Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2019/1285 E. 2019/8003 K. 09.12.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/1285
KARAR NO : 2019/8003
KARAR TARİHİ : 09.12.2019

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 11. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada İzmir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 28/12/2017 tarih ve 2017/1 E- 2017/175 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin reddine-kabulüne dair İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nce verilen 28/12/2018 tarih ve 2018/640 E- 2018/1583 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, 1984 yılında Amerika’da kurulan müvekkili şirketin dünyanın önde gelen saat, gözlük, deri ürün, çanta, kemer ve aksesuar üreticisi olduğunu, ticaret unvanını asli unsuru olup yurtdışında ve ülkemizde tescilli “FOSSIL” ibareli tanınmış markaları bulunduğunu, ülkemizde de ilk marka tescilinin 14. sınıf ürünler yönünden 01.04.1991 tarihinde yapıldığını, 1996 yılından itibaren de Türkiye’deki distribütör firma aracılığıyla markasını Türkiye’de aktif olarak kullandığını, davalının 2001/1546 sayılı “FOSSİL” markasını kötü niyetli olarak müvekkilinin tescili olmayan 18, 25 ve 35. sınıflarda tescil ettirdiğini, müvekkilinin bu markaya karşı kullanmama nedeniyle hükümsüzlük davası açtığını, İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2013/103 E, 2014/59 K. sayılı kısmen kabul kararının temyizen incelenmesi neticesinde 35. sınıfta yer alan hizmetler bakımından verilen kabul kararının eksik inceleme nedeniyle bozulduğunu, bozma sonrası 35. sınıf hizmetler yönünden tekrar hükümsüzlük kararı verildiğini, dosyanın hala temyiz incelemesinde olduğunu, davalının müvekkilinin tanınmış markasının itibarından yararlanmak amacıyla bu defa da 18 ve 35. sınıflarda “FOSSİL” ibareli 2014/05894 sayılı marka başvurusunda bulunduğunu, müvekkilinin itirazlarına rağmen taraflar arasında görülen kullanmama nedeniyle hükümsüzlük davasının devam etmesi nedeniyle müvekkilinin itirazının reddedilerek davalının marka başvurusunun tescil edildiğini, davalının bu markalar dışında aynı şekilde on adet daha marka tescil isteminin başvuru aşamasında olduğunu, davalının, müvekkili şirketin www.fossil.com adlı internet sitesini kötü niyetli şekilde www.fossil.com.tr olarak 12.02.2014 tarihinde tescil ettirdiğini, anılan internet sitesindeki tasarımının müvekkili şirketin internet sitesindeki tasarımına ayniyete varacak derecede benzediğini, ABD’de mağazaları bulunduğunu ifade ederek müvekkili şirketin adeta Türkiye’deki uzantısı intibaını uyandırmaya çalıştığını, davalının müvekkili markasından başka dünya çapında tanınmış markaları da kötü niyetli olarak tescil ettirdiğini, gerçek hak sahipleri tarafından açılan davalarla bu markaların hükümsüz kılındığını ileri sürerek, davalı adına tescilli 2001/16567 ve 2014/05894 sayılı markaların hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine ve davalı adına tescilli www. fossil. com internet alan adı tahsisinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacı şirketin 18 ve 35. sınıflar yönünden 2001 yılı itibariyle Türkiye’de ve dünyada tescilli bir markası bulunup bulunmadığı, davacı markasının 2001 yılında tanınmış marka vasfında olup olmadığının araştırılması gerektiğini, tanınmış marka olmadığının tespiti halinde