Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2020/8002 E. 2022/4625 K. 08.06.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/8002
KARAR NO : 2022/4625
KARAR TARİHİ : 08.06.2022

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 16.11.2018 tarih ve 2014/1515 E- 2018/1191 K. sayılı kararın davacı-karşı davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nce verilen 22.10.2020 tarih ve 2019/382 E- 2020/1170 K. sayılı kararın duruşmalı olarak Yargıtay’ca incelenmesi davalı-karşı davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 07.06.2022 günü hazır bulunan davacı- karşı davalı vekili Av. … ile davalı – karşı davacı vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı- karşı davalı vekili, taraflar arasındaki cari hesap ilişkisine dayalı olarak alacağı bulunan müvekkilinin tahsil amacıyla başlattığı icra takibine davalının itirazının haksız olduğunu, müvekkilinin davalıya ham ürün tedarik ettiğini, davalının ise vana ürettiğini, satılan ürünlerin hangi malda kullanılacağının müvekkilince bilinemeyeceğini, ham döküm ürünlerinde bir ayıbın teknik olarak mümkün olmadığını, ayıp ihbarının süresinde yapılmadığını ileri sürerek itirazın iptalini, %20’den az olmamak üzere tazminatın tahsilini talep ve dava etmiş, karşı davanın reddini istemiştir.
Davalı- karşı davacı vekili, 04.02.2014 ila 02.07.2014 tarihleri arasında sürmüş ticari ilişki çerçevesinde müvekkilinin karşı davalıdan aldığı hammadde ürünlerinin işlenip vana haline getirildiğini, bu ürünlerle ilgili olarak müşterilerden kırılma, deformasyon, patlama, çatlama şikayetleri gelip ayıp nedeniyle müvekkiline iade edildiğini, ürünlerde gizli ayıbın bulunduğunu, 10.10.2014 tarihli ihtarname ile ayıbın karşı davalıya ihbar edildiğini, TSE’nin 19.12.2014 tarihli raporunda dökme demirin GG 20 veya GG 25 malzemenin mekanik özelliklerini karşılamadığının belirtildiğini, müvekkilinin KDV hariç 189.674,03 TL zararının doğduğunu ileri sürerek asıl davanın reddini, karşı davanın kabulü ile 189.674,03 TL+ KDV zarar miktarının dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilini, icra takibinde borçlu olunmadığının tespitini, davacı- karşı davalının kötüniyet tazminatına mahkum edilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasında 04.02.2014 – 02.07.2014 tarihleri arasında süregelen bir ticari ilişkinin bulunduğu, birçok kez pik malzeme (dökme demir) alım-satım ilişkisine girildiği, mahallinde keşif icra edildiği, numunelerin alındığı, bu pik malzemelerin kimyasal analize tabi tutulduğu, malzemelerin olması gerekenin dışında bir ergitme prosesi ile hazırlandığı, GG kalite pik olmadığı, kendi kendine, işlenirken veya kullanılırken kırılacağı veya çatlayacağı, malzemelerin gizli ayıp taşıdığı, gizli ayıplı mal satan asıl davacının kendi yükümlülüklerini yerine getirmeden karşı taraftan edimin ifasını talep edemeyeceği gerekçesiyle asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne, 223.815,36 TL maddi tazminatın karşı dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davacı/karşı davalıdan tahsiline, karşı davacının takip dosyasından borçlu olmadığının tespitine, kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
Davacı- karşı davalı vekili istinaf yoluna başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, yasal düzenlemelere göre alıcının teslim aldığı satılanı uygun bir süre içinde kontrol ederek olağan bir gözden geçirme ile tespit edilebilecek ayıpları TTK’nın 23. maddesine göre 8 gün içinde satıcıya ihbar etmekle yükümlü olduğu, olağan bir gözden geçirme ile tespit edilemeyecek gizli ayıpların satılanda bulunduğu daha sonra ortaya çıkarsa da bu durumu derhal satıcıya bildirmesi gerektiği, aksi halde satılanı kabul etmiş sayılacağı, karşı davacının, satıcıdan aldığı ürünleri işleyerek kendi müşterilerine sattığını, alıcı karşı davacının ticari defterlerinde kayıtlı bulunan kendi müşterilerinden aldığı iade faturalarının tarihlerinin 09.01.2014 ila 29.12.2014 tarihleri arasında olduğu, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 04.02.2014 tarihli fatura ile başladığı, karşı davacının ticari defterlerinde kayıtlı olan 2014 yılı Ocak ayına ilişkin iade faturalarının bu ticari ilişkinin başlamasından önceki tarihi içerdiği, karşı davacı zararının tespitinde bu iade faturalarının da hesaplamaya dahil edilmesinin hatalı olduğu, bu iade faturalarının bir kısmının da 2014 yılı Şubat, Mart, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında kesildiği, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 02.07.2014 tarihli son satıcı faturasına kadar sürdüğü, bu süre içinde karşı davacının satıcıdan mal almaya devam ettiği, karşı davacının iadeler nedeniyle satıma konu malların