Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2018/2792 E. 2019/4232 K. 10.06.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/2792
KARAR NO : 2019/4232
KARAR TARİHİ : 10.06.2019

MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 28/12/2016 tarih ve 2016/110 E.-2016/493 K. sayılı kararın davalı şirket ve davalı TPMK vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi’nce verilen 23/03/2018 tarih ve 2017/1435-2018/343 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin faaliyet alanında kullandığı ve ticaret unvanının da esas unsurunu oluşturan “AL-SHALAN” ibaresini 011269131 işlem numarası ile OHİM nezdinde tescil ettirdiğini, davalının bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “AL-SHALAN” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TPMK’ye başvuruda bulunduğunu, 2014/80740 kod numarasını alan başvuruya müvekkilinin itirazının, davalı TPMK YİDK.’nın 2016-M-647 sayılı kararı ile yerinde görülmeyerek reddedildiğini, oysa müvekkilinin Türkiye’de de uzun yıllardır faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin “AL-SHALAN” ibaresinin gerçek hak sahibi olduğunu, dava konusu markanın tescili halinde, davalının müvekkiline ait “AL-SHALAN” ibaresinin kalitesinden ve güvenirliğinden faydalanarak, haksız bir yarar sağlayacağını, davalının yaptığı başvurunun kötü niyetli olduğunu, davalının sonsuz seçme özgürlüğü varken müvekkilinin özgün yapıdaki “AL-SHALAN” ibaresini içeren aynı markayı aynı sınıf bakımından tescil ettirmek istemesinin kötü niyet göstergesi bulunduğunu, Paris Sözleşmesi’nin 8. maddesine göre, ticaret unvanının bir ticari markanın bir kısmını oluştursun ya da oluşturmasın, tüm taraf ülkelerde tescil zorunluluğu olmaksızın korunması hükmüne haiz olduğunu ileri sürerek, davalı TPMK YİDK’nın anılan kararının iptalini, tescil edilmiş olması halinde diğer davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekilleri, davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi koşullarının somut olayda 29. sınıfta yer alan “kuru bakliyat” ve 30. sınıfta yer alan “hububat (tahıl) ve mamulleri” ve bu malların satışına ilişkin 35. sınıfta yer alan mağazacılık hizmetleri açısından gerçekleştiği, davacı Şirketin Türkiye’de eskiye dayalı ticari faaliyetinin bulunduğuna dair yeterli delile rastlanmadığından, 556
sayılı KHK’nın 8/3 maddesi hükmünün uygulanamayacağı, 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesine göre davacı markasının sektöründe tanınmış marka olduğu, bu nedenle dava konusu başvurunun ilişkin olduğu 29. sınıfta yer alan “kuru bakliyat” ve 30. sınıfta yer alan “hububat (tahıl) ve mamulleri” açısından tescilinin, davacı markasının tanınmışlığından haksız yararlanma, tanınmışlığa ve ayırt ediciliğe zarar verme sonuçları doğurabileceği gerekçesiyle davanın kabulüne,
davalı TPMK YİDK’nın 2016-M-647 sayılı kararının iptaline, diğer davalının 2014/80740 sayılı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekilleri tarafından istinaf edilmiştir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nce, mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
1.İlk Derece Mahkemesince, davalı şirketin marka başvurusunun 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi, Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrer 6. maddesi ve TRİPS Sözleşmesinin 16/2. maddesi uyarınca hükümsüzlüğüne karar verildiği halde, Bölge Adliye Mahkemesince bu gerekçeye ek olarak ayrıca davalı marka başvurusunun kötü niyetli olduğu ilave gerekçesiyle karar verildiği anlaşılmakla, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b. 2. maddesi “Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında duruşma yapılmadan karar verilir.” hükmünü haiz olup, anılan hüküm doğrultusunda Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulması gerekirken HMK 353/1-b-1. maddesi uyarınca başvurunun esastan reddine dair karar verilmesi yerinde görülmediğinden, Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2.Kabule göre de, mahkemece davacı markasının 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi uyarınca tanınmış marka olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilip, Bölge Adliye Mahkemesince de davalıların yapmış olduğu marka başvurusunun kötü niyetli başvuru olduğu ilave gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmişse de, marka hukukunda tescilin ülkeselliği ilkesi hakim olup markaya konu ibarenin herhangi bir ülkede farklı kişiler adına tescil ettirilmesinde hukuki bir engel bulunmamaktadır. Türkiye’de tescilli olmayan markalar yönünden 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi uyarınca inceleme ve değerlendirme yapılması doğru olmamakla birlikte, Anayasa’nın 90. maddesinden hareketle Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrere 6. maddesi ve TRİPS Sözleşmesi’nin 16. maddesi uyarınca Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış markaların Türkiye’de tescilli olmasalar dahi ülkemizde de korunmaları mümkündür. Ancak bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olup olmadığının, her ülkedeki bilinirlik ve tanınmışlık düzeyi dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Davacı taraf, yurtdışında tescilli markasının Türkiye’de de tanınmış olduğuna ilişkin bir takım delillere dayanmış ise de, söz konusu delillerin bazı malların münferit satışlarına ilişkin olduğu ve bu malların da hangi mallar olduğuna ilişkin yeterli açıklık olmadığı gibi, markanın Türkiye’de tanıtımıyla ilgili herhangi bir ilan, basın haberleri, reklam vb. tanıtıma ilişkin herhangi bir delil de sunulmuş değildir.Bir markanın bir çok başka ülkede tescilli olması Türkiye’de de doğrudan tanınmış olduğu anlamına gelmemektedir. Mahkemece, bilirkişi raporundaki çoğunluk görüşüne istinaden markanın Türkiye’de tanınmış olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmadığı gibi, tanınmış markanın aynısı veya benzerinin marka başvurusunda kullanılmasının tek başına kötü niyetli başvurunun gerekçesi olarak kabulü de doğru olmamış ve hükmün anılan nedenlerle davalılar yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Davalılar vekillerinin temyiz istemlerinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik İstinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 10/06/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.