Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2019/5399 E. 2020/5084 K. 16.11.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/5399
KARAR NO : 2020/5084
KARAR TARİHİ : 16.11.2020

MAHKEMESİ :BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada Bodrum 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 02.03.2017 tarih ve 2014/517 E. – 2017/143 K. sayılı kararın asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kısmen kabulüne-kabulüne dair İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nce verilen 01.11.2019 tarih ve 2017/1226 E. – 2019/1624 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, 6100 sayılı Kanun’un 369. maddesi gereğince miktar veya değer söz konusu olmaksızın duruşmalı olarak incelenmesi gereken dava ve işlerin dışında bulunduğundan duruşma isteğinin reddiyle, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; müvekkilinin 13.11.2012 tarihinde sicile kayıt olunduğunu, ilk defa alan adı aldığı 19.03.2010 tarihinden bu yana oto kiralama alanında faaliyet gösterdiğini, kuruluşundan bu yana alanında “ALMİRA” ibaresini kullandığını, anılan ibareye tanınmışlık ve ayırt edicilik kazandırdığını, gerçek hak sahibinin müvekkili olduğunu, davalının adına tescilli 2002 yılında “ALMİRA YACHTİNG RENT A CAR+Şekil” ve 2011 yılında “ALMİRA CAR RENTAL SERVİCE” unsurlu markaları kullanmadığını, kullanmama nedeniyle markaların iptal koşullarının oluştuğunu, markayı müvekkilinin kullandığını, davalı şirketin yöneticilerinden birinin müvekkiline dışarıdan danışmanlık verdiğini ve bu süreçte müvekkiline ait e-posta hesabını kullandığını, bu sebeple davalının müvekkilinin marka kullanımından haberdar olduğunu, bu duruma uzun süre sessiz kaldığını, bu sebeple iyi niyetli markaya ilişkin müvekkilince yatırımların yapıldığını, ileri sürerek, müvekkilinin kullanımının marka hakkına tecavüz teşkil etmediğinin tespitine, davalı tarafından kullanılmayan markaların iptaline ve 2011 tarihli markanın ise müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiş, birleşen davada ise davanın reddini talep etmiştir.
Davalı-birleşen dosya davacı vekili birleşen davada; markalara konu işaretler üzerinde gerçek hak sahibi müvekkilinin olduğunu, müvekkili ile davacı-birleşen davalı arasındaki ticari ilişki sona erdikten sonra kötü niyetli olarak markaları kullanıldığını, davadan önce davalıya tecavüzü durdurması için ihtarnameler gönderildiğini, ancak davalıların kullanmaya devam ettiğini, davalılardan Almira Oto Kiralama Turizm A.Ş.’nin ticaret unvanının kök unsuru olan “ALMİRA” ibaresinin müvekkilinin markası ile iltibasa sebebiyet verdiğini ve ayrıca bu davalı adına “www.almiracars.com” alan adının müvekkiline ait markayla iltibas yarattığını, eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek, marka hakkına tecavüzü ile haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi, tescilli markanın web sitesinde, ürünler, ambalaj, ilan, broşür, basılı kağıtlar üzerinde kullanılmasının önlenmesini ve imhasını, “www.almiracars.com” alan adı ile ticaret unvanında bulunan “ALMİRA” ibaresinin terkinini talep etmiş, asıl davada ise davanın reddini istemiştir.
