Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2019/2369 E. 2019/4475 K. 17.06.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/2369
KARAR NO : 2019/4475
KARAR TARİHİ : 17.06.2019

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

Taraflar arasında görülen davada İstanbul(Kapatılan) 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 20/12/2016 tarih ve 2015/150 E. – 2016/148 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin süre yönünden reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’nce verilen 09/10/2017 tarih ve 2017/3635-2017/3025 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, bazı noksanlıkların ikmali için mahalline gönderilen dosyanın eksikliklerin giderilmesinden sonra gönderildiği anlaşılmakla,

dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili şirketin Gelir İdaresi tebliğlerine, TÜBİTAK ve KAMUSM güvenlik standartlarına uygun yeni nesil yazar kasaların üretimi, geliştirilmesi ve satışı sektöründe hizmet verdiğini, piyasada tanınan ve güvenilen bir şirket olduğunu, dava dışı Bluebird firmasının ve Fidion markası ve Pidion MT360E cihazının Türkiye distribütörü olduğunu, bir dönem müvekkili firma ile çözüm ortaklığı yapan fakat çözüm ve teknik destek anlamında iyi bir hizmet verememesi nedeniyle müvekkili firma tarafından aralarındaki tüm ticari ilişkileri sonlandırılmış olan davalı şirketin, Pidion MT360E cihazına ait tüm teknik bilgi ve cihaza ait görselleri haksız olarak kendine ait internet sitesinde kullanmaya devam ettiğini, bu durumun müvekkili firmaya ciddi ve geri dönüşü olmayan zararlar verdiğini ileri sürerek davalının 5846 sayılı FSEK ve ilgili mevzuat gereğince korunan müvekkilinin haklarına tecavüz teşkil ettiğinin tespitine, mezkur eylemlerin durdurulması ve önlenmesine, davalı firmaya ait tüm internet sitelerinden anılan cihaz hakkındaki görsel ve bilgilerin kaldırılmasına, davalının tecavüz teşkil eden eylemleri nedeniyle elde ettiği gelir 50.000 TL maddi tazminatın ve müvekkilinin ticari itibarının zedelendiğini ileri sürerek uğramış olduğu manevi zararların karşılığı olarak 50.000.TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket yetkilisi ve vekili aşamalarda davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece; tüm dosya kapsamına göre, davalının dava konusu ürünleri davacı şirketten satın alarak 2014 yılı sonuna kadar sattığı, 2015 yılında herhangi bir satış söz konusu olmamakla birlikte davalı tarafın davacıya olan borçlarını 11.05.2015 tarihine kadar ödeyerek hesabını kapattığı, dava dilekçesinde bahsi geçen internet sitelerinde ürünün görsellerinin bulunduğu, ancak ürünün online satışının yapılmadığı, davacının, davalı firmanın telefon eden müşterilere bu ürünün iyi olmadığı, kendilerine daha iyi, daha uygun ürünler verebilecekleri söylemi yönündeki iddiasını somut verilere dayandırmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince, davacı vekilince süresinde istinaf başvurusu yapılmadığı gerekçesiyle HMK’nın 352. maddesi gereğince istinaf başvurusunun süre yönünden reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı gerektirici sebepler ile HMK’nın 352/1. maddesi uyarınca istinaf isteminin süresinde yapılmadığı yönündeki tespitin usul ve yasaya uygun olmasına göre Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının ONANMASINA, HMK’nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 13,00 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 17/06/2019 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Dava, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince davacının Korunan haklarına tecevüzün tespiti, tecavüzün durdurulması maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
İstanbul 4. Fikri ve Sinaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 22.12.2016 karar tarihli, 2015/150 Esas, 2016/148 Karar sayılı kararıyla davanın reddine, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde İstinaf yolu açık olmak üzere karar vermiştir.
Gerekçeli karar davacı vekiline 02.05.2017 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davacı vekili kararı 17.05.2017 tarihinde harcını yatırarak kararı istinaf etmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’nin yapmış olduğu İstinaf incelemesinde; davacı tarafın 6100 sayılı HMK’nın 345. maddesinde öngörülen 2 haftalık istinaf süresi geçtikten sonra istinaf dilekçesi verdiğini; HMK 352. maddesi gereğince istinaf başvurusunu süre yönünden reddetmiştir.
Davacı tarafın vermiş olduğu temyiz dilekçesi ile; ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu kararda istinaf başvuru süresini 15 gün olarak gösterdiği, bu süre içinde istinaf başvurusunda bulunduklarını, İstinaf Mahkemesinin süre yönünden red kararının Anayasal Haklarını İhlal ettiğini, Anayasa Mahkemesi’nin emsal kararları gözetilerek İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’nin 2017/3635 Esas, 2017/3025 Karar ve 09.10.2017 tarihli Kararının bozulmasını talep etmiştir.
