Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2018/5739 E. 2019/5046 K. 08.07.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/5739
KARAR NO : 2019/5046
KARAR TARİHİ : 08.07.2019

MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 06/04/2016 tarih ve 2015/218-2016/299 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davacı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, bazı noksanlıkların ikmali için mahalline gönderilen dosyanın eksikliklerin giderilmesinden sonra gönderildiği anlaşılmakla,dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacının, davalı bankanın … Şubesi’nde 000695010001 nolu hesabı bulunduğunu, 18.12.2014 tarihinde “Rez. İptal Zararına Mahsuben” açıklaması ile 16.435,00 TL’nin davalı banka tarafından hesaptan alındığını, paranın iadesi keşide edilen ihtarnameden de sonuç alınamadığını, ihtarnameye cevaplarında davacı şirketin üst yönetiminin talebi ve onayı ile kur bağlandığı ve bu talepten vazgeçildiği iddiasında bulunduklarını ileri sürerek 16.435,00 TL’nin 15.01.2015 tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, taraflar arasında 18/07/2005 tarihli bankacılık hizmet sözleşmesi bulunduğunu, kur bağlama işleminin davacının bilgi ve onayı doğrultusunda yapıldığını, daha sonra bağlanan kurun iptali isteminde USD kurlarının çok hareketli olması nedeniyle 16.435,00 TL zarar oluşacağının bildirildiğini, davacının onayı ve talebi doğrultusunda kur bağlama işleminin iptal edildiğini, davacının rezervasyonun iptal edilmesinden kaynaklanan zararı karşılamak üzere hesaplarına para gönderdiğini, salt bu hususun dahi işlemin davacının bilgisi ve onayı dahilinde gerçekleştiğini gösterdiğini, yapılan işlemin sözleşmesinin 16.6 maddesi uyarınca gerçekleştirildiğini, sözleşme gereği banka kayıtlarının kesin delil teşkil edeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, müşteri kur fixlemesi işleminden sonra rezerv iptali gerçekleştiğinde, bankanın zararı rezerv bağlama kuru ile o anki hazine kuru arasındaki fark üzerinden hesaplaması gerektiği, buna göre Propa Plaza Bağımsız Bölümleri gayrimenkul alım bedeli olan 3.930.000 USD için kur bağlama talebinde bulunulmuş olduğu kabul edildiği takdirde gün içindeki kurların hareketine bağlıolarak bankanın 18/11/2014 tarihindeki kâr zarar durumu en yüksek – en düşük kur dikkate alındığında 54.627,00 TL zarar, açılış – kapanış kurları dikkate alındığında 39.300,00 TL zarar ve Hazine’nin verdiği kur dikkate alındığında 20.829,00 TL zarar oluşacağının anlaşıldığı, dava konusu edilen 16.435,00 TL rezerv iptali zararının makul düzeyde olduğu, dosya kapsamında davalı bankanın kur bağlama talimat teyidiyle ilgili bir belge bulunmamakta ise de bankaların müşterilerine kur bağlama işlemlerinde pratikteki işleyişin telefonla onay aldıktan sonra talimat gönderilmesi şeklinde olduğu, kur bağlama işleminin davacı şirketin bilgisi ve onayı doğrultusunda yapıldığı, daha sonra da bağlanan kurun iptali isteminde USD kurlarının çok hareketli olması nedeniyle 16.435,00 TL zarar oluşacağı bildirilerek davacının onayı ve talebi doğrultusunda işlemin iptal edildiği, davacının zararı karşılamak üzere hesaplarına para gönderdiği, taraflar arasında imzalanan 18.07.2005 tarihli sözleşmenin 16.16. maddesi kapsamına göre davacının meydana gelen banka zararından sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, varlığı ileri sürülen forwarding (kur bağlama) işleminin iptali nedeniyle oluşan zarardan ötürü, davalı bankaca, davacının hesabından tahsil edilen paranın istirdadı istemine ilişkindir. Uyuşmazlığın çözümü, davalı bankaca yapıldığı ve aynı gün iptal edildiği anlaşılan forwarding işlemine davacının onay verip vermediği, iptal isteminde bulunup bulunmadığının saptanmasıyla mümkündür. Uyuşmazlığın açıklanan bu niteliği ve TMK’nın 6. maddesi ile HMK’nın 190. maddesi hükümleri uyarınca, davada ispat yükü, davalı yana aittir. Diğer bir söyleyişle, davalı banka yaptığı kur bağlama işine davacının önce onay verdiğini, sonra da iptal isteminde bulunduğunu ve bundan bir zarar doğduğunu ispatla yükümlüdür.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, davacı yanın davalı banka nezdindeki döviz tevdiat hesabından, davadışı bir şirket hesabına döviz cinsinden yapılan virman işleminin, davacı müşterinin bankada mevcut döviz tevdiat hesapları arasında yapılan bir virman işlemi niteliğinde bulunmaması nedeniyle, davaya konu maddi vakıanın, davalı yan savunmasının aksine, taraflar arasındaki bankacılık sözleşmesinin 16.6. maddesi ile ilişkilendirilmesi mümkün değildir.
Öte yandan, toplanan deliller uyarınca, davalı yanca önce gerçekleştirilen ve sonra iptal edilen forwarding işlemine davacının onay verdiği, sonra da iptalini talep ettiği hususu ispatlanamamıştır. Dosyaya ibraz edilen e-mail yazışmaları ile ses kayıtlarından, davacı yetkilisi ile davalı banka personeli arasında bu yönde bir takım görüşmeler gerçekleştirildiği anlaşılmakta ise de, mübrez delillerden, davalı yanca, davacı yanın bankaya yönelik icaba davetine uygun bir icabın ve buna bağlı bir kabulün gerçekleştiğini gösterir bir delil sunulmadığı gibi yine davacının kur bağlama işleminin iptaline yönelik bir talimatının da bulunmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim, mahkemece davalı banka kayıtları üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesinde de, davacının bu hususlarda yazılı yahut sözlü bir talimatının bulunmadığı saptanmıştır. Bilirkişi incelemesi ile davalı bankanın defter kayıtlarında, işlem nedeniyle ortaya çıkan zararı davacı hesabına borç kaydederek muhasebeleştirmiş olduğunun belirlenmiş olması, forwarding işlemine davacının onay verip sonra da iptal ettiğine yönelik dayanakları ispat edilmediği sürece, taraflar arasındaki sözleşmenin 16.16 maddesinde belirtilen delil sözleşmesi kapsamında davalıyı ilzam eden bir delil niteliğinde olmayıp davanın tek başına ispatına da elverişli değildir.
Keza, mahkeme kabulünün aksine, davacı yanın davalı bankadaki TL hesabındaki parayı, işlemin ertesi günü, ortaya çıkan zarara eşdeğer kabul edilen bir tutara yükseltmiş olması, dava konusu işlemin iptalinden kaynaklanan zarara ve dolayısıyla bu zararın oluşmasına neden olan işlemlere davacı yanca icazet verildiğini kabule elverişli bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davalı yanın savunmasının ispatlanamadığı, talimatsız işlemler nedeniyle ortaya çıkan zarara davalı bankanın katlanması gerektiği göz önüne alınarak davanın kabulüne, davacı hesabından bu nedenle tahsil edilen tutarın iadesine karar verilmesi gerekirken, ispat yükü dağılımına ve dosya kapsamına uygun düşmeyen yazılı gerekçeye dayalı olarak davanın reddine karar verilmesi yerinde olmamış, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile yerel mahkeme kararının davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazının kabulüyle yerel mahkeme kararının davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 08/07/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.