Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2016/5158 E. 2017/5297 K. 12.10.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/5158
KARAR NO : 2017/5297
KARAR TARİHİ : 12.10.2017

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada … 9. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 13/10/2015 tarih ve 2013/114-2015/389 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 12/09/2017 günü hazır bulunan asıl ve birleşen davacı vekili Av. … ile asıl ve birleşen davada davalılar vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Asıl davada davacı vekili, davalıların donatanı ve kaptanı bulundukları 4365 ton ağır fuel oil yüklü tankerin 29/12/1999 tarihinde … açıklarında fırtına nedeniyle ikiye ayrılarak bir kısmının dibe oturduğunu, tankerdeki bir kısım yakıtın denize yayıldığını, lodosun etkisiyle 5-6 km.’lik alana yayılarak deniz yüzeyinde kalın tabaka oluşturduğunu, bir kısmının deniz dibine çöktüğünü, zamanla buharlaşma ve çözülme yolu ile çevre kirliliği yarattığını ileri sürerek, şimdilik 690.000,00 TL çevre zararının olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiş; birleşen davada ise bakiye zarar olan 4.878.000,00 USD’nin olay tarihi olan 29/12/1999 tarihinden itibaren hesaplanacak döviz hesaplarına uygulanan en yüksek faiziyle birlikte fiili ödeme tarihindeki karşılığı Türk Lirasının davalılardan tahsilini istemiştir.
Asıl ve birleşen davada davalılar vekili, birleşen davaya yönelik zamanaşımı def’inde bulunmuş, davacının uğradığı zararın ve bundan doğan aktif dava ehliyetinin bulunmadığını, üzerine düşen yükümlülükleri yerine getiren müvekkillerinin sorumluluğunun olmadığını savunarak, asıl ve birleşen davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, Dairemiz bozma ilamına uyularak, dosya kapsamına göre; asıl davanın kabulüne, 690.000,00 TL tazminatın olay tarihi olan 29/12/1999 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline, birleşen davanın kısmen kabulüne, 720.247,70 USD tazminatın olay tarihi olan 29/12/1999 tarihinden itibaren Amerikan Doları cinsinden açılacak bir yıllık mevduat hesabına devlet bankalarınca ödenen en yüksek faiz oranı uygulanmak suretiyle fiili ödeme günündeki Türk Lirası karşılığının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, taraf vekillerinin aşağıdaki bentler dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, çevre zararının tahsili istemine ilişkin olup, olayın 29/12/1999 tarihinde gerçekleştiği nazara alındığında zamanaşımı süresinin tayininde 818 sayılı Borçlar Kanununun 60. maddesinin uygulanması gerekmektedir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 60. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup; bunlar, bir yıllık, subjektif ve nisbi nitelikte kısa zamanaşımı süresi; on yıllık, objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanaşımı süresi ile olağanüstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir. İlgili madde hükmüne göre tazminat talebi, zarar görenin, zararı ve tazmin yükümlüsü kişiyi öğrendiği tarihten itibaren bir yıl sonra zamanaşımına uğrar. Zararın öğrenilmesinden amaç, zararın varlık ve mahiyetini, unsurlarını, kapsamını öğrenmektir. Zarar veya zarar verici fiil devam ettiği sürece, zarar görenin zararı öğrenmesi mümkün değildir. 818 sayılı Borçlar Kanununun 60/I maddesinde bir yıllık süre yanında on yıllık mutlak bir süre de tanınmış, tazminat davasının, zarar verici fiil veya olayın vukuundan itibaren her halde 10 yıl sonra zamanaşımına uğrayacağı düzenlenmiştir. Aynı Kanunun 60/II. göre de tazminat davası, Ceza Kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngördüğü suç teşkil eden bir fiilden doğuyorsa, tazminat davasına da ceza zamanaşımı süresi uygulanır. Burada sözkonusu olan “dava zamanaşımı” olup, “ceza veya infaz zamanaşımı” değildir. Ceza zamanaşımı süresi, hem bir yıllık zamanaşımı, hem de on yıllık zamanaşımı süresi yönünden uygulanır. (Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, …, 1998, s. 823-828.)
Somut olayda gemi kazasının 29/12/1999 tarihinde gerçekleştiği, birleşen davanın 29/12/2009 tarihinde açıldığı anlaşılmakta olup, dava 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde ikame edilmiştir. Ancak, olayın akabinde tazmin yükümlüsü davalılar ve zararın varlığı, mahiyeti, unsurları ve kapsamı öğrenilmiş, 23/06/2000 tarihinde asıl dava açılmıştır. Olayda zarar veya zarar verici fiilin devam ettiği söylenemez. Dolayısıyla, birleşen davanın 818 sayılı Borçlar Kanununun 60. maddesinde düzenlenen 1 yıllık sürede açılmadığı tespit edilmiştir. Davalıların eylemi 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 383. maddesi uyarınca suç teşkil etmekte olup, zamanaşımı süresi de 102/4. maddeye göre 5 yıldır. Birleşen davanın 5 yıllık ceza zamanaşımı süresi içerisinde de açılmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, mahkemece birleşen davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, çevresel zararın devam ettiği, devam edegelen zarardan dolayı asıl dosyadaki bilirkişi raporunun davacıya tebliğ edilip zarar miktarının öğrenildiği tarihten itibaren süresinde açıldığı kabul edilerek birleşen dava yönünden davalıların zamanaşımı def’inin reddi ile esasının incelenerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle asıl ve birleşen davada davalılar yararına bozulması gerekmiştir.
3- Asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; kabule göre, hükmedilen tazminatların nasıl hesaplandığı yönünde mahkeme gerekçesinde bir açıklamaya yer verilmemekle birlikte dosya kapağında bulunan ve hükümde yer verilen miktarlara ulaşılan hesap tablosuna göre, … Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından eldeki dosyanın davalıları aleyhine açılan kurtarma masrafları, temizlik, yol bakım ve onarım masrafları, ambulans ve itfaiye görevlendirilmesi nedeniyle personel gideri ve bir kısım çevre zararlarının tahsili talebiyle açılan ve … 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/196 Esas sayılı dosyasıyla görülen davada istenen 84.778,20 TL’nin belirlenen toplam zarardan düşüldüğü anlaşılmaktadır. Oysa ki, adı geçen davada mahkemece verilen 12/07/2012 tarihli kararda davanın kısmen kabulüne, 28.750,84 TL’nin faiziyle birlikte tahsiline karar verilmiş olup, gerekçesi açıklanmaksızın ve hesaplamanın nasıl yapıldığı belirtilmeksizin toplam zarardan fazla indirim yapılarak eksik tahsil hükmü kurulması yerinde görülmemiş, hükmün asıl ve birleşen davada davacı yararına bozulması gerekmiştir.
4- Bozma sebep ve şekline göre, taraf vekillerinin vekalet ücretine ve uygulanan kura ilişkin temyiz itirazları ile birleşen davada yabancı para birimiyle tahsil hükmü kurulmasının doğru olmadığına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle asıl ve birleşen davada davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün asıl ve birleşen davada davalılar yararına, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün asıl ve birleşen davada davacı yararına BOZULMASINA, (4) numaralı bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin vekalet ücretine ve uygulanan kura ilişkin temyiz itirazları ile birleşen davada yabancı para birimiyle tahsil hükmü kurulmasının doğru olmadığına yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, takdir olunan 1.480 TL duruşma vekalet ücretinin taraflardan alınıp yekdiğerine verilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz eden davalılara iadesine, 12/10/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.