Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2016/13910 E. 2018/7211 K. 20.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/13910
KARAR NO : 2018/7211
KARAR TARİHİ : 20.11.2018

MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

Taraflar arasında görülen davada … 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 16/04/2015 tarih ve 2014/1503-2015/302 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olduğu anlaşılmakla, duruşma için belirlenen 20.11.2018 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davalı vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, şirket müdürü … 3 yıllık görev süresinin dolmasına rağmen 09.03.2012 tarihli ortaklar kurulu toplantısı davetini müvekkiline gönderdiğini, çağrı usulüne uygun yapılmadığından bu toplantıda alınan kararların yok hükmünde olduğunu, aynı toplantıda bilanço ve gelir tablosunun sunulmadan onaylandığını, gönderilen gündeme de bilanço ve gelir tablosunun eklenmediğini, şirket hesaplarının müvekkilinden gizlendiğini, şirketin büyük ortak da olan müdür tarafından keyfi idare edildiğini, hesaplarla ilgili bilgi verilmeden zarar telafi fonuna tahsis yapılmasının hukuken mümkün olmadığını, şirket müdürünün kendi ibrasına dair kararda oy kullandığını, mali durum ile ilgili bilgi verilmeden, tasfiyeye ilişkin bir bilanço hazırlanmadan tasfiye kararı alındığını, müdürün kendi oyuyla tasfiye memuru olarak atandığını, kararlara müvekkilinin muhalif kaldığını ileri sürerek, 09.03.2012 tarihli ortaklar kurulu toplantısında alınan 3, 4, 5 ve 7 sayılı kararların iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının asgari sayıyı tamamlamak için ortak edildiğini, … müdür seçildiği ortaklar kurulu kararının 03.03.2009 tarihinde tescil edilip 09.03.2009 tarihinde ilan edildiğini, bu nedenle çağrının müdürlük süresi içinde yapıldığını, mevcut müdürün yeni müdür seçilene kadar ortaklar kurulunu toplantıya çağırma hakkının bulunduğunu, davetin usulüne uygun olduğu gibi 2 ortaklı şirkette tüm ortakların dava konusu toplantıya katıldığını, 2008-2009-2010-2011 yıllarına ait bilanço ve gelir tablolarının oylamaya sunulduğunu, defter ve belgelerin her zaman davacının incelenmesine hazır tutulduğunu, çoğunluk hisse sahibi olan şirket müdürünün kendi ibrasına katılamamasının azınlığın çoğunluğa tahakkümü anlamına geleceğini, hiç bir faaliyeti bulunmayan şirketin tasfiyesine karşı çıkılmasında hukuki menfaatin bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, ortağın müdür sıfatıyla oylamaya katılması ve kendini ibra etmesinin … 537/son uyarınca mümkün olmaması nedeniyle ibraya ilişkin 5 nolu karar ile tasfiyeye ilişkin olarak da … 549. m. göre yazılı mukavelede aksine hüküm bulunmaması durumunda esas sermayenin 3/4 ünü teşkil eden bir çoğunluğun tasfiyeye ilişkin karar verebileceği, iki ortaklı olan davalı şirketin tasfiyesine tek bir ortağın karar verdiği, bu durumda diğer ortağın muhalefet etmiş
olması nedeniyle yasanın aradığı çoğunluğun bulunduğundan söz edilemeyeceğinden 7 nolu kararın da iptali gerektiği, diğer red gerekçelerinin ise yerinde olduğu gerekçesiyle, ortaklar kurulunun 5 ve 7 nolu kararlarının iptaline, diğer taleplerin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Her ne kadar mahkemece 21.04.2015 tarihinde, Dairemiz bozma ilamına uyulup, ilama göre karar verildiğinden kısa kararda sehven yazılmayan dava konusu ortaklar kurulu toplantısında alınan 7 no’lu kararın da iptal edilmesine karar verildiğinin sabit olduğu, bu hususun HMK’nın 304/1 maddesi uyarınca açık yazım hatası niteliğinde olup, infazda tereddüt oluşmaması açısından re’sen düzeltildiğinden bahisle tashih kararı verildiği anlaşılmakla, 6100 sayılı HMK’nın 304/1 maddesinde düzenlenen ”Hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir. Hüküm tebliğ edilmişse hâkim, tarafları dinlemeden hatayı düzeltemez. Davet üzerine taraflar gelmezse, dosya üzerinde inceleme yapılarak karar verilebilir. ” hükmü karşısında, somut olayda maddi hata kapsamında değerlendirilebilecek bir durum söz konusu olmadığından ” Maddi Hatanın Düzeltilmesine İlişkin Şerh” başlıklı tashih kararının bozularak kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
2-Esas hükmün temyiz incelemesine gelince dava, davalı şirketin 09.03.2012 tarihli ortaklar kurulu toplantısında alınan kararların iptali istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda özetlendiği şekilde karar verilmiştir.
Ancak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK’un 382 ve devamı maddelerinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 294 vd. maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi, verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.
Somut olayda mahkemece, gerekçede ”dava konusu ortaklar kurulunun 5 ve 7 no’lu kararlarının iptaline, diğer taleplerin reddine” karar verildiği belirtilmesine rağmen, hüküm fıkrasında “ davanın kısmen kabulü ile, davalı şirketin 9/3/2012 tarihli ortaklar kurulu toplantısında alınan 5 no’lu kararın iptaline, yerinde görülmeyen sair istemlerin reddine” ifadesine yer verilmek suretiyle, gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratır ve infazda tereddüt oluşturur şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın re’sen bozulması gerekmiştir.
3- Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin esas hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile tashih kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, kararın re’sen BOZULMASINA, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, takdir olunan 1.630,00 TL duruşma vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 20/11/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.