Birleşen dosya davalıları davaya cevap dilekçesi sunmamışlardır.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karara karşı davacı-birleşen davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesince asıl dava yönünden;, markanın kullanmama sebebine ilişkin mülga 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 14.12.2016 tarihli 2016/148 esas ve 2016/189 karar sayılı kararı ile iptaline karar verilmiş olması nedeniyle markanın iptali isteminin reddine karar verilmesi gerektiği halde, esastan inceleme yapılarak ret kararı verilmesinin doğru olmadığı, markanın kullanımında öncelik hakkının da davalı tarafa ait olduğu, bu nedenle markanın hükümsüzlük isteminin de yerinde olmadığı, birleşen dava yönünden; davalı/birleşen dosya davacısına ait markalarında yer alan ALMİRA ibaresinin, birleşen dosya davalısı tarafından 13.11.2012 tarihinde tescil edilen ticaret unvanında ve 2010 tarihli alan adında yer almış olması ve bunları kullanmasının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğu, taraflar arasındaki e-posta yazışmalarından bir hukuki ilişkinin mevcudiyeti anlaşılmakta ise de, tescilli markanın devredildiğine veya kullanımına izin verildiğine ilişkin bir yazılı belge sunulamamakla, sessiz kalma şartlarının da oluşmadığı, gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı-birleşen dosya davalısı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı-birleşen davalı vekilinin asıl davaya yönelik tüm, birleşen davaya yönelik aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Birleşen dava; marka hakkına tecavüzün tespiti, men ve ref’i ile ticaret unvanındaki “ALMİRA” ibaresinin terkini istemine ilişkin olup, İlk Derece Mahkemesince birleşen davanın kabulüne karar verilmiş, anılan karara karşı davacı-birleşen davalı tarafça yapılan istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesince verilen karar kaldırılarak yeniden birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince, daha önceki marka tescili nedeniyle öncelik hakkının birleşen dosya davacısına ait olduğuna ilişkin tespiti isabetli ise de; davacı-birleşen davalı şirketin “ALMİRA” ibaresini 2010 yılında alan adı tahsisiyle kullandığı, uzun süre anılan ibareye ilişkin yatırımlar yaptığı, davalı-birleşen davacı şirketin bir dönem yöneticilerinden dava dışı…’ın ise anılan kullanımdan ve yatırımlardan haberdar olduğu, birleşen dosya davalısına hizmet verip bu şirket adına 3. kişilere elektronik posta gönderdiği savunulmaktadır. TMK’nın
2.maddesi uyarınca, herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bu bağlamda, bir hak sahibinin, sahip olduğu hakka yönelik saldırıları durdurma ve önleme yetkisine rağmen, ya pasif kalarak bu yetkisini uzun süre kullanmaması ya da bu yetkisini kullanmayacağına ilişkin aktif bir davranış gösterdikten ve karşı tarafta da hakkın kullanılmasına karşı çıkılmayacağına ilişkin güven ve haklı beklenti oluşturulduktan sonra, kendisine duyulan güveni ihlal edecek ve karşı tarafı zor durumda bırakacak şekilde sahip olduğu haktan kaynaklanan yetkisini ileri sürmesi dürüstlük kuralına aykırı ve çelişkili davranış teşkil eder.
Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesince, davalı tarafın savunması doğrultusunda, birleşen dosya davacısı ile birleşen dosya davalısının arasındaki ticari ilişkinin niteliği ile…’ın her iki şirketteki hukuki ve fiili pozisyonu tereddüde mahal vermeyecek ölçüde belirlenerek, savunmada ileri sürülen olgunun doğruluğunun belirlenmesi halinde birleşen dosya davacısının bahse konu eylemlerden sonra marka hakkına tecavüz, haksız rekabet ve ticaret unvanı ile alan adının terkini davaları açmasının 4721 sayılı TMK’nın 2. maddesi kapsamında çelişkili davranma yasağı kapsamında kalıp kalmadığı ve bu sebeple dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edip etmediği değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde birleşen davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış ve hükmün bu nedenle birleşen dosya davalısı lehine bozulmasını gerektirmiştir.