ayıplı olduğunu öğrenmesine rağmen malların ayıplı olup olmadığına ilişkin olarak, davadan sonra yaptığı gibi teknik inceleme yaptırmadığı, ayıp hususunda satıcıya bildirimde bulunmadığı, satıcıdan mal alımını sürdürdüğü, karşı davacının iade faturalarını aldıktan sonra malların ayıplı olup olmadığı konusunda inceleme yaptırdığını, malların ayıplı olduğu konusunda satıcıya süresinde ihbarda bulunduğunu 10.10.2014 tarihli ihbar dışında iddia etmediği gibi buna ilişkin bir delil de dosyaya sunmadığı, taraflar arasında ürünlerin standartlarının belirlenmesine ilişkin yazılı anlaşma olmadığı gibi karşı davacı alıcının, davaya konu malların ayıplı olduğunu kendi müşterilerinin düzenlediği iade faturaları ile öğrenmiş olmasına rağmen TBK’nın 223. maddesinde öngörülen uygun bir süre içinde (TTK’nın 23. maddesine göre 8 gün içinde) satıcıya bildirdiğini ispatlayamadığı, TBK’nın 223/son maddesine göre bu durumda satılanı kabul etmiş sayılacağı gerekçesiyle davacı- karşı davalının istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, asıl davanın kabulüne, icra takip dosyasına davalının vaki itirazının kaldırılmasına, takibin devamına, alacağın %20’si tutarı inkar tazminatının davalıdan tahsiline, karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı- karşı davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Asıl davada davacı 11.190.-TL’nin tahsili istemi ile başlatılan icra takibine itirazın iptalini istemiş, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine, Bölge Adliye Mahkemesince ise İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak asıl davanın kabulüne karar verilmiştir. Asıl ve karşı davaların yargılamaları birlikte yürütülmekte olup, her dava bağımsız karakterini korumaktadır. HMK’nın 6763 sayılı Kanun’un 42. maddesi ile değişik 362/1-a maddesi hükmüne göre, Bölge Adliye Mahkemelerinin miktar veya değeri 40.000,00 TL’ni geçmeyen davalara ilişkin verdiği kararlar aleyhine temyiz yoluna başvurulamaz. Bu miktar, HMK’nın Ek 1. maddesi uyarınca, Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm tarihi olan 2020 yılı itibariyle 71.070.-TL’dir. HMK’nın 366. maddesi delaletiyle kıyasen uygulanması gereken aynı Kanun’un 346/2. maddesi hükmü uyarınca, kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında Bölge Adliye Mahkemesince bir karar verilmesi gerekmekle birlikte, Yargıtay tarafından da bir karar verilebileceğinden asıl davada davalı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz isteminin miktardan reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Karşı davada davacı vekilinin temyiz isteminin incelenmesine gelince; karşı davacı müşterilerden kırılma, deformasyon, patlama, çatlama şikayetleri gelince gizli ayıp ihbarının 10.10.2014 tarihinde karşı davalıya gönderildiğini belirtmiş, ayıplı olduğunu ileri sürdüğü 7 adet iade faturası sunmuştur. Bilirkişi incelemesi sırasında ise karşı davacının dayanıp sunduğu bu 7 adet iade faturasının en eskisinin 01.11.2014 tarihini içerdiği belirlenmişse de karşı davacı defterlerindeki karşı davacı adına tanzim edilen bir kısım diğer iade faturalarının da dökümü yapılmıştır. Ancak 2014 yılı Ocak ayından itibaren listelenen bu diğer iade faturalarının davaya konu ayıplı ürünlere ilişkin olduğuna dair karşı davacının bir beyanı bulunmamaktadır. Kaldı ki taraflar arasındaki ticari ilişkinin 04.02.2014 tarihinde başladığı düzenlenen faturalardan anlaşılmaktadır. Bu durumda davaya konu ürünler için iade faturalarının sadece karşı davacı tarafından dayanılıp sunulan faturalar olduğunun nazara alınması gerekirken Bölge Adliye Mahkemesince karşı davacının dayanmadığı iade faturalarının esas alınıp 2014 yılı Şubat, Mart, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarına ilişkin iade faturalarının düzenlendiği, buna rağmen 02.07.2014 tarihine kadar karşı davacının karşı davalıdan mal almaya devam ettiği, karşı davacı alıcının satıma konu malların ayıplı olduğuna ilişkin süresinde ayıp ihbarında bulunduğunu ispatlayamadığı kabul edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, karşı davada verilen hükmün davacı yararına bozulmasını gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle asıl davada davalı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz isteminin miktardan REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle karşı davacı vekilinin karşı davaya yönelik temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, takdir olunan 3.815,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacı – karşı davalıdan alınarak davalı – karşı davacıya verilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalı – karşı davacıya iadesine, 08/06/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.