Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2019/1300 E. 2020/4359 K. 22.10.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/1300
KARAR NO : 2020/4359
KARAR TARİHİ : 22.10.2020

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada Lüleburgaz 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 05.12.2017 tarih ve 2014/508 E. – 2017/1323 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nce verilen 27.12.2018 tarih ve 2018/220 E. – 2018/1327 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 20.10.2020 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davalı vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacılar vekili, davalının, müvekkillerinin devretmiş oldukları hisselerle Yön Özel Eğitim A.Ş.’ne önce ortak sonra da 2013 yılında yönetim kurulu başkanı olduğunu, yönetim kurulu başkanlığı yaptığı dönemde müvekkillerinin elinde kalan %85 oranındaki hisselerin tamamını 01.04.2014 tarihli hisse devir sözleşmesiyle devraldığını, davalının hisse devir sözleşmelerinden kaynaklanan bedeli ödemediğini, taraflar arasında yapılan hisse devir sözleşmelerinde “devir bedelinin nakden ve tamamen alınmış olduğu” yönünde herhangi bir ibare olmadığını, müvekkillerinin davalıya devretmiş oldukları hisselerin bedellerinin bilanço değerinin altında olmamak koşuluyla karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerleri üzerinden ödenmesi gerektiğini, zira ayrılma akçesi başlığını taşıyan TTK’nun 641/1. Maddesinin bu hususu düzenlediğini ileri sürerek, müvekkillerinden Gözde için 4.000 TL, Nilüfer için 4.000 TL ve Hüseyin için 2. 000 TL’nin ticari faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesi ile, talep sonucunu davacılar Gözde için 1.404.141,90 TL, Nilüfer için 1.624.792,08 TL ve Hüseyin için 1.624.792,08 TL’ne yükseltmiştir.
Davalı vekili, davacılardan Nilüfer ile müvekkilinin Yön Özel Eğitim A.Ş. dışında ayrıca ARF Eğitim Hiz. A.Ş. isimli şirketi kurduklarını, bu şirkette tarafların %50 oranında pay sahibi olduklarını, dava konusu şirketin özel okul inşaatı sebebiyle içinde bulunduğu mali şartlar ve yüklü miktardaki borç taahhüdü altına girmesi sebebiyle davacı … ile davalı müvekkilinin ARF Eğitim A.Ş. ve YÖN Özel Eğitim A.Ş. isimli şirketleri aralarında paylaşma yoluna gittiklerini, alınan kararlar doğrultusunda müvekkilinin ARF Eğitim Hiz. A.Ş.’de bulunan hissesini davacılardan Nilüfer’e devrettiğini, davacıların da YÖN A.Ş.’de bulunan hisselerini müvekkiline devrettiğini, buna ilişkin tarafların taahhütname düzenlediklerini, taahhütnamelerde söz konusu şirketlerin devir tarihinde ne şekilde taraflar arasında paylaşılacağı, borç ve alacak mahsuplaşmaları, devir öncesi ve devir sonrası sorumlulukların belirlenmesi ve hisse devri bedellerinin ödenmesi konularındaki gerçek iradelerinin ortaya konulduğunu, bu taahhütnamede müvekkilinin ve şirketin ibra edildiğini, buna rağmen talep edilen hisse devri bedellerinin haksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece Mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacıların 01.04.2014 tarihli hisse devir sözleşmesi ile Yön Eğitim A.Ş.’de olan hisselerini devrettikleri, ancak davalı tarafından sözleşmede belirtilen bedellerin ödenmediğinin sabit olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile, Hüseyin’in hisse bedelleri için 58.500 TL, Gözde’nin hisse bedelleri için 227.500 TL, Nilüfer’in hisse bedelleri için 263.250 TL’nin, dava dilekçesinde belirtilen miktarlar bakımından dava, ıslah ile arttırılan kısımlar bakımından ise ıslah tarihinden itibaren avans faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Karara karşı, taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulmuştur.
