Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2020/4812 E. 2021/4970 K. 10.06.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/4812
KARAR NO : 2021/4970
KARAR TARİHİ : 10.06.2021

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12.HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 05/02/2018 tarih ve 2016/513 E- 2018/103 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nce verilen 24.10.2019 tarih ve 2018/657 E- 2019/1313 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Dr. … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacı ile davalı arasında akdedilen sözleşme uyarınca davacının, KKTC’de faaliyet gösteren ve çeşitli markaların pazarlamasını ve satışını gerçekleştiren firma olduğunu, davacı birden fazla markanın Kıbrıs dahilinde satışını gerçekleştirmekte ise de Pareksi Kıbrıs’ta tanınan bir marka haline getirmek için azami özen ve çalışma gösterdiğini, reklam harcamaları yapmış olup satış noktaları oluşturduğunu, Pareks markasının yayılmasını ve satışını sağladığını, bunları yaparken de Pareksten aldıkları malların ödemesini zamanında yaptığını, ürünün satış miktarını artırıp cirosunu yükselttiğini, davalının davacıyı zor durumda bırakmak amacıyla satış hedefini yükselttiğini, Kıbrıs’ta başka firmalara da satış yaptığını, bu nedenle davacının cirosunun düştüğünü, zarara uğradığını iddia ederek şimdilik 5.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davalının Pareks markasının sahibi olduğunu, Pareks markalı ürünlerin KKTC’de satışının başlaması üzerine davacı tarafından bir takım ürünler istendiğini, bu ürünlerin davalı tarafından satıldığını, taraflar arasında tek satıcılık sözleşmesi söz konusu olmayıp ticari ilişkinin de 2013 yılı sonunda karşılıklı sona erdirildiğini, tek satıcılık sözleşmesi kabul edilse dahi TTK 122. madde gereğince davalının organize ettiği reklam ve pazarlama faaliyetleri sonunda tanınırlık ve müşteri çevresinin oluştuğunu, davacının denkleştirme ödenmesini gerektirecek ticari bir mağduriyetinin söz konusu olmadığını, ticari ilişkinin davacının haksız tutumu nedeniyle sona erdiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi’nce, tek satıcılık sözleşmesinin karşılıklı edimler yükleyen bir sözleşme olup satıcının bağımsız olarak kendi adına ve hesabına hareket edebilme yetkisi ve sürümü arttırmaya yönelik faaliyette bulunma yükümlülüğünün mevcut olduğu, taraflar arasında tek satıcılık sözleşmesi bulunduğunu iddia etmiş ise de davacının, markanın tanınması konusunda satışın arttırılmasına ilişkin yatırım yaptığına dair delil bulunmadığı, taraflar arasında tek satıcılık sözleşmesinin bulunduğunu ispat yükü üzerinde olan davacının bu hususu ispat edemediği, taraflar arasında alım satım ilişkisi bulunduğu, bunun dışında ticari ilişkinin olduğuna dair delil bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince istinaf edilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi’nce, davanın, tek satıcılık sözleşmesinden kaynaklanan denkleştirme tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkin olduğu, 6102 sayılı TTK’nın 122/5. maddesi gereğince acente tarafından talep edilebilecek denkleştirme tazminatının, niteliğine uygun düştüğü ölçü de tek satıcılara da uygulanabileceği, 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesinde “(4) Denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemez. Denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekir.” hükmünün bulunduğu, TTK 122/4. maddesi uyarınca denkleştirme isteminin sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren 1 yıl içerisinde ileri sürülmesi gerektiği, bu sürenin niteliği hususunda öğretide görüş birliği olmadığı, hak düşürücü süre mi yoksa zamanaşımı süresi olup olmadığının yasal düzenlemede açıklanmadığı, ancak bu sürenin hak düşürücü süre olduğunun kabul edildiği, 6098 sayılı TBK’nın 142 ve 58. maddesi uyarınca borca aykırı davranışın kişilik haklarını ihlal edecek bir zarara yol açması halinde manevi tazminata hükmedilebileceği, uyuşmazlığın, taraflar arasında tek satıcılık sözleşmesi bulunup bulunmadığı ve davacı yönünden denkleştirme tazminatı ve manevi tazminat talep edebilme koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplandığı, somut olayda taraflar arasındaki mevcut ticari ilişki uyarınca son işlemin 30.11.2013 tarihinde yapıldığı, bu tarihten sonra 2014 ve 2015 yıllarında davalı tarafından davacıya yapılan hiçbir satışın bulunmadığı, davanın aradaki ticari ilişkinin sona erdiği tarihe göre 1 yıllık hak düşürücü sürede açılmadığı, 30.11.2013 tarihinden sonra davacının Pareks markalı ürünleri 2014 ve 2015 yıllarında dava dışı Digicom şirketinden satın aldığı, davacı dava dışı Digicom adlı şirketin faaliyet adresi ve yetkililerinin aynı olması nedeniyle davalı ile ticari faaliyetinin devam ettiğini iddia etmiş ise de şirketlerin faaliyet adresi ve yetkililerinin aynı kişiler olmasının bu şirketlerin farklı tüzel kişi ve şirket olduğu hususunu ortadan kaldırmadığı, davacı tarafından dosyaya sunulan 01.01.2014 tarihli, davacıya Parex marka ürünlerin satımı konusunda tam yetki verilmesine ilişkin tek taraflı düzenlenen ve davacının imzasını taşımayan yetkili satıcı belgesinin davalı … temsil ve ilzama yetkili temsilcisi tarafından imzalanmadığı, bu haliyle tek satıcılık sözleşmesinin bulunmadığı, bu dönem için taraflar arasında tek satıcılık sözleşmesi bulunduğu ve davalının borca aykırı davranışı nedeniyle kişilik haklarına saldırı olduğunun davacı tarafından ispat edilemediği, açıklanan nedenlerle maddi tazminat ve yasal koşulları oluşmayan manevi tazminat isteminin reddi yerine yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, bununla birlikte dosyada toplanacak başkaca delil bulunmadığı gibi yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir hususta olmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, maddi tazminat ve koşulları oluşmayan manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK’nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK’nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 14,90 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 10.06.2021 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.