Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2020/4536 E. 2021/7305 K. 21.12.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/4536
KARAR NO : 2021/7305
KARAR TARİHİ : 21.12.2021

MAHKEMESİ :BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 22. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 20.06.2017 tarih ve 2016/290 E. – 2017/252 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’nce verilen 20.03.2020 tarih ve 2017/4469 E. – 2020/723 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalının davacı aleyhine İstanbul 21. İcra Müdürlüğü’nün 2014/16570 sayılı dosyasında ilamsız icra takibi başlattığını, davacının takibe itiraz ettiğini, ancak 5411 sayılı Kanunun 138/4 maddesi uyarınca davacının taşınmazları ve banka hesapları üzerine hacizler koyulduğunu, davacının Tütüncüler Bankası veya onun halefi olan davalıya rücu ilişkisi ya da başkaca herhangi bir sebeple borcu bulunmadığını, takibe konu edilen rücu alacağının TMSF’ye devredilmeden önce zamanaşımına uğradığını, davacı ile davalı arasında sözleşme ilişkisi bulunmadığını, haksız fiilden kaynaklanan zamanaşımı süresinin de bir yıl olduğunu, 1999 yılında başlatılan takipten sonra davalı tarafça 15 yıl boyunca herhangi bir işlem yapılmadığından alacağın bu yönden de zamanaşımına uğradığını, rücu talebinin dayanağını oluşturan dava davacıya ihbar edilmediği gibi, sözkonusu davanın kararında da davacının sorumlu olduğuna dair bir hüküm yer almadığını belirterek hakkında başlatılan takip nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine ve takibin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, yönetim ve denetimi 22/12/1999 tarihinde TMSF’ye devredilen Yaşar Bank A.Ş’nin müşterisi olan dava dışı şirket ortaklarından …adına gelen 116.500,00 DM’nin, şirketin diğer ortağı olan davacı tarafından şirketin antentli kağıdı ve mührü kullanılmak suretiyle sahte imzalı dilekçeyle çekildiğini, …tarafından davalı banka aleyhine açılan dava sonunda söz konusu paranın …’a ödenmesine karar verildiğini, ödemenin yapıldığını, zararın meydana gelmesine yol açan şube yetkilileri ve parayı haksız olarak tahsil eden davacı aleyhinde Mersin 3. İcra Müdürlüğü’nün 1999/2189 sayılı dosyasında takip başlattıklarını, şube çalışanlarının takibe itirazı sonucu Mersin İş Mahkemesi’nde görülen itirazın iptali davasının davalı banka lehine sonuçlandığını, ancak o takipte davacıya tebligat yapılmadığının anlaşıldığını, sözkonusu takibin ve davanın takipsiz kalması nedeniyle bu defa İstanbul 21. İcra Müdürlüğü’nün 2014/16570 sayılı dosyasında başlatılan takibe davacının haksız yere itiraz ettiğini, 5411 sayılı Kanunun 141. maddesine göre fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; davaya konu zararın kaynağı olan olayın 14/06/1985 tarihinde yani 4389 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki dönemde gerçekleştiği, buna göre 10 yıllık genel zamanaşımına tabi olduğu, bu sürenin 15/06/1995 tarihinde sona erdiği, Mersin 3. İcra Müdürlüğü’nün 1999/2198 sayılı takibinin 09/07/1999’da başlatıldığı bu takibin 10 yıllık zamanaşımını kesmesinin söz konusu olmadığı, dolayısıyla 4389 sayılı Kanunun Ek 3. maddesinin somut uyuşmazlığa uygulamasının mümkün olmadığı, aksi düşünülse bile zararlandırıcı fiilin gerçekleştiği 14/06/1985 tarihinden 5411 sayılı Kanunun 141. maddesinin yürürlüğe girdiği 01/11/2005 tarihine kadar 20 yıllık zamanaşımı süresinin de dolduğu, bu nedenle takibe konu tazminat alacağının takip tarihi itibariyle zamanaşımına uğradığı gerekçeleriyle davanın kabulüne, davacının takip nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.
Hüküm, davalı vekili tarafından istinaf etmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun ilk halinde fon alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi 10 yıl iken 12/02/2003 tarihinde 4389 sayılı Kanuna eklenen Ek 3. madde ile söz konusu kanundan kaynaklanan fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin 20 yıl olarak belirlendiği, buna göre 26/12/2003’ten itibaren fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğu, 01/11/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Kanunun 141. maddesinde de mülga 4389 sayılı Kanunun ek 3. maddesine benzer bir hükme yer verildiğinden 5411 sayılı Kanundan kaynaklanan fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğu, yani 26/12/2003 tarihinde henüz 10 yılını doldurup 01/11/2005 tarihinde ise henüz 20 yılını doldurmayan tüm fon alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresinin 20 yıla uzadığı, zararlandırıcı eylemin 14/06/1985 tarihinde, yani 4389 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleştiği, buna göre somut olay bakımından 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125. maddesine göre 10 yıllık zamanaşımı süresi geçerli olduğu, 10 yıl zamanaşımın ise 15/06/1995 tarihinde dolduğu, 10 yıllık zamanaşımı süresinin 4389 sayılı Kanunla eklenen ek 3. maddenin yürürlüğe girdiği 23/12/2003 tarihinden önce dolduğu, Mersin 3. İcra Müdürlüğü’nün 1999/2198 sayılı icra takibinin tarihinin 09/07/1999 olduğu dolayısıyla bu takibin zamanaşımını kesmesinin söz konusu olmadığı, 4389 sayılı Kanunun ek 3.maddesinin somut uyuşmazlığa uygulanmasının olanaklı olmadığı, bir an için 20 yıllık zamanaşımı süresinin geçerli olduğu kabul edilse dahi 5411 sayılı Kanunun 141. maddesinin yürürlüğe girdiği 01/11/2005 tarihi itibariyle 20 yıllık zamanaşımı süresinin de dolduğu, İlk Derece Mahkemesince dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın kabulüne dair kararının yerinde olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, rücuen tazminat talebine dayalı başlatılan icra takibinden dolayı borçlu olunmadığının tespiti talebine ilişkindir.
Davalı banka tarafından davacı hakkında daha önce Mersin 3. İcra Müdürlüğü’nün 1999/2189 sayılı dosyasında başlatılan takipte davacı borçlu olarak gösterilmişse de, davacıya ödeme emri tebliğ edilmemiştir. Daha sonra aynı alacak için dava konusu yeni takip yapılmıştır. Bu durumda mükerrer takip yapılıp yapılmadığının icra dosyası incelenerek değerlendirilmesi ve sonucuna göre İİK’in 43/2. maddesi uyarınca karar verilmesi gerekirken bu husus araştırılmaksızın eksik inceleme sonucu karar verilmesi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesinin kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, HMK’nın 373/1 maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 21/12/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.