Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2017/1345 E. 2018/7216 K. 20.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/1345
KARAR NO : 2018/7216
KARAR TARİHİ : 20.11.2018

MAHKEMESİ : … BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 11. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

Taraflar arasında görülen davada … Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 10/11/2016 tarih ve 2016/68 E -2016/158 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair … Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nce verilen 03/02/2017 tarih ve 2017/46-2017/73 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin 1914 yılında …’da … … unvanıyla kurulduğunu, baş harflerinden oluşan “…” ibaresini 1970’li yıllardan itibaren güneş enerjisi sistemlerinin üretim, satış ve kurulum faaliyetlerinde fiilen kullanmaya başladığını, bu ibareyi yurtdışında 1994 yılında ticaret unvanı ve marka olarak, 2008’de ise Türkiye’de marka olarak tescil ettirdiğini ve 2009 da Türkiye’de şube açarak faaliyete başladığını ve ilk faturayı da bu tarihte kestiğini, güneş enerjisi fuarlarına katıldığını, ürünlerini Türkiye’deki müşterileriyle buluşturduğunu, müvekkilinin “…” markasının gerçek hak sahibi olduğunu, davalının, davacının tanınmış markasının bire bir aynısını aynı sektördeki ürün ve hizmetler sınıfında kötü niyetle marka olarak tescil ettirdiğini, markanın devri için müvekkilinden para talep ettiğini, başka firmaların markalarını da kendi adına tescil ettirdiğini, yine “…” ibareli alan adını da kendi adına aldığını iddia ederek davalı adına tescilli 2011/46051 sayılı “…+Şekil” ve 2014/05323 sayılı “…+Şekil” markalarının davacıya devrine, mümkün değilse hükümsüzlüklerine, internet alan adının terkiniyle davacı adına tahsisine, bu talebin kabul görmemesi halinde alan adının terkinine, davacının vekiline … olduğu gerçek avukatlık hizmet ücretinin de davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin 2005 yılında kurulduğunu, yenilenebilir enerji ve güç elektroniği sektöründe faaliyet gösterdiğini, tescil ettirdiği markadaki “…” ibaresinin “Kaliteli Kalıcı Çözümler” şeklindeki sloganın baş harflerinden oluştuğunu, ayrıca bu ibarenin … meşhur bir gölün adı olduğunu, o bölgelere müvekkilinin bu markayla mal sattığını, marka tescil kapsamlarının ve fiili ticari faaliyet alanlarının farklı olduğunu, müvekkilinin 2011 deki marka başvuru tarihi itibariyle davalı markasının tanınmış marka olmadığını, bu kadar kısa sürede tanınmış olmasının da mümkün olmadığını, Dünya çapında
tanınmış marka ise markasını Türkiye’de anılan mal ve hizmetlerde tescil ettirmesi gerektiğini, ülkesellik ilkesi gereği her markanın tescil edildiği ülke çapında korunacağını, “…” markasını Türkiye’de kendilerinin tanıttığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince, davacının “…” ibaresini davalının marka başvuru ve tescil tarihlerinden çok daha önceden bu yana markasal biçimde kullanıldığı, ticaret unvanın kılavuz sözcüğünün de aynı olduğu ve davacıya hak sağladığı, davalının aynı olduğu davacıya ait markayı göz ardı ederek “…” ibarelerini tescile konu ettiğini, davacı markasının davalı şirket tarafından rahatlıkla bilinecek bir sektörel tanınmışlığa sahip olduğu, davacı tarafa ait “…” markasının davalı firmanın kurulduğu 29/08/2005 tarihinden önce de var olduğu, davalı şirketin “K” harfini eklediği “…” ibareli markalarının davacı markasına göre ayırt edicilik göstermediği, markanın da gerçek hak sahibinin davacı olduğu, marka başvurusunda kötü niyetin hiçbir şekilde korunamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüyle davalı adına tescil olunun markaların hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, “…” alan adının iptaline ve terkinine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı tarafça istinaf isteminde bulunmuş, … Bölge Adliye Mahkemesi’nce istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
Davalı vekili bu kez … Bölge Adliye Mahkemesi Kararına karşı temyiz isteminde bulunmuştur.
1- Dava, mülga 556 sayılı Marka KHK’nın 42/1-b maddesi yollamasıyla 8/3, 8/4 ve 8/5 ile kötü niyetli marka tescili iddialarına dayalı hükümsüzlük ve alan adının terkini istemlerine ilişkindir.
Olaya uygulanacak mülga 556 sayılı Marka KHK’sı uyarınca, marka korumasının esası tescil esasına dayalı olup, kural olarak markanın koruma kapsamı tescil edilmiş olduğu mal ve hizmetler itibariyle sınırlı olacaktır.
Keza KHK’nın 8/3 maddesinde yer alan “Tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenilen marka, aşağıdaki hallerde tescil edilmez. a) Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ise, b)Belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa” hükmü uyarınca, önceye dayalı hak ve gerçek hak sahipliği iddiasıyla açılacak davalarda, hak sahibince hangi mal veya hizmetler yönünden … içindeki ticari faaliyetler sebebiyle önceye dayalı hak iddiası ileri sürülmüş ise, sonraki tarihli marka başvurusuna ancak o mal ve hizmetler itibariyle itiraz olunabilecek veya tescili halinde hükümsüzlüğü talep edilebilecektir.
