Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2016/11445 E. 2017/4429 K. 18.09.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/11445
KARAR NO : 2017/4429
KARAR TARİHİ : 18.09.2017

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada … 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 21/06/2016 tarih ve 2016/55-2016/266 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; Federal Almanya Cumhuriyeti Frankfurt am Main Eyalet (Asliye Hukuk) Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin 21/10/2010 tarih ve 2-12 O 144/09 sayılı kararının ve masraf kararının kesinleştiğini ileri sürerek, bu kararın ve yargılama masraflarına dair kararın tenfizine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket vekili; savunma hakkının ihlali nedeniyle kararın tenfiz edilemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; yabancı mahkeme kararının davalılara daha önce iç hukukları gereğince posta yolu ile tebliğ edildiği, tebliğ tarihinden itibaren itiraz süresi içerisinde itiraz hakkının kullanılmadığı, sonradan Adalet Bakanlığı aracılığı ile yapılan ikinci tebliğ üzerine davalının karara itiraz ettiği, bunun üzerine ikinci tebliğin davalıya itiraz etme hususunda yeni bir hak tanımayacağı gerekçesiyle süresinde olmayan itirazın reddine karar verildiği, bu şekilde yabancı mahkeme kararının usulüne uygun bir şekilde kesinleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 2,20 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 18/09/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞIOY

5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 50. maddesi, yabancı mahkemelerce hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş bulunan kararların, verildiği devlet kanunları uyarınca kesinleşmiş ise tenfiz kararı verilebileceğini öngörmektedir. Bu çerçevede, anılan kanun hükmünün, yabancı ilamın kesinleşmesi için, ilamın verildiği devletin kanunlarına atıf yapmakta olduğu ve şekli anlamda bir kesinleşmeyi gerekli ve yeterli bulduğu açıktır. Şu halde, o devlet ülkesinde kanun yollarından da geçerek yahut bu hak ilgilisi tarafından kullanılmaksızın şeklen kesinleşmiş olduğu karar üzerine şerh edilen yabancı ilamların, aslında o yer kanunlarına aykırı olarak kesinleştirildiğinin öne sürülebilmesinin, bu durum aynı zamanda ilgilinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olmakla, 5718 sayılı Kanun’un 54/ç maddesine temas eden bir mahiyette olduğu kabul edilmek gerekir. Her ne kadar, 54/ç maddesinde de “o yer kanunları” ibaresine yer verilmiş ise de, savunma hakkının evrensel bir insan hakkı meselesi olması nedeniyle, 50. ve 54. maddelerde yer verilen bu ibarelerin birbirinden farklı anlamlar içerdiği ve farklı menfaatlere yöneldiği kabul olunmalı, 50. maddedeki düzenlemenin yukarıda da söz edildiği üzere şekli anlamda bir kesinliğe delalet ettiği, 54. maddedeki düzenlemenin ise savunma hakkının ihlali niteliğinde bir hal olup olmadığına dair daha derinlikli bir incelemeyi gerektirdiği dikkate alınmalıdır. Bu halde, söz konusu hususun tenfiz mahkemesince nazara alınması ve araştırılması, 54. madde hükmünde sınırlandırıldığı üzere, ancak, aleyhine tenfiz talep edilen tarafından Türk mahkemesinde bu hususun ileri sürülmesi koşuluna bağlıdır. Bu husus ileri sürülmemiş ise, tenfiz mahkemesince nazara alınmamalıdır.
Aksi halde, 50. maddedeki düzenlemenin şekli anlamda kesinlik dışında re’sen ve savunma hakkının ihlali mahiyetinde olup olmadığı hususu mahkemece araştırılacak olursa, bu durum, Dairemize yansıyan pek çok dava dosyasında görüldüğü üzere, Lahey Sözleşmesi’nin varlığına rağmen, kararın posta yolu ile yapılan tebligat ile Alman Kanunları mucibince kesinleştiği tespitinde bulunan Alman Temyiz Mahkemesi kararlarının yok sayılması anlamına geldiği gibi aynı zamanda o yer kanununa atıf yapan 5718 sayılı Kanun’un 50. maddesinin açık hükmünün de ihlali anlamına gelir ki, bu yaklaşımın pratik sonuçları itibariyle bir paradoksa yol açtığı da görülmelidir.
Dava dosyası içeriği uyarınca, davalı …’ın, 5718 sayılı Kanun’un 54/ç maddesine uygun düşen bir savunması bulunmadığı, diğer davalının bu yöndeki savunmasının ise mahkemece yukarıdaki açıklamalar ışığında herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmaksızın, sadece kararın kesinleşmediğinden bahisle, tenfiz engeline dayalı olarak davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Şu halde, yine yukarıdaki açıklama çerçevesinde, davalı … hakkındaki tenfiz isteminin reddi için gerektirici nedenler bulunmadığından anılan davalı hakkındaki yabancı ilamın tenfizine karar verilmek üzere, diğer davalı hakkındaki hükmün ise savunma hakkının kısıtlanıp kısıtlanmadığı yolunda bir değerlendirme yapılmak üzere bozulması gerektiği kanısında olduğumdan Daire çoğunluğunun kararın onanmasına ilişkin görüşüne katılamıyorum.