Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2018/2838 E. 2019/4476 K. 17.06.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/2838
KARAR NO : 2019/4476
KARAR TARİHİ : 17.06.2019

MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

Taraflar arasında görülen davada Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesince bozmaya uyularak verilen 13/02/2018 tarih ve 2015/1209-2018/65 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin taraf vekilleri tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı, davalı ile dava dışı… Madencilik Petrol Nak. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.’ndeki 30 hissesinin tarafına devri için anlaştıklarını ve 14.06.2011 tarihli hisse devir sözleşmesi karşılığında davalıya 15.000 TL ödediğini, ancak davalının hisselerin devri için gerekli yasal işlemlerden kaçındığını, yaptığı araştırma sonucunda davalının aynı hisseleri kendisinden önce … isimli şahsa sattığını ve buna ilişkin ortaklar kurulu kararı alındığını öğrendiğini, bunun üzerine ödediği paranın iadesi için davalı hakkında başlattığı icra takibine davalının haksız olarak itiraz ederek takibin durmasına neden olduğunu ileri sürerek, davalının itirazının iptali ile icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, müvekkili ile dava dışı … arasında hisse devir sözleşmesi imzalanmasına rağmen davacının devre muvafakat etmemesi üzerine tarafların birbirlerini ibraları ile devir işleminden vazgeçildiğini, davaya konu 30 adet hissenin 14.06.2011 tarihinde kendisine ait olduğunu, bu durumu davacının da bildiğini, 2.000 TL’nin hisse devri öncesinde kendisine kaporo olarak verildiğini ve hisse devir bedelinden mahsubunun gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre alınan 30.03.2017 tarihli bilirkişi raporunda davalı yanın savunmalarına esas olan, davacının hisse devrinden kaynaklı alacaklarını tahsil ettiği yönündeki iddialarını destekler kanıta rastlanmadığının açıklandığı, yapılan değerlendirmede hisse devri alımı için arada başkaca hukuki ve mali işleme rastlanmadığından 2.000 TL’nin ödeme tarihininde noter hisse devri işlemine yakın bulunması nedeniyle avans olarak verildiğinin kabul edilebileceği, bu nedenle davacının davalıdan 2.000,00 TL’sinin ödenme tarihi olan 02.06.2011 tarihinden ve 13.000,00 TL’sinin ise 14.06.2011 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle tahsilinin istenebileceğinin mütalaa edildiği, bilirkişi heyetince varılan sonucun faiz yönünden değil ise de asıl alacak yönünden yerinde ve hükme dayanak alınabilecek nitelikte gerekçeli ve olaya uygun bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davalının Ankara 24. İcra Müdürlüğünün 2013/10571 sayılı takip dosyasında itirazının 13.000,00 TL asıl alacak için iptaline, takibin bu miktar üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren %9 oranında ve değişen oranlarda yasal faiz uygulanmasına, fazlaya ilişkin isteğin reddine, kabul edilen alacağın %20’si oranında hesaplanan 2.600,00 TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Dava, hisse bedelinin istirdatına dair icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup mahkemece yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
HMK’nın 297 ve 298. maddeleri uyarınca mahkeme kararları, asgari olarak iki tarafın iddia ve savunmalarının özetlerini, incelenen maddi ve hukuki olayın özünü, mahkemeyi sonuca götüren gerekçelerin neler olduğu hususlarını ihtiva etmelidir. Anayasanın 141. maddesinin 3. fıkrası hükmü de mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiğini düzenlemektedir. Dolayısıyla gerekçe, bir hükmün olmazsa olmaz unsurudur. Taraflar, ancak kararlara konulması gereken gerekçeler sayesinde hükmün hangi maddi ve hukuki nedene dayandırıldığını anlayabilirler. Ayrıca, karar aleyhine yasa yollarına başvurulduğunda da Yargıtay incelemesi sırasında gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı denetlenebilir. Diğer bir anlatımla, Yargıtay incelemesi ancak bir kararın somut olaya uygun gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir. Öte yandan, yazılacak kararın gerekçesiyle hüküm kısmı arasında bütünsellik esastır. Eş anlatımla, gerekçe ile hüküm birbirine bağlı olup, aralarında çelişki bulunmaması gerekir. Nitekim, HMK’nın 298/2. maddesinde de gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 10.04.1992 gün ve 1991/7 esas 1992/4 sayılı kararında da kısa karar ile gerekçeli kararın çelişik bulunmasının bozma nedeni sayılacağı içtihat edilmiştir.
Somut olayda, mahkeme gerekçesinde 30.03.2017 tarihli bilirkişi raporunun faiz yönünden değil ise de asıl alacak yönünden yerinde ve hükme esas alınabilecek nitelikte geçerli ve olaya uygun bulunduğu belirtilmiş olmasına ve mezkur bilirkişi raporunda 2.000 TL’nin hisse devir bedelinden mahsup edilmek üzere avans olarak verildiği kabul edilerek ödeme tarihi olan 02.06.2011’den, kalan 13.000 TL’nin ise 14.06.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsilinin istenebileceği mütalaa edilmiş olmasına karşın hükümde, salt 13.000 TL’lik asıl alacak yönünden itirazın iptaline karar verildiği ve bu suretle hükümle gerekçe arasında çelişki oluşturulduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda verilen karar, yukarıda açıklanan yasa ve içtihat hükümlerine aykırı olduğundan kararın bu nedenle re’sen bozulması gerekmiştir.
2- Bozma neden ve şekline göre, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün re’sen BOZULMASINA, (2) Bozma neden ve şekline göre, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 17/06/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.