Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2016/14574 E. 2018/7477 K. 29.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/14574
KARAR NO : 2018/7477
KARAR TARİHİ : 29.11.2018

MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

Taraflar arasında görülen davada … . Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 15/04/2015 tarih ve 2014/685-2015/297 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı … vekili tarafından istenmiş olduğu anlaşılmakla, duruşma için belirlenen 27/11/2018 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davalılardan … vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, TSMF’nin 13/02/2004 tarihli 13 sayılı, 09/02/2014 tarihli 51 sayılı kararları ile … grubuna ait şirketlerin ortaklarının temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimine … tarafından el konulduğunu, davacı …nin de … tarafından yönetim ve denetimine el konulan 74 adet medya grubu şirketinden bir tanesi
olduğunu, fon kurulu tarfından göreve getirilen yeni medya grubu yönetimince söz konusu grup şirketlerinin muhasebe kayıtlarının incelemeye alındığını, el koyma sonrasında kasada olması gereken nakit ve çek tutarları ile mevcutlar arasında fahiş farklar bulunduğunun tespit edildiğini, bu durumun şirket kasasına ödenmemiş olmakla birlikte fiktif olarak ödenmiş görünen apel tahsilatlarından kaynaklandığını, davalıların bir kısmının figüran ortak, bir kısmının hakim ortak konumunda bulunduklarını, diğer davalıların da değişik kademelerde yönetici ve denetici sıfatlarının olduğunu, davalıların el ve iş birliği içinde bulunduklarını, muvazaalı ve organize hareket ederek bu zararı meydana getirdiklerini ileri sürerek ve ıslah isteminde bulunarak, 296.500.00 TL’nin faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Bir kısım davalılar ve vekilleri, zamanaşımı def’inde bulunmuş, davalıların sorumluluklarının bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacının iddia ettiği gibi apel ödemelerinin fiktif yapılmasından kaynaklı bir zararın bulunmadığı, el koyma tarihi itibariyle yapılmış bir devir teslim tutanağının olmaması ayırca sayım tutanağının bulunmaması nedenleriyle açığın tam olarak kim tarafından ve ne zaman yapıldığının belirlenmesinin de mümkün olmadığı, el koyma tarihi itibariyle zararın varlığının tespit edilmemesi ve buna bağlı olarak da davalıların sorumluluğundan söz edilemeyeceği gerekçesiyle, davalı …’ın ölü olduğu anlaşılmakla ölü kişi aleyhine dava açılamayacağından bu davalı yönünden davanın reddine, davalılar …, … , …, … , …, … , … , … , …, … , …, … haklarında açılan davanın HMK’nın 150. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, diğer davalılar aleyhine açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı … vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı … vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı … vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, takdir olunan 1.630,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı …’a verilmesine, davacıdan harç alınmasına yer olmadığına, 29/11/2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞIOY
Dava, fiilen ödenmediği halde kayıtlarda ödenmiş gibi gösterilen sermaye borçlarının davalılardan tahsili istemine ilişkindir.
Davacı, fiilen ödenmeyen apel ödemelerini fiktif olarak ödenmiş gibi göstermiş olmaları nedeni ile oluşan şirket zararından davalıların sorumlu olduklarını iddia etmiştir. Davacı şirket bir anonim şirket olup, …’nun 269. maddesi uyarınca borçlarından dolayı yalnız mamelekiyle sorumlu bulunup, ortakların sorumluluğu ise taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile sınırlıdır. Yine anılan Kanun’un 140. maddesinde her ortağın usulüne uygun tanzim ve imza edilmiş şirket mukavelesiyle koymayı taahhüt ettiği sermayeden dolayı şirkete karşı borçlu olduğu düzenlenmiştir. Anılan maddeler ile ortakların sermaye borçlarını yerine getirme
zorunluluğuna ve sermaye borçlarının ortaklardan tahsili usulüne ilişkin olarak çeşitli maddelerdeki (…’nun 405 ve devamı maddeleri gibi) düzenlemeler göz önüne alındığında ortaklar şirkete karşı sermaye borcunu ödemekle yükümlü olup, bu yükümlülüklerine uymamaları halinde şirkete tazminat isteme hakkı da tanınmıştır. Borçlarından dolayı üçüncü kişilere karşı olan sorumluluğu malvarlığı ile sınırlı bulunan anonim şirketlerin bu nedenle de sermayelerinin 3. kişiler için bir teminat ve şirketin mali gücünün ölçüsü yönünden de önemli bir gösterge niteliğinde olması nedeniyle şirket sermayesinin ödenmiş olması 3. kişilerin haklarını da etkileyen bir husustur. Öte yandan, bir şirketin devamını sürdürebilmesi ve ticari faaliyette bulunabilmesi için paraya ihtiyacı olduğundan ortakların şirkete karşı olan sermaye borçlarını yerine getirmemelerinin şirketi mutlak şekilde zarara uğrattığının kabulü gerekir. Bu itibarla, ortaklar yönünden şirkete karşı sermaye borcunu ödeme yükümlülüğü mevcut olduğu gibi bu tutarların tahsil edilmemesine rağmen tahsil edilmiş gibi gösterilmesinden dolayı kusursuz olduklarını kanıtlayamamaları halinde yönetim ve denetim kurulu üyeleri de bundan dolayı sorumlu bulunmaktadır. Başka bir deyişle, apel borçları tahsil edilmediği halde tahsil edilmiş gibi gösterilmiş olması veya geç tahsil edilmesi davacı şirket için bir zarardır. Davalılar arasında gösterilen şirket çalışanları ise şirket ortaklarının ödemekle, yönetim ve denetim kurulu üyelerinin de tahsilini sağlamakla yükümlü oldukları sermaye borçlarının yasaya aykırı şekilde kayıtlara geçirilmesinden dolayı haksız eylem hükümleri uyarınca sorumlu olduklarından meydana gelen olayda kusurlu olmaları halinde sorumlu tutulmaları mümkündür.Davalılar arasında gösterilen şirket ortağı olarak resmi kayıtlarda görünmemelerine rağmen şirketi fiilen yönettiği iddia edilen kişiler yönünden de davacının bu husustaki iddialarının incelenerek bu kişilerin ortak olmamalarına rağmen şirketi fiilen yönettiklerinin tespiti halinde bunların da somut olayla ilgili olarak haksız eylem hükümleri uyarınca sorumlu olup olmadıklarının tartışılması gerekmektedir.
O halde mahkemece, apel ödemelerinin yapıldığının ispatı yükünün davalılarda olduğu gözönüne alınarak, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, davacının ortak, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, ortak olmamalarına rağmen şirketi fiilen yönetenler ve şirket çalışanları olan davalılara yönelik iddialarının yukarıda açıklanan yasal hükümler uyarınca incelenerek davalıların meydana gelen zarardaki sorumluluklarının tayin ve tespiti ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir (11. HD. 12.04.2012- E.831/K 5961, 21.11.2013- E. 2012/4050/K. 2013/21038).
Tüm bu nedenlerle çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.