Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2019/2246 E. 2020/5938 K. 17.12.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/2246
KARAR NO : 2020/5938
KARAR TARİHİ : 17.12.2020

MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce kısmi direnme kısmi uyma olarak verilen 12.12.2018 tarih ve 2018/166-2018/489 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin duruşmalı olarak taraf vekilleri tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 15.12.2020 günü hazır bulunan davacı vekilleri Av. …ve Av. … ile davalı … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Asıl davada davacı vekili, müvekkili banka ile davalı arasında 10.08.1998 tarihli sözleşmesel ilişkiye dayalı ipotek ilişkisi gereğince ORSE Gemisi üzerinde toplam 9.000.000,00 USD miktarında ipotek tesis edildiğini, gemi üzerine tesis edilen ipotekle birlikte asıl alacağın güvencesi zımnında geminin navlun ve sair gelirlerinin bankaya temlik edildiğini, davalının ödemelerini aksatarak temerrüde düştüğünü, TTK’nın 909/2. maddesi doğrultusunda müvekkili bankanın alacağının tehlikeye düştüğünü, alacağın teminatını oluşturan geminin teminat özelliğini koruması amacı ile geminin seferden meni taleplerinin bulunduğunu ileri sürerek, 9.000.000,00 USD alacaktan dolayı ipotek haklarının tespitine, gemi üzerine kira gelirleri, hak ve menfaatleri ile navlunu üzerinde hapis hakkı tanınmasına, TTK’nın 909’ncu maddesi gereğince geminin seferden men edilerek, yediemine teslimine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Asıl davada davalı vekili, davaya konu ORSE isimli geminin sefere hazır olduğunu ve Türk Bayrağı taşıyan geminin seferden men edilemeyeceğini, iddia edilen tehlikeli ve zorunlu halin gerçekleşmediğini, davacı tarafından belirtilen ipotek alacağının teminatının müvekkiline ait HIDIR SELEK Gemisi üzerine tesis edilmiş olduğunu, Hıdır Selek isimli geminin de davacı tarafça Çin’de tutulduğunu, ikinci ipoteğin dayanağı alacağın Emlak Bankası tarafından ödendiğini, borcun muaccel olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davacı vekili, müvekkili şirketin ORSE isimli geminin donatanı olduğunu, müvekkili şirketin diğer bir gemisi olan HIDIR SELEK Gemisini 1996 yılında aldığı sırada 13.500.000,00 USD kredi kullanıldığını, bu kredinin teminatı olarak HIDIR SELEK Gemisi üzerinde 14.400.000 USD, ORSE Gemisi üzerine ise 2.400.000,00 USD ipotek tesis edildiğini, 1998 yılında Emlak Bankası vasıtası ile Hamurgische Landesbank Girozentrale’den kredi kullanıldığını, kredi ilişkisinde Emlak Bankası’nın Hamburgische Landesbank Girozntrale’ye karşı borçlu olduğunu, müvekkilinin ise kefil sıfatıyla yer aldığını, bu kredinin teminatı olarak ORSE Gemisi üzerinde 6.600.000,00 USD ipotek tesis edildiğini, Emlak Bankasının bu borcu ödediğini, buna rağmen ipoteğin terkin edilmediğini, ORSE Gemisi üzerinde 6.600.000,00 USD olmak üzere 2 adet ipotek bulunduğunu, ipotek alacaklısı Hamburgische Landesbank Girozentrale’nin selefi olduğunu iddia eden HSH Nordbank A.G’nin kredi sözleşmesi çerçevesinde müvekkilinin bakiye 6.571.167,81 USD borcu olduğundan bahisle HIDIR SELEK isimli gemiyi seferden men ettirdiğini, geminin cebri satış işlemleri sonucunda 09.10.2003 günü 6.840.000 USD bedelle satıldığını, HIDIR SELEK Gemisinin 07.06.2003 tarihinde Çin’de tutuklandıktan 3 gün sonra İskenderun Asliye Hukuk Mahkemesi’nde alacaklarının tehlikeye girdiğinden bahisle dava açtığını, ORSE gemisi hakkında seferden men kararı verildiğini, talep konusu kararın bozulduğunu, Geminin10.06.2003 ile 27.04.2004 tarihleri arasında seferden men edildiğini, 27.04.2004 tarihinde davanın açıldığı tarihe kadar yurt dışında sefer yapamadığını, geminin sefere çıkmasına engel olan davanın 19.01.2006 tarihli karar ile açılmamış sayılmasına karar verildiğini, bu süreçte müvekkiline ait geminin 10.5 ay hiç bir sefer yapamadığını, geminin yurt dışına gidemeyecek şekilde tedbir kararı verilmiş olması sebebi ile müvekkilinin ticari faaliyetinin karlı olmadığını ve gerektiği şekilde yürütemediğini, müvekkilinin zarara uğradığını, belirterek iddia ederek 50.000 USD maddi tazminatın davalıdan tahsiline, alacağa geminin seferden men edildiği 10/06/2003 tarihinde itibaren USD mevduata uygulanan en yüksek oranda faiz tatbik edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesi ile istemini artırmıştır
Birleşen davada davalı vekili, davacının HIDIR SELEK isimli gemiyi almak için 13.500.000 USD kredi aldığını, bu borcun karşılığı olarak her iki gemi üzerine ipotek tesis edildiğini, taraflar arasında kredi sözleşmesi ile gemilerin tüm gelir ve sigorta tazminatlarının bankaya temlik olunduğunu, davacının müvekkili bankaya borcunu ödemediğini, HIDIR SELEK Gemisinin 09.10.2003 tarihinde tutuklu bulunduğu Çin Halk Cumhuriyetinin Tianjin Limanında cebri icra yolu ile satıldığını, kararın henüz kesinleştiğini, davacının müvekkili bankaya 09.10.2005 tarihi itibari ile temerrüt faiz, masraflarla birlikte 7.579.734,69 USD borcu olduğunu, borçlunun temerrüt durumunun bağımsız yeminli mali müşavirlik şirketinin raporu ile sabit olduğunu, davacının toplam olarak 11.607,093 USD’lik ödeme yaptığını, bu ödemelerin 6.487.165 USD’lik kısmının temerrüde düştüğünü 14.05.2003 tarihi itibariyle ödenmesi gereken kredi borcunun faizsiz 6.306,254 USD olduğunu, davanın Hamburg Mahkemelerinde açılması gerektiğini, İskenderun Asliye Hukuk Mahkemesi kararı yönünden davacı yanın beyanlarının yanlış olduğunu, davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği yönündeki beyanların doğru olmadığını, davanın derdest olduğunu, açılmamış sayılması yönündeki kararı bozulduğunu savunarak, davanın yetki, derdestlik ve esas yönünden reddini istemiştir.