davanın aradan geçen süre dikkate alınarak reddinin gerektiğini, 2015 tarihli TPMK YİDK kararıyla davacı markasının tanınmış marka statüsünde değerlendirilmediğini, davacı markasının tanınmış marka tescili için TPMK nezdinde başvurusu bulunmadığını, davacının 18, 25 ve 35. sınıflarda ilk tescilinin 2005 tarihli olduğunu, davacının önceki tescilinin 14. sınıfta olup markanın saat üretimi ve satışında kullanıldığını, müvekkilinin markasının tescilli olduğu sınıflarda davacının kullanımının bulunmadığını, davacı markasının 2001 yılı için tanınmışlığından söz edilemeyeceğini, müvekkili şirketin kötü niyetli olmadığını, müvekkilinin markasını davacı markasına yaklaştırmayıp tescil ettirdiği sınıflarda tescil ettirdiği şekilde kullandığını, davacının hak düşürücü süre geçtikten sonra dava açmakta kötü niyetli olduğunu, internet sitelerinin sipariş üzerine başka firmalarca hazırlanan hazır satılan içerikler taşıdığından iltibas bulunmadığını, davacı tarafın somut hiçbir delil sunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre, davacının önceki tarihli markasının 91/002860 sayılı 14. sınıfta kayıtlı saat emtiası yönünden tescilli olduğu, davalının 2001/16567 sayılı markasının deri aksesuar ürünleri için tescil ettirdiği, davacı markasının 2001 tarihi itibariyle tanınmış ve dolayısıyla sınıf ötesi, sınırsız korumaya hak kazanmış bir marka olduğunu gösterir kanıtlar bulunmadığı, kaldı ki bu markayla ilgili özellikler ve ticari ortamın 16 yıl önceki koşullarının bu dosya kapsamında isabetli biçimde tartışılmasının güç olduğu, davacı kanıtlarının tanınmışlık iddiası bakımından ikna edici olmamasının yanı sıra, sessiz kalmanın sonuçlarının dahi doğduğu, hükümsüzlük davasının 5 yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gerektiği, kötü niyetle tescilin istisna olduğu, ancak markanın ayniyetinin tek başına kötü niyeti göstermeyeceği, karıştırma riski taşımayacak kadar başka bir sınıf malda yapılan tescilin hukuka aykırı olmadığı, saat ve benzeri ürünlerin mekanik veya elektronik yapıları bulunmaktayken, deri ve aksesuar ürünlerinde bu özellik bulunmadığı, imalat, yöntem ve malzemelerinin tamamen farklı nitelik taşıdığı, kötüniyet bulunmadığından 2001/16567 sayılı markaya yönelik hükümsüzlük davasının reddi gerektiği, 2014/05894 sayılı marka yönünden ise dava süresinde açılmış ise de aradan geçen zamana rağmen davalının ikinci markayı aynı formla tescil ettirmek istemesinin başvuru ve tescil tarihindeki geçerli kurallara uygun olduğu, Türkiye’de ilk marka tescilini yapan davacının internet alan adı konusunda öncelikli hak sahibi olduğu, bilirkişi raporunda davalının internet sitesinde benzer grafik tasarımlarını kullandığının belirlendiği, davalının internet sitesine giren kullanıcıların tarafların işletmelerini karıştırabilecekleri ve davalının sunduğu deri ürünlerinin de aslında Türkiye’de deri ürünü markası olmayan davacının deri ürünü sanabilecekleri, davalının internet sitesinin Avusturalya kökenli olduğu konusundaki yanıltıcı bilgi bakımından haksız rekabet bulunduğu, davalıya ait internet sitesinin kapatılması ve iptal edilmesi gerektiği gerekçesiyle, markanın hükümsüzlüğü isteminin reddine, davalı adına kayıtlı “fossil.com.tr” internet alan adının tahsis ve kullanımının haksız rekabet ve marka tecavüzü olması nedeniyle iptaline ve terkinine karar verilmiştir.
Karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, davalı adına tescilli 2014/05894 sayılı marka yönünden dava 5 yıllık hak düşürücü sürede açılmış ise de, 2001/1546 sayılı marka yönünden hak düşürücü sürede dava açılmadığı, ancak kötüniyetli tescillerde hak düşürücü sürenin uygulanmayacağı, davacı tarafın da tanınmışlık ve kötü niyet iddiasına dayanmış olduğu, davacının dayandığı 1991/002860 sayılı “FOSSIL” markası ile hükümsüzlüğü istenen davalıya ait 2001/1546 sayılı “FOSSİL” ve 2014/5894 sayılı “FOSSİL” markalarındaki işaretlerin 556 sayılı KHK’nın 7/1-b maddesi anlamında ayırt edilemeyecek kadar benzer olup, davacının tescilde önceliğinin bulunduğu, öte yandan markanın davacının ticaret unvanı da olduğu, davalının ilk marka başvurusunu yaptığı 2001 yılı itibariyle davacının Türkiye’de 1991 tarihli sadece 14. sınıfta “saatler” emtiası yönünden tescili bulunmaktaysa da yurtdışında deri çanta, cüzdan gibi emtialar yönünden 100’e yakın tescilleri bulunup dünyaca tanınır hale geldiği, 1996 yılında Türkiye pazarına da saat emtiası yönünden girerek Türkiye’de belli bir tanınmışlık düzeyine ulaştığı, marka seçiminde yüzlerce seçenek özgürlüğü gözetildiğinde davalının, davacı tarafından oluşturulmuş ve içinde Türkçe kullanımdaki “Fosil” sözcüğünde bulunmayan ikinci bir “s” harfi de barındıran Türkiye’de belli bir tanınmışlığa ulaşmış özgün markayı davacının tescilli önceki markasıyla da ilişkilendirilebilecek sınıflarda birebir tescil ettirmesinin davacının markasından yararlanma amacı taşıdığı ve bu nedenlerle kötü niyetli tescil olarak nitelendirilmesi gerektiği, somut uyuşmazlıkta sesiz kalma yoluyla hak kaybının bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerektiği; davalının 2001/1546 tarihli ilk marka başvurusuna karşı davacının TPMK nezdinde yaptığı itirazların YİDK kararıyla reddedilmesiyle davaya konu markanın 11.03.2004 tarihinde tescil edildiği, eldeki davanın da marka tescil tarihinden itibaren 12 yıl sonra açıldığı, davacı vekili dava konusu 2001/1546 sayılı markayla ilgili olarak tescili aşamasında YİDK kararının iptali için dava açmamışsa da sessiz kalma yoluyla hak kaybının oluşması için marka tescilinin tek başına yeterli olmayıp markanın kullanılmasının da aranacağı, bu itibarla davacı tarafından 08.07.2013 tarihinde İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2013/103 E. sayılı mezkur markanın kullanmama nedeniyle hükümsüzlüğü istemiyle açılan davada mahkemece de 18/2. ve alt sınıflar dışında hükümsüzlük kararı verildiği, kararın 35. sınıf yönünden eksik araştırma nedeniyle davalı yararına bozulduğu, bu davada davanın niteliği gereği ispat yükünün davalı tarafta olduğu ve davalının markayı ciddi kullandığına dair delillerini ibraz ettiği tarih itibariyle davacının markanın fiilen kullanıldığından haberdar olduğunun kabul edilmesi gerektiği, eş anlatımla kullanmama nedeniyle hükümsüzlük davasının dava tarihinin 2013 olduğu dikkate alındığında bu dava sonuçlanmadan davacının eldeki davayı 2016 tarihinde yaklaşık 3-4 yıllık süre içinde açmakla sessiz kalma yoluyla hak kaybından söz edilemeyeceği, davalının 2014/05894 sayılı markasının 2001/1546 sayılı markasına dayanmakta olup 2001/1546 sayılı marka tescili kötü niyetle yapıldığından davalının her iki markasının da hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerekirken ilk derece mahkemesince hükümsüzlük talebinin reddi kararının yerinde görülmediği, öte yandan mahkemenin 2014 tarihinde tescil önceliği de davacıya ait olan internet alan adının bire bir aynısının alınarak kullanımının tecavüz oluşturduğu gerekçesiyle internet alan adınının iptaline dair kararın yerinde olduğu gerekçesiyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 28.12.2017 tarih 2017/1 E. – 2017/175 K. sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca kaldırılmasına, davanın kabulü ile davalı adına tescilli 2001/1546 ve 2014/5894 sayılı markaların hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine, davalı adına kayıtlı “fossil.com.tr” alan adının tahsis ve kullanımının haksız rekabet, marka tecavüzü olması nedeniyle iptaline ve terkin edilmesine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, davalı adına tescilli 2001/16567 ve 2014/5894 sayılı markaların hükümsüzlüğü ve alan adının terkini istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, markaların hükümsüzlüğü davasının reddine, alan adının kullanımının davacının marka hakkına tecavüz ettiği ve haksız rekabet oluşturduğu nedeniyle terkinine karar verilmiş, kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, davalı tarafın istinaf isteminin reddine, davacı tarafın isteminin kabulü ile, davalı adına tescilli markaların hükümsüzlüğüne ve alan adının terkinine karar verilmiştir.
Yargıtay HGK’nın Dairemiz’ce de benimsenen 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501 E., 2008/507 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 556 sayılı KHK’nın 35/1. maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak ileri sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nın ruhuna ve amacına uygundur. Çünkü, KHK’nın 35/1 ve 42/1.a maddelerindeki düzenlemelerde esasen, MK’nın 2. maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak açıkça kötü niyetle gerçekleştiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nın 42. maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük hali olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nın 2. maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından aynı sonuca ulaşılmalıdır. Zira, marka hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil nedeniyle markadan doğan hakların kötüye kullanılması amacıyla yapılan marka tescili, kötü niyetli marka tescili olarak kabul edilmektedir. Hangi şekilde yapılan marka başvurularının kötü niyetle yapılmış sayılacağına ilişkin yasal bir düzenleme bulunmayıp, her somut olayın özelliğine göre değerlendirme yapılmalıdır. Bununla birlikte uygulamada ve öğretide, kendisine duyulan güveni kötüye kullanan kişilerin başvurusu, markayı kullanmak amacıyla değil başkalarının ticaretine engel olmak amacıyla, başkalarından para koparma veya şantaj yapma amacıyla yapılan başvurular kötü niyetli marka başvuruları olarak kabul edilmektedir.
Öte yandan, ilke olarak, hak sahibi davacının hareket tarzı ile hakkın ihlaline zımnen müsaade etmesi halinde, davalının senelerden beri kullandığı ve tanıttığı markanın hükümsüzlüğünü talep etmesi de mümkün değildir. Dairemizin 14.06.2012 tarih ve 2010/8788 E.-2012/10516 K. sayılı kararı ile Yargıtay HGK’nın 15.04.2015 tarih ve 2013/11-1831 E.-2015/1198 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere hukuka aykırı davranışın önlenmesine veya hukuka aykırı duruma son verilmesine ilişkin talebin kullanılmasını çok geciktiren ve uzun süre sessiz kalan kişinin, markayı kullanan ve uzun yıllardır markaya yatırım yaparak emek sarf edip, masraf eden ve ticari tanıtım yapan kişiye karşı, markanın kötü niyetle tescil ettirildiği iddiasıyla dava açması halinde, davalıdan önce, davacının bu davranışının MK’nın 2. maddesi uyarınca dürüstlük kuralına aykırı ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunun kabulü gerekir. Zira üçüncü kişilerde oluşturulan güvene aykırı davranmak çelişkili davranış yasağının kapsamına girecektir.
Somut olayda, davalı tarafın “FOSSİL” ibareli ilk markasının başvuru tarihinin 28.08.2001 olduğu, bu marka başvurusuna o tarihlerde davacı yanca, 1991 tarihli ve TPMK Mal ve Hizmet Sınıflandırma Listesine göre 14. sınıfta yer alan “saatler” emtiasında tescilli olan “FOSSIL” ibareli ve 128408 sayılı markasına dayanarak iltibas ve tanınmış marka iddiasıyla yapılan itirazın YİDK tarafından, itiraza mesnet markanın farklı sınıfta tescilli olduğu ve tanınmışlığın ispat edilemediği gerekçeleriyle reddedilmesini müteakip davalı markasının tescil ve ilan olunduğu, ancak davacı tarafından bu tarihten dava tarihi olan 27.12.2017 tarihine kadar kötü niyet ve tanınmış marka iddiasına dayalı olarak hükümsüzlük davası açılmadığı dikkate alındığında, davacı tarafın işbu davayı açmasının yukarıdaki ilkeler doğrultusunda MK’nın 2. maddesine aykırılık teşkil edip etmeyeceği değerlendirilmelidir.
Şu halde, her ne kadar 08.07.2013 tarihinde davacı tarafından İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2013/103 E. sayılı dosyası üzerinden 2001/16567 sayılı davalı markasının kullanmama nedenine dayalı olarak iptali istemiyle dava açılmış ise de, anılan davada kötü niyet iddiasının ileri sürülmediği, sadece kullanmama nedeniyle markanın iptalinin istendiği dikkate alındığında; Bölge Adliye Mahkemesince, anılan davanın yukarıda bahsedilen sessiz kalma olgusunu ortadan kaldıracak nitelikte olmadığı ve buna bağlı olarak işbu davanın da süresinde açılmadığı dikkate alınmaksızın işin esasına girilmesi doğru olmamış ve bu nedenle hükmün davalı taraf yararına bozulması gerekmiştir.
2- Somut olaya uygulanacak mülga 556 sayılı KHK’nın 9/1.e maddesi uyarınca, tescilli marka sahibinin markanın ayırt edici unsurunu alan adı olarak kullanması onun meşru ve doğal bir hakkı olup, davalının kendisine ait internet sitesinde markasını tescil olduğundan farklı kullanması halinde, sadece bu kullanımının somut olayın özelliğine göre marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil edip etmeyeceği tartışılmalı, haksız rekabet teşkil edecek kullanımların tespiti halinde ise sadece bu kullanımların men’ine ve önlenmesine karar verilmelidir. Davalının “www.fossil.com.tr” adresinde kendisinin Türkiye dışında şubelerinin olduğu, imaj ve intibaını uyandıran kullanımlarının, bu kapsamda değerlendirilmesi gerekirken marka hakkının doğal sonucu olan alan adının terkinine karar verilmesi de doğru olmamış ve bu nedenle hükmün davalı taraf yararına bozulması gerekmiştir.
3- Bir an için davalı adına tescilli 2001/16567 sayılı markanın başvuru tarihinde, davacı markasının tanınmışlığı kabul edilse dahi, Dairemizin emsal 09.05.2019 tarihli 2018/1782 E.- 2019/3612 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi tek başına tanınmış markaya konu ibarenin aynısının ya da benzerinin başkalarınca marka başvurusuna konu edilmesi kötü niyetli başvuru olarak kabul edilemeyeceği gibi davalı tarafın tescilli markasını tescil ettirdiğinden farklı şekilde kullanması veya markanın dünyanın çeşitli ülkelerinde tescilli olması da markanın kötü niyetli olarak tescil ettirildiği anlamına gelmeyecektir. Bu noktada tanınmış marka korumasıyla, kötü niyete karşı marka tescili korumasının ayrı kurumlar olduğu da vurgulanmalıdır. Şu halde, somut olayda davacı tarafça markanın yanıltıcı olarak kullanıldığı nedeniyle iptal davası da açılmadığına göre, sadece kötüniyet iddiasıyla açılmış olan davada, davalının dava tarihine yakın tarihlerde internet sitesinde “FOSSİL TURKEY” şeklindeki kullanımlarının ve gerçekte olmadığı halde ABD’de dükkanlarının olduğu iddialarının da 20.08.2001 tarihinde başvuru konusu yapılan davalı markasının kötü niyetle tescil ettirildiğine emare teşkil etmeyeceği düşünülmeksizin davalı marka tescilinin kötü niyetli olarak değerlendirilmesi de doğru görülmemiş ve bu nedenle hükmün davalı taraf yararına bozulması gerekmiştir.
4- Bölge Adliye Mahkemesince, davalı adına tescilli 2014/5894 sayılı markanın da önceki markanın devamı olması nedeniyle hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.