İstinaf mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı tarafından ibraz edilen 01/04/2014 tarihli taahhütname adlı iki adet belgede davacılardan …, … ile davalı imzalarının bulunduğu, bunlarda hisse devri yapılan ARF Eğitim Hizmetleri A.Ş’de ve davaya konu Yön Özel Eğitim A.Ş.’de hisse devri sonrasında anılan şirketlerin doğmuş ve doğacak borçlarından sorumluluğa ilişkin düzenlemenin yer aldığı, hisse devir bedelleri ile ilgili her hangi bir ibra kaydının bulunmadığı, davalının savunmasında Yön Özel Eğitim A.Ş. hisseleri karşılığında davacılara nakit ödeme yapmadığını kabul ettiği, hisse devrine ilişkin noter sözleşmesinde de bedellerin nakden ödendiğine ilişkin bir ibarenin bulunmadığından hisse devir sözleşmesinde belirtilen bedellerin nakden davacılara ödenmediğinin sabit olduğu, TTK’nın 641/1 m. ortaklıktan çıkma halini düzenlemekte olup, ortaklıktan ayrılan ortağın ortaklık paylarının tespiti hususunda düzenlemeye yer verildiği, somut olayda ise, taraflar arasında iradi bir şekilde hisse devir sözleşmesi yapıldığından ve hisse devir sözleşmesinde taraflar pay bedelleri konusunda serbest iradeleri ile bedel tespit ettiklerinden anılan maddenin uygulanma imkanının bulunmadığı, davacıların hisse devir sözleşmesinde belirlenen pay bedelinin gerçek değeri yansıtmadığına ilişkin iddiasının bedelde muvazaa iddiasına dayanmakta olup, yazılı sözleşmeye karşı taraf muvazaa iddiasının HMK’nın 200. ve 201. m. belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabileceği, davacıları hisse devir sözleşmelerinde öngörülen bedelin muvazaalı olduğunu yazılı olarak ispatlayamadıkları, davalı taraflar arasında karşılıklı hisse trampası yapıldığını ileri sürmüş ise de, davalının trampa sözleşmesini yazılı olarak ispatlayamadığı, gerek Yön Özel Eğitim A.Ş. hisselerini devreden davacılardan sadece Nilüfer’e ARF Eğitim Hizmetleri A.Ş.’de bulunan davalı hissesinin devredilmiş olması, gerekse her iki şirkete ait hisse devir bedelleri arasındaki fark dikkate alındığında davalının trampa iddiasının kabul edilmemesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, şirket kayıtları ve yapılan hisse devir sözleşmeleri kapsamında davacılar ile davalının hisse oranları belirli olup, bunun aksinin davalı tarafça yazılı olarak ispatlanamadığı, davalının dayandığı 31.08.2013 tarihli ortaklık sözleşmesinin davaya konu şirket sorumluluğunda inşa edilecek özel okul inşaatına ilişkin bir ön sözleşme olup, söz konusu şirketin yeni sermaye yapısına ilişkin düzenleme içerdiği ve sözleşmede ön görülen hisse devirlerinin Eylül 2015 tarihinden önce yapılmayacağının kararlaştırıldığı, şirkete yeni ortaklar alınmasına ve söz konusu proje için finansman ihtiyacının karşılanması sonunda taahhüt edilen miktarların ödenmesi koşulu ile yeni hisse oranlarının nasıl oluşacağına ilişkin ön sözleşme olup, burada yer alan taahhütler nedeniyle anılan şirkette davalının %50 hisse sahibi olduğu anlamının çıkmadığı, 01.04.2014 tarihli taahhütname altında davacılardan Nilüfer ve Hüseyin’in imzası bulunmakla birlikte anılan taahhütnamenin, hisse devri sonunda şirket borçlarından sorumluluğa ilişkin olup, hisse bedelleri konusunda ibra içermediği gerekçesiyle, taraf vekillerinin istinaf istemlerinin esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına ve davalı tarafından dava dışı ARF Eğitim A.Ş. ‘deki hisselerinin davacı …’na devri nedeniyle ayrı bir dava açılabilecek olmasına göre, yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK’nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK’nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine ve karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, takdir olunan 2.540,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınıp davalıya ödenmesine, aşağıda yazılı bakiye 28.139,46 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına,aşağıda yazılı bakiye 10,00 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacılardan alınmasına, 22.10.2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Uyuşmazlık, Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi, bu kararında temyiz incelemesi sonucunda onanması durumunda gerek Bölge Adliye Mahkemesi ve gerekse Yargıtayca hükmedilecek istinaf red harcı ile temyiz onama harcının maktu mu yoksa nisbi mi olacağına ilişkindir.