Daire çoğunluğu ile oluşan görüş ayrılığımız; Kanun tarafından tayin edilen istinaf yoluna başvuru süresinin, mahkeme kararında hatalı şekilde daha uzun gösterilmesi halinde, Kanunla belirtilen süreden sonra ve mahkeme kararında belirtilen süre içerisinde yapılan istinaf talebinin geçerli olup olmadığına ilişkindir.
6100 sayılı HMK’nın 345. maddesi İstinaf başvuru süresini iki hafta olarak belirlemiştir. Somut uyuşmazlıkta İlk Derece Mahkemesi kararında İstinaf başvuru süresini 15 gün olarak göstermiştir. Davacı taraf 15 günde harcını yatırarak istinaf dilekçesini vermiştir. İstinaf mahkemesi 2 hafta geçtikten sonra istinaf dilekçesinin verildiğini gerekçe göstererek istinaf talebini süre yönünden reddetmiştir.
Kanun yoluna başvurma süreleri HMK tarafından tayin edilmiştir. HMK 94/1. maddesine göre Kanunun belirlediği süreler kesindir. Kanun tarafından belirlenen sürede işlem yapılmadığı takdirde, sürenin kesin ve hak düşürücü olması nedeniyle artık o işlem yapılmayacaktır. HMK 90/1. maddesi gereğince istisnai haller dışında Kanunun belirlediği süreleri hakim azaltıp çoğaltamaz. Ancak Anayasa’nın 40/2. maddesi gereğince “devlet, işlemlerinde ilgili kişilerin hangi Kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır…” Anayasa hükmünde de anlaşıldığı gibi HMK 345. ve 361. maddelerinde düzenlenen istinaf ve temyiz süreleri hakim tarafından değil, Kanun tarafından belirlenmiştir. Hakim kararında bu Kanun yollarını ve sürelerini doğru bir şekilde göstermek zorundadır.
Hakimin Kanunda belirlenen kanun yollarının süresini yanlış göstermesi nedeniyle, Anayasa Mahkemesi’nin önüne bireysel başvuru yolu ile gelen dosyalarda Anayasa Mahkemesi, mahkemelerin verdikleri kararlarda Kanun yolu başvuru süresini ilgiliye hatalı bir şekilde bildirmesinin, ilgilinin süreye güvenerek işlem yapması halinde hak kaybına uğraması sonucuna yol açmaması gerektiğine karar vermiştir. Gerekçesini de Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerine dayandırmıştır.
Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri de mahkemeye erişim hakkıdır. Bu hak da bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığı etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmektedir.
Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen ya da mahkeme kararını etkisiz hale getiren işlemler mahkemeye erişim hakkının ihlali niteliğindedir.
Bireysel başvurularda Anayasa Mahkemesi bu hususları dikkate alarak, dava açma sürelerinin düzenlenmesinin son derece karışık ve dağınık mevzuatın, aşırı şekilci (katı) yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini, özellikle başvuru mercii ve süresi doğru gösterilmeyen işlemlerle ilgili davalarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye erişim hakkını zedeleyecek şekilde kat’i yorumdan kaçınması gerektiğini belirtmiştir. Yani Anayasa Mahkemesi Kanun yoluna başvuru süresinin Mahkeme Kararlarında hatalı olarak gösterilmesi halinde, bu süreye güvenerek başvuruda bulunan ilgilinin taleplerinin süre yönünden reddedilmemesi gerektiği kanaatindedir.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 50/2 maddesi gereğince “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlal ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.”
Yeniden yargılama yapılması mümkün olmadığı takdirde, başvurucu lehine tazminata hükmedilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin çok sayıda verdiği emsal kararlarda bu husus açıkça vurgulanmıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin çok sayıda emsal kararlarında belirttiği gibi, Anayasa Mahkemesi bir ihlalin olduğunu tespit etmesi halinde yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna ulaşması halinde yeniden yargılama yapması için dosyayı karar veren mahkemeye göndermektedir.
Öğretide de Anayasa Mahkemesi’nin bu hususa ilişkin bireysel başvurularda vermiş olduğu kararlarının isabetli olduğu, kanunda tayin edilen sürenin mahkeme kararıyla hatalı olarak uzun gösterilmesi halinde, Anayasal hükümler çerçevesinde ilgililerin mahkeme kararına duydukları güvenin korunmasına ilişkin haklı beklentilerinin göz önüne alınmalı ve mahkemeye erişim haklarının engellenmemesi gerektiği görüşü savunulmaktadır. (Pekcanitez/Atalay/Özkes/Kuru, Akil/Gül)
Belirtildiği gibi Bireysel Başvuru yolu ile Anayasa Mahkemesinin önüne gelen bu tür uyuşmazlıklarda Anayasa’nın 36. maddesi ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini, mahkemeye erişim hakkının ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmak üzere dosyaları ilk derece mahkemelerine iade etmesine karar vermektedir. (örneğin, AYM’nin 2014/19638 başvuru numaralı kararı)
Yukarıda izah edilen nedenlerle, İstinaf Mahkemesinin kararının Adil Yargılanma hakkının bir unsuru olan mahkemeye erişim hakkını engelleyici nitelikte olduğu gerekçesiyle bozulması gerekirken onanması yönünden oluşan çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.