Dairemizin 19.09.2008 tarihli 2007/5747 E.- 2008/10251 K. sayılı “ECE LADY/ECE TOFF” kararında da ifade edildiği üzere, bir marka sahibinin önceden adına tescil olan ve kullanmakta olduğu markasını ayırt edici işareti değiştirilmeksizin ve başkaları adına tescilli markalara yanaşılmaması kaydıyla aynı mal ve hizmetler yönünden yeni bir marka başvurusunda bulunmak istemesi kazanılmış haklar ilkesinin gereği olup, davalının 2001/16567 sayılı markasının hala 18. sınıfta bir kısım mallar ile 35. sınıftaki genel perakendecilik hizmetleri yönünden tescilli olduğu dikkate alındığında, 2014/5894 sayılı markaya konu aynı ayırt edici işaretin, aynı mal ve hizmetler yönünden tescil ettirilmesi hukuka uygundur. Ancak Mahkemece, 2014/5894 sayılı markanın tescil kapsamında bulunan mal ve hizmetlerden hangilerinin müktesep hakkın kapsamında kaldığı, hangilerinin ise bu markanın başvuru tarihi itibariyle davacının tanınmış markasına yanaşma niteliğinde olduğu denetime elverişli bilirkişi raporu vasıtasıyla tespit edilip, KHK’nın 8/1 maddesi uyarınca sadece yanaşma niteliğinde olan emtia ve hizmetler ile KHK’nın 8/4. maddesi uyarınca risk doğuran mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlük kararı verilmesi gerekirken tüm mal ve hizmetler yönünden markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi dahi hatalı olmuş ve bu nedenle hükmün davalı taraf yararına bozulması gerekmiştir.
5- Kabule göre de, davalı adına tescilli 2001/16567 sayılı markanın hükümsüzlüğü talebi yönünden, dosyada mevcut delillere göre 20.08.2001 marka başvuru tarihi itibariyle davalının Türkiye’de yaptığı tanıtım ve reklam faaliyetleri sonucu markasının saat piyasasında tanınmış hale geldiğini ispat etmesi gerekirken, bu yöndeki somut delillerden bahsedilmeksizin, eldeki dava tarihi itibariyle mevcut olan koşullar dikkate alınarak tanınmışlık tespitinde bulunulması da yerinde görülmemiş, tüm bu nedenlerle kararın mümeyyiz davalı taraf yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1), (2), (3), (4) ve (5) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz istemlerinin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının anılan taraf yararına BOZULMASINA, HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 09.12.2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞIOY

Dava, 556 sayılı KHK’nın 42/a-b maddelerine dayalı olarak marka hükümsüzlüğü istemine ve haksız rekabet hükümleri çerçevesinde davalı adına tahsisli alan adının iptaline ilişkindir.
Dosya kapsamı uyarınca, davacı yabancı şirketin 1984 yılından günümüze değin sürekli faaliyette bulunduğu, özellikle saat, gözlük, deri eşya ve buna benzer sair aksesuarlar alanında dünyaca meşhur bir unvanın ve pek çok ülkede tescilli tanınmış markaların sahibi olduğu, davacı markalarının 1991 yılından bu yana Türkiye’de de tescilli ve tanınmış olduğu anlaşılmaktadır. Davalının dava konusu markaları kapsamındaki ürünlerin, davacının markasının tescilli olduğu sınıf mallarla benzer nitelikte olduğu da açık olup davalı yanın markalarının tescili başvurusunda bulunduğu sırada bu durumu bilmediğini ileri sürmesi mümkün değildir. İyiniyet iddiasında bulunamayacak durumda olan kişinin ayrıca kötüniyetinin ispatına gerek bulunmadığı gibi kötüniyet kavramının sınai haklar hukuku bakımından da medeni hukuk cari olduğu kuşkusuzdur. Şu halde, Bölge Adliye Mahkemesince verilen hükümsüzlük kararının yerinde olduğu düşüncesindeyim. Öte yandan, davalının davacının unvanını ve markasını taşıyan alan adı almasının da dürüst rekabet hükümlerine uygun düşmediği gibi bu alan adını taşıyan internet sitesinde davalının davacı ile ilişkilendirebilecek nitelikte tanımlarda bulunmasının da TTK’nın 57. maddesi çerçevesinde haksız rekabet teşkil ettiği kanısında olduğumdan, Bölge Adliye Mahkemesince haksız rekabete yönelik kurulan hükmün de isabetli olduğunu düşünmekteyim. Daire çoğunluğunun her biri kötüniyetin yansıması nitelikteki maddi olguları yazılı gerekçe ile bu nitelikte kabul etmemesine, davalıya ait markanın kullanmama nedeniyle hükümsüzlüğünün talep edilmiş olmasına rağmen kötüniyetli marka tescili iddiasına dayalı bir dava olmadığından bahisle marka tesciline sessiz kaldığı yönündeki kabullere dayalı aksi yöndeki görüşlerine katılamıyorum.