492 sayılı Harçlar Yasası’nın 2. maddesinde “Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı”,
(1) sayılı Tarifenin III karar ve ilam harcı başlıklı 1/a madddesinde “Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı”,
1/e maddesinde de “yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı” düzenlenmiştir.
Bölge Adliye Mahkemelerinde işin esasını hüküm altına aldığı kararlar, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek verdiği ve icrai kabiliyeti söz konusu olan kararlardır. Bu kararlar ise, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak 6100 sayılı HMK 353/1-b-2,3 maddelerine göre davanın kabulü veya reddi yönünde verilen kararlardır. İlk Derece Mahkemesi Kararının İstinaf incelemesi sonucunda doğru bulunarak verilen “istinaf başvurusunun esastan reddi” kararı davanın esası hakkında verilen ve işin esasına bölge adliye mahkemesince girilip verilmiş ve icra edilecek bir karar değildir. İlk Derece mahkemesi kararı geçerliliğini sürdürmektedir. Bu itibarla konusu belli bir değere ilişkin davada, davalının istinaf başvurusunun reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararı 1 sayılı Tarifenin III-1-a maddesinde ifade edilen “esas hakkında” karar niteliğinde bulunmadığından Bölge Adliye mahkemesince nisbi değil, maktu karar ve ilam harcının alınması gerekmektedir.
Başvurunun esastan reddinde, aslında davanın esasına girilmemekte, ilk derece mahkemesi kararı doğru bulunduğundan dava hakkında ayrıca karar verilmemektedir. Kanun koyucunun buradaki “esastan” ifadesini, istinaf başvurusu sırasında dilekçeye, harca, süreye vb. şekli hususlara ilişkin bir eksiklik olmaması, istinaf sebeplerinin incelenerek ilk derece kararında usul veya esas yönünden hukuka aykırılık bulunmamasıdır. (Pekcanıtez-Usul-Medeni Usul Hukukun Sh. 2270 vd)
Keza İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı niteliğinde de değildir.(Pekcanıtez-Atalay-Özekes Sh. 583, Konuralp, Uluslararası Toplantı Sh. 260, Özekes-100 soruda İstinaf ve Temyiz sh. 99)
1) Sayılı Tarifenin III-1-e maddesi tasdik (onama) edilen kararlar için nisbi karar ve ilam harcı alınacağını düzenlemiş olduğundan Bölge Adliye Mahkemesinin kararı niteliğine göre nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi mümkün olmayıp bu nedenle de maktu harç alınmalıdır.
Aksi düşüncenin kabulü T.C. Anayasası’nın 73/3 maddesindeki “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağına” ilişkin temel hükme de aykırılık teşkil edecektir ki vergi ve harç yükümlülüğü konusunda kıyas veya yorum yoluyla yükümlülük getirilmesi mümkün değildir.
Somut uyuşmazlıkta, nisbi değere tabi bulunan davada, davanın kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhinde davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine ve nisbi karar ve ilam harcının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı hükmedilen karar ve ilam harcı yönünden yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere aykırılık teşkil etmektedir.
Diğer taraftan davalı, istinaf başvurusunun esastan reddi kararını temyiz etmiş olup, red kararının temyiz incelemesi sonucunda alınması gereken onama harcı (1) sayılı Tarifenin 2.a maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesi Kararına, alınan harcın niteliğine göre maktu olmalıdır.
Bu halde, Bölge Adliye Mahkemesi kararındaki nisbi karar ve ilam harcının maktu karar ve ilam harcı olarak düzeltilmesi suretiyle HMK 370/1. maddesi gereğince kararın onanması, Daire onama ilamında da nisbi yerine maktu onama harcına hükmedilmesi gerekirken karar ve ilam harçları konusunda yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesine ilişkin sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.