Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2020/1248 E. 2021/1078 K. 10.02.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/1248
KARAR NO : 2021/1078
KARAR TARİHİ : 10.02.2021

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 30.05.2018 tarih ve 2014/883- 2018/248 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davalı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalının olağan genel kurullarında, 2000, 2001 ve 2002 yıllarına ait ticari karının ortaklara dağıtılmasına karar verildiği, ancak dağıtılan kâr payının daha düşük olduğunu, 2308 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre dağıtılmasına karar verilip de dağıtılmayan kâr paylarının 5 yıllık zamanaşımının bitimindan itibaren 3 ay içinde Hazineye intikal ettirilmesi gerekmesine rağmen bu işlemin yapılmadığını, aynı Kanun’un 2. maddesi uyarınca da 1. maddenin gereklerinin yerine getirilmemesi halinde ilgilinin üç misli tazminat ödemeye mahkum edileceğini ileri sürerek, 2000 hesap dönemine ait dağıtımına karar verilip ödenmeyen 915.514,00 TL’nin 03.10.2006 tarihinden itibaren, 2001 hesap dönemine ait dağıtımına karar verilip ödenmeyen 6.462.00 TL’nin 01.03.2008 tarihinden itibaren, 2002 hesap dönemine ait dağıtımına karar verilip ödenmeyen 100.000,00 TL’nin 02.04.2009 tarihinden itibaren işleyecek ticari gecikme zammı ve yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, ayrıca Kanun’un 2.maddesi uyarınca 2000 hesap dönemine ait dağıtımına karar verilip ödenmeyen kâr payı için 2.746.542,00 TL, 2001 hesap dönemine ait dağıtımına karar verilip ödenmeyen kâr payı için 19.386,00 TL, 2002 hesap dönemine ait dağıtımına karar verilip ödenmeyen kâr payı için 300.000,00 TL tazminatın davalı şirketten tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, kâr payı dağıtılımadığı iddiasının doğru olmadığını, her hissedarın doğmuş kâr paylarını talep etme hakkı ve şirketin de bu kar paylarını talep eden ortağa ödeme borcunun devam ettiğini, kâr paylarının ödenmesi talepli açılmış davaların devam ettiğini, davacının dayandığı Kanun’un 26.06.1933 yılında yürürlüğe girdiğini, davaya mesnet yapılan Kanun maddelerinin o tarihte yürürlükte olan 1924 Anayasasının 74’üncü ve halen
yürürlükte olan 1982 Anayasası’nın 35’inci maddelerine aykırı olduğunu, bu sebeple Anayasa’ya aykırılık itirazında bulunduklarını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, Dairemiz bozma ilamına uyularak ve tüm dosya kapsamına göre yapılan yargılama sonucunda; bozma sonrası aldırılan bilirkişi raporuna itibar edilerek davanın kabulü ile 2000 yılına ait dağıtımına karar verilen fakat ödenmeyen kar payı 915.514,00 TL’nin 03.10.2006 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ve yasal faizi ile birlikte, 2001 yılına ait dağıtımına karar verilen fakat ödenmeyen kar payı 6.462,00 TL’nin 01.03.2008 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ve yasal faizi ile birlikte, 2002 yılına ait dağıtımına karar verilen fakat ödenmeyen kar payı 100.000,00 TL’nin 02.04.2009 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ve yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 2000 yılına ait dağıtımına karar verilen fakat ödenmeyen kar payı için 2.746,542,00 TL tazminat bedelinin, 2001 yılına ait dağıtımına karar verilen fakat ödenmeyen kar payı için 19.386,00 TL tazminat bedelinin, 2002 yılına ait dağıtımına karar verilen fakat ödenmeyen kar payı için 300.000,00 TL tazminat bedelinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.,
Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 2308 sayılı Şirketlerin Müruru Zamana Uğrayan Kupon Tahvilat ve Hisse Senedi Bedellerinin Hazineye İntikali Hakkında Kanun uyarınca açılmış alacak istemine ilişkin olup, mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ancak, davanın dayanağı olan sözkonusu Kanun’un ilgili maddeleri Anayasa Mahkemesi’nin 10.04.2019 tarihli ve 2018/136 E., 2019/21 K. sayılı kararı ile iptal edilmekle dava konusuz kalmıştır. Bu durumda, mahkemece, dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına ve yargılama giderlerine ilişkin olarak ise, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumu gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken, davanın kabulü ile yargılama giderlerinin doğrudan davalı taraf üzerinde bırakılması doğru olmamış ve kararın davalı yararına bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 10.02.2021 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞIOY

Dava, 2308 sayılı Kanun’un 1. maddesine dayalı olarak açılmış kâr payının tahsili ve tazminat istemlerine ilişkindir.
