YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/8357
KARAR NO : 2017/2276
KARAR TARİHİ : 19.04.2017
MAHKEMESİ : … 16. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada … 16. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 10.12.2015 tarih ve 2010/433-2015/445 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 18.04.2017 günü hazır bulunan davacı vekili Av. … ile davalı vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacıya ait ikametgah ve sürücü belgesi fotokopileri kullanılarak düzenlenen sahte belgelere istinaden dava dışı … Gıda San. Tic. Ltd. Şti.’ye davalı tarafça çek karnesi verildiğini, usulsüz verilen çek karnesinden keşide edilen karşılıksız çekler nedeniyle davacının ceza davalarına maruz kalarak, ceza evine alındığını, davalının çek karnesi verirken gerekli dikkat ve özeni göstermemesi nedeniyle davacının maddi ve manevi zarara uğradığını, davacının davalı bankadan ilgili evraklar ile yürütülen soruşturma ve dava dosyalarının bildirilmesini istediğini, bir adet ceza dava dosyasının varlığı bildirilmesine, diğer bilgilerin daha sonra verileceğinin ifade edilmesine rağmen müşteri sırrı olduğu gerekçesiyle bu hususta davacıya bildirimde bulunulmadığını, böylece davacının hakkındaki dosya ve mahkumiyet kararlarından kolluk güçlerince evinden alınınca ya da ceza evine konulunca haberdar olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 55.000 TL tazminatın davalı bankanın çek defterini verdiği tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; ıslah dilekçesiyle toplam talebini 73.588,34 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, zamanaşımı def’inde bulunmuş, davanın ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğini, mahkemenin yetkili olmadığını, davalı bankanın işlemlerinin usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre; davalı bankanın gereken dikkat ve özeni göstermemesi nedeniyle dava dışı … Gıda San. Tic. Ltd. Şti.’nin yapmış olduğu dolandırıcılık işleminin gerçekleşmesine sebep olunduğu, davalının sahte imza ile düzenlenen karşılıksız çekler nedeniyle bilgi talep eden davacıya gereken duyarlılığı göstermediği, özellikle çek karnesinin verilişinde vekalete uygun olmayan ve vekalet tarihinden önce düzenlenmiş imza sirkülerinin fotokopisi ile okunamayan ehliyet fotokopisi alınarak işlem yapıldığı, verilen çek karnelerine ait çek alındı belgelerinde kime verildiğinin açıklanamadığı, bu suretle davalı bankanın davacının maddi ve manevi zararından sorumlu olduğu gerekçesiyle; maddi tazminat talebi yönünden açılan ve ıslah edilen davanın kabulü ile 23.588,34 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, manevi tazminat talebi yönünden açılan davanın kısmen kabulü ile 6.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki (2) ve (3) numaralı bentlerin kapsamı dışında kalan, davalı vekilinin ise aşağıdaki (4) numaralı bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Dava, davalı bankanın dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışları nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir.
Olay ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin özel durumları göz önünde tutarak hükmedeceği manevi tazminat miktarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Somut olayda, davalı bankanın gereken dikkat ve özeni göstermemesi nedeniyle davacıya ait ikametgah ve sürücü belgesi fotokopileri kullanılarak düzenlenen sahte belgelere istinaden dava dışı … Gıda San. Tic. Ltd. Şti.’ne davalı tarafça çek karnesi verildiği, usulsüz verilen çek karnesinden keşide edilen karşılıksız çekler nedeniyle davacının ceza davalarına maruz kalarak, ceza evine alındığı, sahte imza ile düzenlenen karşılıksız çekler nedeniyle bilgi talep eden davacıya davalı bankaca açıklamada bulunulmadığı, böylece davacının zarar gördüğü bildirilmiş, mahkemece yazılı gerekçelerle davacı lehine 6.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Bu haliyle, davacı lehine hükmedilen manevi tazminat, davacının olaydan etkileniş derecesine, olay tarihindeki paranın alım gücüne ve somut olayın özelliklerine uygun düşmemekte ve az olup, mahkemece, davacı lehine adalete uygun, makul bir miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