3- Ayrıca kabule göre de, her ne kadar birleşen dava kapsamında, davacı-birleşen dosya davalısı şirketin unvanındaki kılavuz sözcüğün terkinine karar verilmiş ise de; olaya uygulanacak olan mülga 556 sayılı KHK’nın 9. ve 61. maddelerinde, marka hakkına tecavüz iddiasına dayalı olarak tek başına ticaret unvanı tescil ettirilmesinin marka hakkına tecavüz teşkil edeceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı gibi, salt marka ve ticaret unvanları arasında benzerlik halinde ticaret unvanının kılavuz sözcüğün terkin edilebileceğine ilişkin de bir hüküm bulunmamaktadır. 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 7/3-e maddesinde de, ticaret unvanının ve ticari işletme adının tescil olunması değil, marka ile karıştırılabilecek şekildeki kullanımları marka hakkına tecavüz teşkil edeceği belirtilmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 55/1-a-4 maddesinde de, “başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” şeklindeki düzenleme ile de, tescil olgusu değil, kullanım ile ortaya çıkan karıştırılma olgusu önlenmek istenilmiştir. Öte yandan TTK’nın 52.maddesinde ticaret unvanlarının, başkalarınca haksız kullanımı veya tesciline karşı koruma getirilmiştir.
Nitelikleri itibariyle markalar, bir tacirin ürettiği veya piyasaya sunduğu mal ve hizmetleri, diğer tacirlerin mal ve hizmetlerinden ayırt etmeye yarayan tanıtıcı işaretlerdir. Ticaret unvanları ise bir ticari işletmenin faaliyetlerini, diğer ticari işletmelerin faaliyetlerinden ayırt etmeye yarayan tanıtıcı işaretlerdir. Bununla birlikte, markaların; ayırt edicilik, reklam, garanti gibi işlevleri yanında, köken bildirme işlevleri de bulunmaktadır. O nedenle, bir ticaret unvanının, daha önceden tescil olunan bir markanın kapsamında kalan malların tescilli olduğu alanda kullanımı halinde, söz konusu kullanımın markanın işlevleri kapsamında, mal ve hizmetlerin ticari kökeni de dahil, ticari işletmeler arasında karıştırılma ihtimaline yol açması halinde söz konusu kullanım marka hakkına tecavüz olarak kabul edilmelidir. Bu bağlamda, daha önceden başkaları adına marka olarak tescilli bir işaretin, bir başkası tarafından ticaret unvanı olarak tescil ettirilmesi ve unvanın farklı bir faaliyet alanında tanıtıcı işaret olarak kullanılması marka hakkına tecavüz olarak nitelendirilemez.
Tanınmış markalar yönünden ise, 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesindeki (SMK7/2-c) “Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleme” risklerinin varlığı halinde, başkalarınca tanınmış marka ile aynı veya benzer olan ticaret unvanının, tanınmış markanın tescilli olduğu mal ve hizmet sınıflarından farklı bir faaliyet alanında kullanımı da somut olayın özelliklerine göre marka hakkına tecavüz olarak değerlendirilebilecektir.
Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesince, yukarıda izah olunan hususlarda bir değerlendirme yapılmaksızın ticaret unvanının terkinine karar verilmesi de doğru olmamış ve hükmün bu nedenle de birleşen dosya davalısı yararına bozulması gerekmiştir.
4- Yine kabule göre; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda davacı-birleşen dosya davalısı şirketin, dosyada bulunan 04.01.2017 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesine göre, “Almira Oto Kiralama ve Tur. A.Ş.” olan unvanının, İlk Derece Mahkemesi yargılaması sırasında, şirket birleşmesi nedeniyle “Baykan Otomobil A.Ş.” olarak değiştirildiği ve bu sebeple birleşen davada davalı şirketin ticaret unvanının terkini istemi yönünden dava konusuz kaldığı halde esasa ilişkin olarak hüküm verilmesi de doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı-birleşen davalı vekilinin asıl davaya yönelik tüm, birleşen davaya yönelik sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2), (3) ve (4) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle, davacı-birleşen davalı vekilinin birleşen davaya yönelik temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, istek halinde aşağıda yazılı 44,40 TL harcın temyiz eden asıl dava davacısına iadesine, 16.11.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.