Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2017/300 E. 2018/6113 K. 08.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/300
KARAR NO : 2018/6113
KARAR TARİHİ : 08.10.2018

MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

Taraflar arasında görülen davada … 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 21/06/2016 tarih ve 2011/408-2016/382 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davacı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalıların dava dışı şirketin yönetim kurulu başkan ve üyeleri olduğunu, müvekkilinin dava dışı şirketin taşeronu olarak çalıştığını ve bir kısım imalatları gerçekleştirdiğini, işin 11.08.2006 tarihinde başlayıp Mayıs 2008 tarihinde bittiğini, bu iş nedeni ile müvekkilinin dava dışı şirketten 251.191,30 TL alacaklı olduğunu, alacak miktarının davalar sonucu saptandığını, davalıların dava dışı asıl iş veren … idaresinden almış oldukları hak edişleri doğru şekilde şirket defterlerine kaydetmediklerini, tutulması gereken defterleri gerçek dışı ve tasdiksiz tuttuklarını, denetim kurulu raporu, bilanço ve gelir tablosu hesapları olmadığını, mevcut şirket alacakları için icra takibi başlatmadıklarını, acz içinde olmasına rağmen şirketin iflasını talep etmediklerini, kötüniyetle şirketin içini boşalttıklarını, ödenmemiş sermaye borçları olduğunu, bu nedenle davacının alacağını tahsil edemediğini belirterek 163.318,72 TL’nin 08/09/2008 tarihinden, 87.872,58 TL’nin, 12/01/2009 tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı … ve … vekili, davalıların 2001 ila 2009 yılları arasında yönetim kurulunda görev aldıklarını, ancak 2004 yılından itibaren fiilen işlerin diğer davalı … imzası ile devam ettiğini, idare meclisi tarafından yönetimin şirket üyelerinden …’a bırakıldığını, davalıların herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili, borçlardan dolayı şirketin tüzel kişiliğinin sorumlu bulunduğunu, davacının asıl iş sahibi ile irtibata geçerek dava dışı şirkete yapılması gereken ödemeleri aldığını, yönetim kurulu üyelerinin ibra edildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacının davalıların ortağı ve yöneticisi bulundukları anonim şirketin üstlenmiş olduğu işi gerçekleştirdiği, bu iş nedeni ile davacının 251.191,30 TL alacaklı bulunduğu, bu iş nedeni ile dava dışı şirket temsilcisi …’ın istihkaklarının tahsilini gerçekleştirdiği, ancak tahsil edilen miktarın şirket kasasına aktarılmadığı gibi muhasebeleştirilmediği, şirketin düzensiz kayıt tutmasından doğrudan davalı yönetici …’ın sorumlu olduğu, 09/06/2009 tarihli genel kurulda diğer davalı ve şirket ortaklarının bu iş nedeni ile davalı …’ı ibra etmedikleri, davacı zararından dolayı davalı …’ın sorumlu olduğu, davalılar … ve …’ın 09/06/2009 günü yönetim kurulu üyeliğinden istifa edip tüm yetkiyi davalı …’a devir etmeleri nedeni ile sorumlu olmadıkları gerekçesiyle, anılan davalılar yönünden davanın reddine, davalı … yönünden davanın kısmen kabulü ile, 251.191,30 TL’nin davalı …’dan alınarak davacıya verilmesine, bu miktarın 163.318,72 TL’sine 08/09/2008 tarihinden itibaren, 87.872,58 TL’sine 12/01/2009 tarihinden itibaren reeskont faizi yürütülmesine, fazlaya ilişkin istemlerin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, davacı şirket alacağının dava dışı anonim şirket yönetim kurulu üyelerinden tahsili istemine ilişkindir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK 382 ve devamı maddelerinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 294 vd. maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nin 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi, verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta, mahkemece verilen kısa kararda ‘‘251.191,30 TL’nin davalı …’dan dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte alınarak davacıya verilmesine, bu miktarın 163.318,72 TL’sine 08/09/2008 tarihinden itibaren, 87.872,58 TL’sine 12/01/2009 tarihinden itibaren reeskont faizi yürütülmesine’’ karar verilmiş; gerekçeli kararda ise, ‘‘251.191,30 TL’nin davalı …’dan alınarak davacıya verilmesine, bu miktarın 163.318,72 TL’sine 08/09/2008 tarihinden itibaren, 87.872,58 TL’sine 12/01/2009 tarihinden itibaren reeskont faizi yürütülmesine’’ karar verilmiş olup, bu haliyle kısa karar gerekçeli kararla çelişkili olduğundan Yargıtay denetimine elverişli ve infazda tereddüt oluşturmayacak şekilde gerekçeli karar verilmesi için hükmün re’sen bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın re’sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 08/10/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.