Aynı şekilde, KHK’nın 8/5. maddesi uyarınca, tescilli ticaret unvanına dayalı olarak bir başkasının marka başvurusunada, ancak o ticaret unvanının kullanıldığı işletmenin … içindeki fiili ticari faaliyetleri itibariyle itiraz olunabilecektir.
Somut olayda, Mahkemece, önceye dayalı hak ve ticaret unvanının varlığı sebebiyle davalı markalarının hükümsüzlüklerine karar verilmiş ise de, bu konuda bilirkişi raporu alınmadığı gibi, bu husus yukarıdaki ilkeler doğrultusunda gerekçeli kararda da tartışılmaksızın, tüm mal ve hizmetler yönünden markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve hükmün bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir.
2- 556 sayılı KHK’nın 7/1 (i) maddesinde yer alan “ Sahibi tarafından izin verilmeyen Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesine göre tanınmış markalar” mutlak tescil engeli olarak öngörülmüş olup … tarafından re’sen dikkate alınarak marka başvurusunun reddi gerekir iken, söz konusu KHK hükmü, ilk derece mahkemesinin 18.04.2016 ve Bölge Adliye Mahkemesinin 03.02.2017 tarihli kararlarından önce AYM’nin 27.05.2015 tarih ve 2015/33-50 sayılı kararıyla iptal edilmiş olmakla, … dışında tescilli olup da, Türkiye’de tescili bulunmayan markalar yönünden, 7/1 (i) maddesine dayalı olarak hükümsüzlük kararı verilmesi imkanı ortadan kalkmıştır.
Bununla birlikte Paris Sözleşmesinin birinci mükerrer 6.maddesi ile TRIPs Sözleşmesinin 16. maddesinin, Anayasamızın 90. maddesi uyarınca doğrudan uygulanmasına mani bir durum yoktur (11. H.D. 01.07.2015 T. 2015/2322 E. 2015/8775 K. sayılı kararı).
Somut olayda, ilk derece mahkemesince, davacı markalarının Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olduğu kabulünden yola çıkılarak davacı markalarının hükümsüzlüğüne karar verilmiş ise de, öncelikle davacı tarafça söz konusu markanın Türkiye’deki ilgili çevrede tanınmış marka niteliğinde olduğunun ispatı gerekirken, Mahkemece rapor alınmaksızın veya bu konudaki deliller ve davalı markasının tescilinin davacının menfaatlerine ne şeklide zarar vereceği denetime elverişli şekilde değerlendirilmemiştir. Mahkemece, davacı yanca sunulan delil ve belgeler çerçevesinde, davalının marka başvuru tarihi itibariyle, davacı markalarının Türkiye’deki ilgili çevrede Paris Sözleşmesi ile TRIPs Sözleşmeleri kapsamında tanınmış marka olup olmadığı ve davalı markasının tescil olunmasının tescil kapsamındaki mal ve hizmetler itibariyle davacı tarafın meşru haklarına zarar verip vermeyeceği hususunda, ilgili sektörden bilirkişisinin de bulunduğu heyetten denetime elverişli rapor alınarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçeyle davanın kabulü doğru olmamış ve hükmün bu sebeple de davalı yararına bozulması gerekmiştir.
3- Dairemizin ve Yargıtay HGK.’nın 16.07.2008 T., 2008/11-501 E., 2008/507 K. sayılı kararında da zikredildiği üzere, MK 2, 556 sayılı KHK’nın 35/2 ve 42/1 (a) bentlerinde yer alan hükümler birlikte yorumlandığında, kötü niyetle marka tescili ayrı bir hükümsüzlük sebebi olarak kabul edilmiştir. Hangi hallerin kötü niyetle marka tescili sebebi sayılacağı her somut olayın koşullarına göre ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
Somut olayda, davalının, davacı tarafın … dışında tescilli tanınmış marka ve ticaret unvanı ile onun gerçek hak sahibi olduğu markaya benzer başvuruda bulunması kötü niyetli marka başvurusu olarak kabul edilerek hüküm kurulmuştur. Oysa tek başına tanınmış markanın aynısı veya benzerinin kötü niyetli marka başvurusu olarak kabulü mümkün değildir. Zira tanınmış markanın benzerinin tescil olunmasının müeyyidesi, Türkiye’de tescilli markalar yönünden KHK’nın 8/4.maddesinde, … dışında tescilli markalar yönünden ise Paris Sözleşmesi birinci mükerrer 6 ve TRIPs Sözleşmesinin 16.maddesinde gösterilmiştir. Keza gerçek hak sahipliği ve ticaret unvanına dayalı öncelik talepleri konusunda da KHK’nın 8/3 ve 8/5.maddesinde ayrı düzenlemeler bulunmaktadır. Mahkemece yazılı gerekçeyle, davalının kötü niyetli marka başvurusunda bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermesi yerinde görülmemiş, hükmün bu sebeple de davalı taraf yararına bozulması gerekmiştir.
4- Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1), (2) ve (3) no’lu bentlerde yer alan gerekçelerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin kararına yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine dair Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılarak, ilk derece mahkemesi kararının davalı yararına bozulmasına, (4) no’lu bentte yer alan gerekçelerle, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, HMK 373/1 maddesi uyarınca dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğin ise Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, talep halinde temyiz harcının davalıya iadesine, 20/11/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.