Söz konusu kanun hükmü, yargılama sırasında Anayasa Mahkemesinin 10.4.2019 tarih ve 136-21 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve kararın RG’de yayımlanması üzerine Anayasamızın 153. maddesi çerçevesinde davanın hukuki nedeni ortadan kalkmıştır. Bu durumda, yasal dayanağı bulunmayan davanın esastan reddine hükmedilmesi gerekir.
Ancak bu gibi hallerde, Daire çoğunluğunun görüşünün aksine, davanın açıldığı tarihte söz konusu kanun hükmünün mevcut olması davanın esası yönünden hüküm kurulmasına, daha doğru bir ifadeyle davanın yasal dayanağının bulunmaması nedeniyle reddine engel nitelikte değildir. Yani bu gibi hallerde, davanın esasına yönelik bir karar verilmesi gerekir. Çünkü, Anayasa Mahkemesi kararının, dava nedeni ile dava konusu üzerinde bir etkisi yok ise de, söz konusu karar, davanın dayandığı hukuki sebebi ortadan kaldırmış olup bu nedenle yukarda da belirtildiği üzere davanın esastan reddi gerekir. Nitekim, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları, bu nedenle, iptal edilen kanun yahut KHK hükmüne dayalı olarak açılan derdest (devam eden) davalara da kesin olarak etkilidir. Nitekim, yerel mahkeme kararının bu nedenle bozulmasına karar verilmesi gerekli ve yeterlidir.
Ancak, Daire çoğunluğunun görüşünün aksine, yasal dayanağı yahut açıklandığı biçimiyle hukuki nedeni bulunmayan ya da yargılama sırasında hukuki nedeni ortadan kalkan bir davanın konusuz kalmasından söz edilemez. Bu gibi hallerde, dava esastan görülüp bu esas üzerinden sonuçlandırılmalı, kısaca ve tekraren söylemek gerekirse reddedilmelidir. Bu durumda, yargılama giderleri bakımından HMK’nın 331/1. maddesinin uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Nitekim, davanın açıldığı tarihte haklı nedenlere dayalı olup olmadığının değerlendirilmesi, haklılığın iptal edilen kanun hükmüne dayalı olarak değerlendirilmesi zorunluluğu nedeniyle çelişkili bir yaklaşımı beraberinde getiriyor olmakla benimsenemez. Şu halde, aksine bir kanun hükmü bulunmadığı gözetildiğinde, HMK’nın 326/1. maddesi hükmü uyarınca, asıl davada yargılama giderlerinin ve bu arada vekalet ücretinin de davacıya yükletilmesi gerekir. Açık kanun hükümlerinin yorum yoluyla farklılaştırılması yahut ortada örtülü veya açık bir kanun boşluğu bulunmayan hallerde yine yorum veya kıyas yoluyla yeni bir hüküm oluşturulması benimsenemez.
Açıklanan nedenlerle, Dairemizin davanın konusuz kaldığına ve yargılama giderlerinin davanın bidayetindeki haklılık durumuna göre belirlenmesine işaret eden bozma gerekçesine katılamıyorum.