Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2019/923 E. 2020/3963 K. 08.10.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/923
KARAR NO : 2020/3963
KARAR TARİHİ : 08.10.2020

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 15.11.2017 tarih ve 2017/313 E- 2017/1255 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nce verilen 20.12.2018 tarih ve 2018/787 E- 2018/1568 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ve davalı şirket vekili tarafından istenmiş ise de 05.10.2020 tarihinde davalı vekili tarafından davadan vazgeçme dilekçesi de dikkate alınarak ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 06.10.2020 günü hazır bulunan davacı asil … vekili ile Av. … davalılar vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin 01.09.2004 tarihinde, kardeşi olan davalı gerçek kişilerin %90 oranında hissedar olduğu davalı şirkette %10 pay iktisap etmek suretiyle ortak olduğunu, müvekkilinin ortaklığın devamı süresince tüm iyi niyetli çabalarına rağmen 2010 yılının sonlarında şirketle ilgili olarak bazı işlemlerin usulsüz yapıldığına ilişkin şüphelerin ortaya çıkması üzerine şirketin hakim ortaklarına bu konuda sorular yönelttiğinde, ortaklar arasında huzursuzluk çıkmaya başladığını ve şirketin hakim ortakları olan davalı şahıslar tarafından tehdit edilmek suretiyle müvekkilinin şirketten uzaklaştırıldığını, müvekkili tarafından şirketin zarar görmemesi için davalı şahıslar ile paylarının kendileri tarafından devralınması için görüşüldüğünü ancak, bir sonuç alınamadığını, davalılardan …’in şirket hesabından 100.000,00 TL’yi müvekkilinin banka hesabına transfer ettiğini ve diğer davalının da kendi el yazısı ile hazırladığı bir belgeyi imzalayarak müvekkiline imzalatmak istediğini, bu belgenin hukuki olmadığının anlaşılması üzerine, müvekkili tarafından payın devrine ilişkin bir sözleşme imzalanması ve buna ilişkin ödemenin planlanması istenildiğinde kendisine hakaret edilerek uzlaşmanın sonlandırıldığını, davalı şirketin hakim ortakları olan davalı şahıslar tarafından şirketin çeşitli şekillerde zararda gösterilerek davalı şahısların diğer iştirakleri olan şirketlere para aktarıldığını, kar dağıtımlarının usulüne uygun yapılmadığını, davalı gerçek kişiler tarafından çalışanlara yapılan bildirim ile müvekkilinin şirketteki görevlerinden ve ortaklıktan ayrıldığının bildirildiğini, kendisine açıkça şirkete gelmemesinin söylendiğini, şirketten çıkmak için haklı sebeplerin davalıların kusuruyla oluştuğunu ileri sürerek, müvekkilinin davalı şirketten çıkmasına izin verilmesine ve çıkma payının tespiti ile kendisine ödenmesine, aksi halde davalı şirketin feshi ve tasfiyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, husumet itirazında bulunmuş, davacının iddialarının yerinde olmadığını, haklı sebeplerin oluşmadığını, davacının kendi kusurlu davranışlarına dayanarak çıkma talep edemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davanın, şirket ortaklığından çıkma davası olup, şirket tüzel kişiliğine yöneltilmesinin yeterli olduğu, davalı gerçek kişilere dava yöneltilemeyeceği gerekçesiyle, davanın davalı gerçek kişiler yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı şirket aleyhindeki çıkma davasının kabulüne, davacının davalı şirket ortaklığından çıkmasına izin verilmesine, ayrılma payı talebinin kısmen kabulü ile, 873.024,25 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Karara karşı, taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulmuştur.
