklenen Geçici 4. madde, kanaatimce, her şeyden önce, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ve bu maddede öngörülen karar alma hakkıyla birlikte ele alındığında Anayasa’nın 36. maddesinde hükme bağlanan hak arama hürriyetini ihlal eden bir yasal düzenlemedir.
Öte yandan, söz konusu hüküm, yine Anayasa’nın 9. maddesindeki yargı yetkisinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağına ilişkin hükme, kanun maddesinin kamuoyunca bilinen ve sınırlı sayıdaki sermaye şirketi ile ve bu şirketler aleyhine açılan davalarla ilgili olduğu düşünülecek olursa Anayasa’nın kanun önünde eşitlik ilkesi kapsamındaki 10/4. maddesi ile yasama meclisinin bir devlet organı sıfatıyla bu ilkeye uygun hareket etme zorunluluğuna ilişkin 10/5. maddesine, yine Anayasa’nın 35. maddesinde belirtilen ve kişinin temel hak ve hürriyetleri kapsamındaki mülkiyet hakkına ve bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılacağına ilişkin hükme aykırı olduğu gibi, buradan hareketle, devletin, kişinin temel haklarını hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan engelleri kaldırmaya çalışması gerekmesine karşın hak arama ve mülkiyet hakkının kullanımının önüne geçen bir düzenleme olarak ortaya çıkmış bulunması nedeniyle Anayasa’nın 5. maddesine, keza düzenlemenin kişinin temel hak ve özgürlükleri kapsamındaki hak arama ve mülkiyet hakkının özüne dokunan niteliği gözetildiğinde Anayasa’nın 13. maddesine, Anayasa’nın 138/3. maddesinde görülmekte olan somut davalarla ilgili olarak yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili görüşme dahi yapılamayacağı hükme bağlanmış iken dava hangi nedenle açılmış olursa olsun verilecek kararın ve hatta yargılama giderlerinin dahi ne şekilde hükme bağlanacağının düzenlenmiş olması nedeniyle söz konusu hükme de aykırı düşmektedir.
Her ne kadar Anayasa’nın 167. maddesinde devletin para, kredi, sermaye piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alacağı öngörülmüş ise de, alınacak bu tedbirlerin herhalde Anayasaya aykırı bir kanuni düzenleme yoluyla gerçekleştirilmesi düşünülemeyecek olup aksinin kabulü Anayasa’nın başlangıç hükümlerine açıkça aykırı düşecektir.
Tüm bu nedenlerle, çoğunluk kararının dayanağı yasa hükmünün, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesi uyarınca itiraz yoluyla iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması ve buradan çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği kanısında olduğumdan çoğunluğun bozma düşüncesine katılmıyorum.