Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2016/12273 E. 2018/6053 K. 04.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/12273
KARAR NO : 2018/6053
KARAR TARİHİ : 04.10.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

Taraflar arasında görülen davada … 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 26/02/2015 gün ve 2014/432-2015/85 sayılı kararı bozan Daire’nin 18/04/2016 gün ve 2015/13158-2016/4257 sayılı kararı aleyhinde davalı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı vekili, dava dışı … isimli şahsın müvekkili Banka ile 05.08.2010 tarihinde 74.500,00 TL limitli Genel Tarımsal Krediler Sözleşmesi akdettiğini, bu krediye davalı … ile dava dışı şahısların kefil olduğunu, davalının, sözleşmeye, noterde düzenlenen vekaletname ile vekil tayin edilen babası dava dışı … vasıtasıyla müştereken ve müteselsilen borçlu sıfatıyla imza attığını, borcun ödenmemesi üzerine borçlu ve kefiller hakkında alınan ihtiyati haciz kararının uygulanması için icra takibi başlatıldığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu, müvekkilinin 15.08.2014 tarihi itibariyle davalıdan 59.616,00 TL ana para 1.554,80 TL masraf alacağının olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla diğer borçlulara tahsilde tekerrür olmamak üzere, müvekkilinin 15.08.2014 tarihi itibariyle 59.616,00 TL ana para, 1.554,80 TL masraf alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Dairemizce bozulmuştur.
Bu kez davalı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davalı vekilinin HUMK 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirini ihtiva etmeyen karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin karar düzeltme isteğinin HUMK 442. maddesi gereğince REDDİNE, aşağıda yazılı bakiye 14,00 TL karar düzeltme harcının ve 3506 sayılı Yasa ile değiştirilen HUMK 442/3. maddesi hükmü uyarınca takdiren 314,79 TL para cezasının karar düzeltilmesini isteyen davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydedilmesine, 04/10/2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, kredi sözleşmesine kefaletten kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Dosya kapsamı uyarınca, dava konusu kredi sözleşmesinde kefil olarak gösterilen davalının imzasının bulunmadığı, sözleşmede davalının adının hizasında mevcut imzanın davacıya ait olmadığı, imza sahibi olduğu anlaşılan … ’ın da davalının ticari işletmesini temsilen yahut davalıya vekaleten sözleşmeyi imzaladığına ilişkin bir işaret bulunmamaktadır. Bu nedenle, Dairemiz çoğunluğunun kanaatinin aksine, yerel mahkemenin bu yöne işaretle davanın reddine karar vermiş olmasında yasaya bir aykırılık bulunmamaktadır.
Öte yandan, bir an için dava dışı … ’ın davalıya vekaleten sözleşmeyi imzaladığının kabulü halinde dahi Daire çoğunluğunun kanaatine katılmanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Şöyle ki, konuya ilişkin ve somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 388. maddesinin 1. fıkrası, aynen “Vekalet akdinin şümulü mukavele ile sarahaten tesbit edilmemiş ise, taalluk eylediği işin mahiyetine göre tayin edilir.” hükmünü haizdir. Bu hükümden anlaşılması gereken vekaletin şumulünün sözleşme ile açıklıkla tespit edilmiş olması halinde kapsamının sözleşmeye göre belirlenmesi gerektiğidir. Anılan yasal düzenleme ışığında somut olaya bakıldığında, davalı ile dava dışı vekil arasında vekalet akdine ilişkin düzenlenmiş yazılı bir sözleşme bulunmamaktadır. Şu halde, anılan kişiler arasındaki sözlü vekalet akdinin kapsamının dosyada mevcut 22.7.2008 tarihli vekaletnameye göre belirlenmesi gerektiği açıktır. Genel hatlarıyla vekil edilene, davalıyı temsilen birtakım iş ve işlemleri yapma yetkisi tanıyan söz konusu vekaletnamede, davalının üçüncü kişilerin borçlarına kefalette bulunma yetkisi verilmediği ortadadır. Davalının, yetkisi olmayan vekilin yapmış olduğu bu işlemlere icazetinin bulunduğu davacı yanca ispat edilememiştir. Bu durumda, Dairemizin bozma kararının gerekçesine yansıdığı üzere, vekaletname ile belirlenen kapsamın, yorum yoluyla genişletilmek ve vekil edenin dışında kalan kişilerin borcuna kefalette bulunmak konusunda bir yetkiyi de içerdiğini kabul etmek kanımca mümkün değildir.
Keza, dava dışı … ’ın 818 sayılı BK’nın 449. maddesi anlamında ticari mümessil olduğunun kabulü halinde dahi sonuç değişmeyecektir. Ticari mümessil, aynı kanunun 450. maddesi uyarınca, “hüsnüniyet sahibi kişilere karşı” müessese sahibinin namına müessesenin gayesine dahil olan bilumum tasarrufları yapmak salahiyetini haiz sayılır ise de, kefalette bulunmanın ticari işletmenin gayesine dahil bir tasarruf işlemi olarak kabulü mümkün olmadığı gibi bu yönde bir taahhüt işlemi yapma yetkisi bulunmayan vekaletnameyi, bizzat delilleri arasında ibraz eden davacı bankanın bu durumu bilmediği ileri sürülemeyeceğinden, … ’ın bu cihette dahi davalıyı borç altına sokmasının mümkün bulunmadığı açıktır.
Tüm bu nedenlerle, karar düzeltme isteminin reddi gerektiği görüşünde olduğumdan, Dairemizin muhterem çoğunluğunun aksi yöndeki kararına katılamıyorum. KARŞI OY
Davacı banka ile dava dışı kişi arasında imzalanan Genel Tarımsal Kredi Sözleşmesini, davalının vekilinin, doğrudan temsil olunanın adını kullanarak, vekil olduğunu belirtmeksizin müşterek ve müteselsil borçlu sıfatıyla imzaladığı dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır.
Sorun, davalının sözleşmeye kefil olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
TBK m. 547’de sadece ticari işletmelerin ticari temsilci atayabileceği düzenlenmiştir. Esnaf işletmesi ticari temsilci atayamaz. Esnafın temsili basit temsildir. Ticar temsil yetkisi genel temsil yetkisinden daha geniştir. Ticari işletmede çok geniş yetkiler içeren vekaletname ile yetkilendirilen kişi de ticari temsilci sayılır ve ticari temsilcinin yapacağı tüm işlemleri ticari işletme adına yapabilir ve bu işlemler işletmeyi bağlar.
Davalıyı ticari işletme sahibi ve dolayısı ile temsilcininde ticari temsilci kabul edilmediği taktirde, davalının vermiş olduğu vekaletin kapsamını belirlerken, temsilciye verilen işin yerine getirilmesi için ne gibi işlemler yapmasının zorunlu olduğu göz önüne alınır (TBK m. 504/2).
Bu durum karşısında somut olaya gelindiğinde, öncelikle davalının esnaf mı, tacir mi (ticari işletme sahibi mi) olduğunun saptanması, sonra vekaletname değerlendirilerek vekilin ticari temsici mi, yoksa basit temsilcimi olduğunun belirlenmesi ve sonucuna göre, ticari temsilci ise davalının kefil olduğunun kabulü, ticari temsilci değil basit temsilci olduğunun kabulü halinde ise davalının vekaletname içeriğine göre vekilince kefil yapılamayacağının kabulü gerekir. Tüm bu nedenlerle, bu hususları değerlendirme olanağını ortadan kaldıran çoğunluğun karar düzeltme isteminin reddi görüşüne katılamıyorum.