3- Dava ve ıslah dilekçeleriyle, uğranılan maddi ve manevi zararların davalı bankanın çek defterini verdiği tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istenmiş olup, davalının haksız fiiline dayanıldığından hükmedilen maddi ve manevi tazminata haksız fiil tarihinden itibaren temerrüt faizi işletilmesine karar verilmesi gerekirken, hükmedilen tazminatların dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi yerinde görülmemiş, kararın temyiz eden davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
4- Davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; davada ıslah ile arttırılan kısım yönünden davalı vekilince zamanaşımı def’inde bulunulmuş olup, mahkemece bu konuda bir değerlendirme yapılmamış ve bir karar verilmemiş olması doğru olmamış, kararın bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) ve (3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına, (4) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.480,00 duruşma vekalet ücretinin her bir yandan alınarak yekdiğerin verilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 19.04.2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(M)
K A R Ş I O Y
Dava, haksız fiil nedeniyle maddi ve manevi tazminatın tahsili istemine ilişkin olup mahkemece, davacının yargılandığı altı adet ceza davası nedeniyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan toplam 2.700 TL vekalet ücreti, davaların takibi nedeniyle davacının 2007, 2008, 2009 yıllarında çalışamadığı günler nedeniyle 19.888 TL mahrum kalınan kazanç ve davaların takibi esnasında yolculuk, konaklama gibi giderler için yapılan masraflar nedeniyle 1.000 TL maktu gider ki ceman 23.588,34 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
HMK’nın 323 maddesinin (g) bendinde vekil ile takip edilmeyen davalarda tarafların hazır bulundukları günlere ait gündelik seyahat ve konaklama giderlerine karşılık hakimin takdir edeceği miktar; vekili bulunduğu halde mahkemece bizzat dinlenmek isticvap olunmak veya yemin etmek üzere çağrılan taraf için takdir edilecek gündelik, yol ve konaklama giderleri; (ğ) bendinde ise vekil ile takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekalet ücreti yargılama giderleri olarak sayılmıştır.
Somut olayda davacı davalının haksız eylemi nedeniyle aleyhine birçok ceza davası açıldığını bu ceza davalarının takibi nedeniyle toplam 12.000 TL vekalet ücreti ödediğini iddia etmiş, daha fazla ödeme yaptığını ispatlayamaması nedeniyle mahkemece 6 dava için toplam 2.700 TL vekalet ücretine hükmedilmiştir. Davacının aşamalardaki beyanlarına göre aleyhine açılan bu davalardan infaz aşamasında haberdar olmuş ve bu davaları avukat vasıtasıyla takip ettirerek yeniden yargılama isteminde bulunmuş ve sonrasında bu davalar beraat hükmü ile sonuçlanmıştır. Davaların tamamı vekil marifetiyle takip edildiği halde davacının ayrıca davalar nedeniyle çalışamadığını iddia ederek kazanç kaybı talep etmesi nedeniyle SGK dan davacının çalıştığı günleri gösterir kayıtlar getirtilmiş ve 2007, 2008, 2009 yıllarında bu kayıtlara göre çalışmadı şeklinde görünen tüm günler nedeniyle (2007 yılında 184 gün, 2008 yılında 265 gün, 2009 yılında 61 gün) kazanç kaybı hesaplanmış ve hüküm altına alınmıştır. Oysa ceza davaları nedeniyle davacı sadece 15.12.2007 – 10.01.2008 tarihleri arasında toplam 25 gün tutuklu kalmış olup sırf açılan ceza davalarının takibi nedeniyle çalışamadığına dair hiçbir delil ibraz etmemiştir. Her ne kadar hayatın olağan akışıda delil olarak kabul edilebilir ise de davacının, tamamı 2006 ve 2007 yıllarında mahkumiyetle sonuçlanıp yeniden yargılama talebi üzerine beraatle sonuçlanan davalar nedeniyle bu kadar uzun süre çalışamadığını kabul etmek hayatın olağan akışına da uygun bulunmamaktadır. Bu durumda, tutuklu kaldığı süre haricinde davalının haksız fiili ile davacının iddia ettiği zararı arasında uygun illiyet bağı bulunduğu ispatlanamamıştır. Mahkemece alınan ilk bilirkişi raporunda da davacının sadece tutuklu kaldığı süre nedeniyle tazminat talep edebileceği kabul edilmişken son raporda 3 yılda SGK’ya göre çalışmadı şeklinde görünen tüm günler nedeniyle kazanç kaybı hesabı yapılması ve bu miktarın mahkemece hüküm altına alınması davaların vekil marifetiyle takip edildiği de gözönüne alındığında doğru olmamıştır.
Bu nedenle, Dairemiz bozma ilamında ki bozma sebeplerine ilaveten bu gerekçeyle de mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılamıyorum.