Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2019/4472 E. 2020/1539 K. 17.02.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/4472
KARAR NO : 2020/1539
KARAR TARİHİ : 17.02.2020

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada Konya 1.Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 28/12/2017 tarih ve 2012/536 E- 2017/1211 K. sayılı kararın davacı vekili ile davalı şirket vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine-kabulüne dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi’nce verilen 10/07/2019 tarih ve 2018/853 E- 2019/914 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; davalının yetkilileri tarafından paranın istendiği an geri alınabileceği ve yüksek oranda kar verileceği taahhüdü ile nakit para topladığını, müvekkilinin bu beyanlara güvenerek davalıya toplam 21.604,64 Euro (42.255,00 DM) yatırdığını, müvekkilinin parayı geri almak için yaptığı başvurularının sonuçsuz kaldığını belirterek müvekkili ile davalılar arasında kurulan ilişkinin hükümsüzlüğünü, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 21.604,64 Euro’nun (42.255,00 DM) tahsil tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/a. maddesi uyarınca işleyecek en yüksek faiziyle müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket vekili; davacının iddiasına dayanak gösterdiği belgenin müvekkilini ilzam etmediğini, hile iddiasının yasal dayanağının bulunmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, haksız fiilin söz konusu olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı … cevap dilekçesi sunmamıştır.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre davanın kısmen kabulüne, davalı şirket ortağı olmadığının tespitiyle 5.827,00 Euro’nun fiili ödeme günündeki Merkez Bankasınca belirlenen efektif satış kuru karşılığı üzerinden Türk parası ile ödenmesi kaydıyla 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca dava tarihinden itibaren işleyecek döviz faiziyle müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili ve davalı şirket vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre; Federal Almanya Cumhuriyeti Karlsruhe Eyalet Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin 5 O 494/09 sayılı karar suretinden davacı tarafından davalı … İnş. Tar. San. İşlet. Tic. A.Ş. aleyhine yatırım sermayesini her zaman için geri alma imkanı konusunda doğru olmayan bir şekilde bilgilendirilmesi sonucu sermaye yatırımının geri ödenmesi talebiyle açılan davada 08.05.1999 tarihli mühürlenen listede belirtilen 440 hisse senedinin (hisse senedi belge numarası 86622 ve 48977) davalıya geri vermesi karşılığında davacıya 14.426,61 Euro’nun yanı sıra 15.185,37 Euro’dan 08.05.1999 tarihinden 25.05.2000 tarihine kadar dönem içinde ve 14.426,61 Euro’dan 26.05.2000 tarihinden itibaren işlemek üzere %4 faiz ödemeye mahkum edildiği, Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/306 esas 2015/274 karar sayılı karar sureti incelendiğinde davacı … tarafından Kombassan Holding A.Ş. aleyhine Federal Almanya Cumhuriyeti Karlsruhe Eyalet (Asliye Hukuk) Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin 5 O 494/09 sayılı kararının tenfizi talebi ile açıldığı, yapılan yargılama sonunda yabancı mahkeme ilamının tenfizine karar verildiği, kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, anılan tenfiz kararı üzerine davacı tarafından alacağın tahsili için Konya 4. İcra Müdürlüğünün 2016/6706 sayılı icra takibi başlatıldığı, 25.05.2000 tarihli Ortaklık Durum Belgesinde davacının 440 adet hisse karşılığı 31.300,00 DM yatırdığı, 08.05.1999 tarihli hisse senedi satış belgesinde ise davacıya 400’lük 86662 no’lu hisse senedi, 40’lık 48977 no’lu hisse senedinin teslim edidiği, Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.04.2015 tarih 2014/306 Esas 2015/274 Karar sayılı sayılı dava dosyasında tenfizi talep edilen yukarıda anılan yabancı mahkeme kararının tarafları iş bu davanın davacısı ile davalı şirket olduğu, davacının işbu davada talebinin dayanağı olarak da davacıya 400’lük 86662 no’lu hisse senedi, 40’lık 48977 no’lu hisse senedinin teslim edildiğine ilişkin 08.05.1999 tarihli hisse senedi satış belgesine ve 440 adet hisse karşılığında davalı şirkete 31.300,00 DM ödendiğine ilişkin 25.05.2000 tarihli ortaklık durum belgesine dayandığı, kesinleşen Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28/04/2015 tarih 2014/306 Esas 2015/274 Karar sayılı dosyasına konu yabancı mahkeme gerekçeli karar içeriğinde de dava konusu edilen hisse senetlerinin de 08.05.1999 tarihli mühürlenen listede belirtilen 440 hisse senedi (hisse senedi belge numarası 86662 ve 48977) olduğu, her iki davada da talep konusunun 400’lük 86662 no’lu hisse senedi, 40’lık 48977 no’lu hisse senedine ilişkin olduğu ve her iki davanın tarafları ile ileri sürülen iddiaların aynı olduğu, yabancı mahkemede açılan ilk dava ile istinafa konu eldeki ikinci davanın 15.185,37 Euro miktar yönünden tarafları, dava sebebi ve dayanılan vakıanın aynı olduğu, işbu davadaki 15.185,37 Euro talep yönünden yukarıda anılan yabancı mahkeme kararının tenfizine ilişkin Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28/04/2015 tarih 2014/306 Esas 2015/274 sayılı kararının kesin hüküm teşkil ettiği, 15.185,37 Euro dışındaki miktar yönünden ise davacının anılan yabancı mahkemenin dava dosyasında davalı şirket (eski unvanı Kombassan İnşaat Tarım ve Sanayi İşletmeleri Ticaret A.Ş. iken şirketlerin birleştirilmesi üzerine Kombassan Holding A.Ş. ve en son ünvan değişikliği ile Bera Holding A.Ş.) aleyhine sermaye yatırımının geri ödenmesi talebiyle alacak davası açtığı, yapılan yargılama sonunda 11.09.2007 tarihinde davanın kabulüne karar verildiği, davacının yabancı mahkemede davayı açtığı tarihte zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği, 818 sayılı BK’nun 60.maddesine göre öğrendiği tarihten itibaren 1 yıllık (6098 sayılı TBK’nın 72. maddesi göre ise 2 yıllık) haksız fiil zaman aşımı süresinin dolduğu, olayda sebepsiz zenginleşme halinin mevcut olduğu düşünülse dahi 818 sayılı BK’nın 66.maddesine göre 1 yıllık (6098 sayılı TBK’nın 82.maddesine göre ise 2 yıllık) zamanaşımı süresinin dolduğu, davalının, davacının yatırmış olduğu paranın istendiği an kendisine geri ödeneceğine inandırıp, davacı üzerinde güven telkin ettiği, davalı şirketin yöneticileri hakkında ceza mahkemelerinde dava açıldığı, açılan davaların uzun bir süreç alması da gözetildiği gerekçeleriyle davalı tarafın yapmış olduğu zaman aşımı itirazının TMK’nın 2.maddesindeki dürüstlük kurallarına aykırı olduğundan da söz edilemeyeceği, bu nedenle 15.185,37 Euro dışında açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı şirket vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle ilk derece mahkemesince verilen kararın davalı şirket yönünden kaldırılarak davalı şirket hakkında 15.185,37 Euro yönünden açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine, davalı şirket yönünden fazlaya ilişkin talebin zamanaşımından reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-) Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkin olup İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair karara karşı davacı vekilinin ve davalı şirket vekilinin yapmış olduğu istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesince kabul edilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak, 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’nun 41. maddesinde 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması Ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu Ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddenin eklendiği belirtilmiş olup, işbu geçici 4. maddede ”31.12.2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 06.12.2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13.1.2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmü düzenlenmiş, aynı Kanun’un 52/1-h maddesinde de işbu hükmün yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır.
Bu durum karşısında, mahkemece taraf iddia ve savunmalarının Sermaye Piyasası Kanunu’nun 16. maddesi ve anılan yasal düzenleme kapsamında değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek üzere kararın re’sen bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2-) Ayrıca kabule göre de; kesin hüküm nedeniyle dava şartı yokluğundan reddine karar verilen 15.185,37 Euro yönünden Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2014/306 esas sayılı dosya üzerinden açılan tanıma ve tenfiz davasının derdest olduğu, kesinleşmediği anlaşılmakla anılan miktar bakımından kesin hüküm nedeniyle dava şartı yokluğundan usulden red kararı verilmesi de doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
3-) Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 17/02/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Dairemiz çoğunluğunun (1) no’lu bentte yer verilen bozma düşüncesine dayanak teşkil eden 7194 sayılı Kanun’un 41. maddesi ile çeşitli kanunlara eklenen Geçici 4. madde, kanaatimizce, her şeyden önce, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ve bu maddede öngörülen karar alma hakkıyla birlikte ele alındığında Anayasa’nın 36. maddesinde hükme bağlanan hak arama hürriyetini ihlal eden bir yasal düzenlemedir.
Öte yandan, söz konusu hüküm, yine Anayasa’nın 9. maddesindeki yargı yetkisinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağına ilişkin hükme, kanun maddesinin kamuoyunca bilinen ve sınırlı sayıdaki sermaye şirketi ile ve bu şirketler aleyhine açılan davalarla ilgili olduğu düşünülecek olursa Anayasa’nın kanun önünde eşitlik ilkesi kapsamındaki 10/4. maddesi ile yasama meclisinin bir devlet organı sıfatıyla bu ilkeye uygun hareket etme zorunluluğuna ilişkin 10/5. maddesine, yine Anayasa’nın 35. maddesinde belirtilen ve kişinin temel hak ve hürriyetleri kapsamındaki mülkiyet hakkına ve bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılacağına ilişkin hükme aykırı olduğu gibi, buradan hareketle, devletin, kişinin temel haklarını hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan engelleri kaldırmaya çalışması gerekmesine karşın hak arama ve mülkiyet hakkının kullanımının önüne geçen bir düzenleme olarak ortaya çıkmış bulunması nedeniyle Anayasa’nın 5. maddesine, keza düzenlemenin kişinin temel hak ve özgürlükleri kapsamındaki hak arama ve mülkiyet hakkının özüne dokunan niteliği gözetildiğinde Anayasa’nın 13. maddesine, Anayasa’nın 138/3. maddesinde görülmekte olan somut davalarla ilgili olarak yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili görüşme dahi yapılamayacağı hükme bağlanmış iken dava hangi nedenle açılmış olursa olsun verilecek kararın ve hatta yargılamagiderlerinin dahi ne şekilde hükme bağlanacağının düzenlenmiş olması nedeniyle söz konusu hükme de aykırı düşmektedir.
Her ne kadar Anayasa’nın 167. maddesinde devletin para, kredi, sermaye piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alacağı öngörülmüş ise de, alınacak bu tedbirlerin herhalde Anayasaya aykırı bir kanuni düzenleme yoluyla gerçekleştirilmesi düşünülemeyecek olup aksinin kabulü Anayasa’nın başlangıç hükümlerine açıkça aykırı düşecektir.
Tüm bu nedenlerle, çoğunluk kararının dayanağı yasa hükmünün, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesi uyarınca itiraz yoluyla iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması ve buradan çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği kanısında olduğumuzdan çoğunluğun (1) no’lu bentte yer verilen bozma düşüncesine katılmıyoruz.