İstinaf Mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, ceza mahkemesi kararı, taraf ve tanık beyanları, şirketin faaliyet konusu nazara alındığında tarafları bir şirketin ortağı olmaya sevk eden ortak amacın ortadan kalktığı, davacının ortaklığı devam ettirmesinin kendisinden beklenemeyeceği, böylece davacı ortak yönünden şirket ortaklığından çıkmayı talep hakkının doğduğu, çıkma payının hesabında karar tarihine en yakın bilanço verilerinin ve gerçek piyasa değerlerinin esas alınması gerektiği ancak, davanın açılmasından sonra davalı şirket yönetiminin davacının ayrılma payını azaltmak amacıyla şirket özvarlığını azalttığı durumlarda bu prensibin uygulanmasının haksız sonuçlara neden olabileceği, davanın açılmasından sonra şirkete ait gayrimenkullerin tamamının elden çıkarılmış olması, şirketin gelir kalemlerinde artış olmasına rağmen olağanüstü giderlerdeki artış sebebiyle zarar ettirilmiş olması gibi olgular dikkate alındığında davalıların, davacının ayrılma payının düşürülmesi yönünde işlem tesis ettiği kanaati uyandırdığı, davalı tarafça, davacının şirkete borçlu olduğu savunulmuş ise de, bu borcun dayanaklarının ortaya konulamadığı, davacıya şirket tarafından bu ödemenin yapıldığına dair herhangi bir makbuz sunulmadığı, salt defterlere borç kaydedilmiş olmasının davalı şirketin böyle bir alacağının bulunduğunu kabule yeterli olmayıp, davacının davalı şirkete borcu olduğuna dair iddia kanıtlanmadığından davacının bu borcunun ayrılma payı hesabında dikkate alınması gerektiği yönündeki savunma sebepleri yerinde olmadığı gibi, 6552 sayılı Yasa dayanak yapılarak yapılan savunmaya da itibar edilmediği, davacının ayrılma payı ödenen sermaye oranında hesaplandığından sermaye borcunun ayrılma payından ayrıca düşülmesine gerek olmadığı, somut uyuşmazlık yönünden ayrılma payının 2012 yılındaki bilançoda ve şirket kayıtlarında yer alan mal varlığının esas alınarak öz varlık hesabının yapılmasının ve ayrıca ortağın ödediği sermaye oranına göre hesaplanmasının isabetli olduğu, davacının ilk derece yargılaması sırasında faiz talebinde bulunmadığı, çıkma kararlarının kararın kesinleşmesiyle sonuç doğuracağı, kararda ayrıca çıkma tarihinin gösterilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle, taraf vekillerinin istinaf istemlerinin esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ile davalı şirket vekili temyiz etmiştir.
1-Mahkemece verilen karar davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiş ise de, davalı vekilinin UYAP sistemi üzerinden göndermiş olduğu 05.10.2020 tarihli dilekçe ile temyiz isteminden vazgeçtiklerinin bildirilmiş olduğu anlaşılmıştır.
Feragat, HMK’nın 307. maddesi uyarınca istemde bulunanın talep sonucundan vazgeçmesidir. Davalı vekilinin vekaletnamesinde HMK’nın 74. maddesine uygun şekilde temyizden vazgeçmeye yetkili olduğu gözlenmiş olup, 05.10.2020 tarihli dilekçesinin temyiz talebinden feragat mahiyetinde ve sonuç doğurucu nitelikte olduğundan davalı vekilinin temyiz isteminin feragat nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda aşağıda belirtilen husus dışında bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre, yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin karara yönelik davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
3- Dava, limited şirket ortaklığından çıkmaya izin verilmesi ile ayrılma payının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince benimsenen bilirkişi raporu uyarınca ayrılma payının hesaplanmasında taahhüt edilen sermaye oranının değil, ödenmiş sermaye oranının dikkate alınması gerektiğinden bahisle davacının davalı şirketteki payının ödenmiş sermaye uyarınca %5 oranında olduğu gerekçesiyle yapılan hesaba göre karar verilmiş ve davacı tarafın bu yöne ilişkin istinaf istemleri aynı gerekçe ile reddedilmiş ise de, Dairemizin 17.09.2014 tarih, 2014/2826 E- 2014/13941 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere, ayrılma payının hesabında davacının davalı şirketteki taahhüt ettiği pay oranının dikkate alınması gereklidir (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, Ortaklıklar Hukuku II, 13. Bası, Sayfa 447). Somut olayda bu oran % 10 olup, ayrılma payının hesaplanmasında davacının davalı şirketteki pay oranının %10 olduğu kabul edilmek ve yine ödenmemiş sermaye için davalı şirketin takas mahsup talebinde bulunabileceği ya da bu bedeli ayrı bir dava ile isteyebileceği hususu da göz önünde bulundurularak inceleme yaptırmak ve sonucuna göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı şirket vekilinin temyiz isteminin REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, bozma nedenine göre duruşma vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 08.10.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.