Mahkemece 2014/420 Esas ve 2014/469 Karar sayılı ve 30.12.2014 tarihli karara asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; karar, asıl dava yönünden davacı, birleşen dava yönünden taraflarca temyiz edilmiştir.
Dairemizin 2015/5521 Esas ve 2016/3042 Karar sayılı ve 18.03.2016 tarihli kararıyla; asıl davanın davacı yararına, birleşen davanın davalı yararına bozulmasına, bozmanın mahiyetine göre tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek bulunmadığına karar verilmiştir.
Bu karara karşı asıl dava davalısı ve birleşen dava davacısının karar düzeltme talebi ilave açıklama yapılarak ret edilmiştir.
Mahkemece bozma üzerine bu kere asıl dava hakkında konusuz kaldığından bahisle Yargıtay bozma kararı hakkında bozmaya uyma veya önceki kararda direnme konusunda bir karar verilmesine yer olmadığına, birleşen dava hakkında verilen bozma kararına kısmen uyulmasına karar verildikten sonra; konusuz kalan asıl dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davanın kısmen kabulüne ilişkin hüküm kurulmuştur.
Bu hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Asıl ve birleşen davalar bağımsızlıklarını koruduğundan mahkemece asıl ve birleşen davalar hakkında verilen karara yönelik temyiz başvurularının ayrı ayrı incelenmesi gerekir.
1-Asıl davadaki temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
Somut olayda HMK’nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427-454. madde hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Buna göre hükmü bozulan yerel mahkemenin Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına ilişkin bir karar vermesi gerekir.
Ancak yerel mahkemece asıl davada verilen kararın Yargıtay’ca bozulması üzerine “…asıl davanın konusuz kaldığı anlaşıldığından asıl dava yönünden Yargıtay ilamına uyma ya da direnme konusunda bir karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde bir ara kararı verilmiş ve daha sonra işin esası hakkında “Asıl dava konusuz kaldığından asıl dava yönünden karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde karar verilmiştir.
Davanın konusuz kalması Yargıtay bozması hakkında uyma ya da direnme şeklinde bir karar verilmesini engellemeyeceğinden yerel mahkemenin muhakeme hukukuna aykırı uygulamasına dayalı kararının re’sen bozulması gerekmiştir.
2-Yukarıdaki (1) nolu bozma sebebine göre taraf vekillerinin asıl davaya yönelik sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
3- Birleşen davadaki temyiz itirazlarına gelince;
Mahkemece birleşen dava yönünden Yargıtay bozma kararına kısmen uyularak (ve doğal olarak kısmen direnilerek) birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, Dairenin bozma kararı usul ve yasaya uygun olup yerel mahkemenin direnme kararı yerinde olmadığından 6763 sayılı Kanun’un 43. maddesi ile değişik 6100 sayılı HMK’nın 373/5. maddesi uyarınca birleşen davadaki taraf vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmesine karar verilmiştir.
SONUÇ:
1-Yukarıda (1) nolu bentte gösterilen nedenlerle yerel mahkemenin asıl dava hakkında verdiği hükmün re’sen BOZULMASINA,
2-Yukarıdaki (1) nolu bozma sebebine göre taraf vekillerinin asıl davaya yönelik sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
3-Yukarıda (2) nolu bentte gösterilen nedenlerle yerel mahkemenin birleşen dava hakkında verdiği kısmen direnme kararına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın asıl davaya ilişkin karar düzeltme süreci bittikten sonra Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmesine,
4-İşbu bozma kararının taraf vekillerine tebliği ve taraflarca asıl davaya ilişkin karara karşı karar düzeltme yoluna başvurulursa bu başvurunun incelenmesi için Dairemize gönderilmesi, bu yola başvurulmazsa birleşen davada verilen kısmi direnmeye ilişkin temyizin incelenmesini teminen dosyanın Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmesi için yerel mahkemeye gönderilmesine,
Takdir olunan 3.050,00 TL duruşma vekalet ücretinin taraflardan ayrı ayrı alınarak yekdiğerine verilmesine, tarafların asıl davaya yönelik ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 17.12.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.