Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2015/7848 E. 2015/13777 K. 23.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/7848
KARAR NO : 2015/13777
KARAR TARİHİ : 23.12.2015

MAHKEMESİ : ..
TARİHİ : 15/05/2014
NUMARASI : 2011/529-2014/322
ASIL VE BİRLEŞEN
DAVADA DAVACI : S.. A..
VEKİLİ : Av. Ç.. B..

Taraflar arasında görülen davada Ankaraverilen 15/05/2014 tarih ve 2011/529-2014/322 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili ile davalı A.. K.. dışındaki davalıların vekilleri tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 15/12/2015 günü hazır bulunan asıl ve birleşen davada davacı vekili Av. Ç.. B.., asıl ve birleşen davada davalı asil A.. Ç.. ve vekili Av. Ö.. O.., birleşen davada davalı A.. T.. ve M.. L.. vekili Av. A.. K.., davalı N.. Ü.. ve davalı R.. Ç.. vekili Av. davalı B.. K.. vekili Av. davalı A.. K.. vekili Av. Zuhal Kaya dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili asıl davada, müvekkili bünyesinde bulunan ait hammadde, yarı mamul, mamul ve yedek parçalarının 27.05.2004 tarih ve 2004/45 sayılı kararı ile dava dışı satışının yapıldığını, satışa ilişkin sözleşmenin davalı tarafından davacı şirket genel müdürü sıfatıyla imza edildiğini, sözleşmeye temerrüt tarihinden itibaren faiz ödeneceğine dair herhangi bir hüküm konulmadığını, sonradan 01.02.2005 tarihinde ve geriye dönük olarak faiz kararlaştırıldığını, ancak bu kez kararlaştırılan faiz oranının yasa ile belirlenen faiz oranının altında kaldığını, bu nedenle belirtilen dönem ve müteakip dönemler için faiz farkından mütevellit oluşan zararın karşılığı 50.000 TL’nin davalının kusuru nedeniyle zararın ticari faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiş, 30/07/2012 havale tarihli ıslah dilekçesi ile, dava değerini 730.408,35 TL’ye yükseltmiştir.
Birleşen davada ise asıl davadaki iddialarını tekrarlayarak müvekkili kurum zararının bilirkişi raporu ile 1.414.927,44 TL olarak tespit edildiğini, bu miktar kurum zararından asıl dava davalısı A.. Ç.. yanında diğer davalıların da sorumlu olduğunu ileri sürerek tahsilde tekerrür olmamak üzere bu miktar paranın davalılardan müteselsilen yasal faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı A.. Ç.. vekili, öncelikle davanın 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, sözleşme hükümleri ve bu arada faiz ile ilgili hususların müvekkili tarafından salt kendi yetkisi ile belirlenmesinin mümkün olmadığını, yetkinin yönetim kurulunda olduğunu, yönetimin bu yetkisini devrettiğini veya yetkinin kaldırıldığına dair bir düzenleme bulunmadığını, sorumluluğun yönetim kurulunda olduğunu, müvekkilinin sebep olduğu herhangi bir zararın oluşmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davalı N.. Ü.. vekili, öncelikle zamanaşımı itirazında bulunmuş, esasa ilişkin olarak davanın reddini savunmuştur.
Birleşen davada davalı A.. T.. vekili, öncelikle davanın ticari dava mahiyetinde olduğunu beyanla görev itirazında bulunmuş, ayırca zamanaşımı süresinin dolduğunu, esasa ilişkin olarak da davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davalı B.. K.. vekili, öncelikle görev ve zamanaşımı itirazında bulunmuş, müvekkilinin yönetim kurulu üyesi olduğunu, davalı ‘nun kusurlu davranışından nedeniyle müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davalı M.. L.. vekili, öncelikle zamanaşımı süresinin dolduğunu, müvekkilinin yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle davalı ..’nun kusurundan sorumlu olamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davalı vekili, öncelikle davanın ticari dava mahiyetinde olduğunu beyanla görev itirazında bulunmuş, ayırca zamanaşımı süresinin dolduğunu, esasa ilişkin olarak, müvekkilinin yönetim kurulu üyesi olduğunu, bu nedenle davalı Genel Müdür Yardımcısı A.. Ç..’nun kusurundan dolayı müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davalı A.. K.. vekili, öncelikle zamanaşımı itirazında bulunmuş, ayrıca davanın Yönetim Kurulu kararıyla açılmaması nedeniyle davacının husumet ehliyeti bulunmadığını, esasa ilişkin olarak da davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, asıl dava davalısı A.. Ç.. hakkında yapılan ceza yargılaması neticesinde, adı geçen davalının davaya konu edilen olay sebebiyle “Görevi Kötüye Kullanma” eyleminin sabit görülerek hakkında mahkumiyet karar verildiği ve kararın Yargıtayca onaylanmak suretiyle kesinleştiği, 818 sayılı BK’nın 53. maddesi gereğince, ceza mahkemesince verilen mahkumiyet kararındaki fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağını saptayan maddi vakıa konusundaki kabulünün hukuk mahkemesini bağlayacağı, bu sebeple, davalının davacı kurumda genel müdür sıfatıyla görev yaptığı sırada, dava dışı ile yapmış olduğu sözleşmede temerrüt faizini kararlaştırmadığı, bu sebeple 1.414.927,44 TL davacı kurum zararına sebebiyet verdiği, ayrıca davalının sözleşmeyi 4 ay 21 gün süreyle nezdinde tutarak uygulanmasını geciktirdiği ve dava dışı firma lehine davrandığı, bu şekilde tahsilatın gecikmesinden doğan ve sözleşmedeki %1 oran itibariyle 162.368,55 TL zararın oluştuğu, davacı şirket zararının toplam 1.577.295,99 TL olduğu gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, birleşen dava yönünden ise, 818 sayılı BK’nın 60. maddesi gereği, haksız fiil nedeniyle tazminat talebiyle açılacak davada zamanaşımının, zarara ve faiiline ıttıla tarihinden itibaren 1 yıl ve her halde fiilin vukuundan itibaren 10 yıllık süreye tabi olduğu, eylemin aynı zamanda suç oluşturması durumunda uzamış (ceza) zamanaşımının uygulanacağı, dava konusu haksız fiilin 20.07.2005 tarihinde gerçekleştiği, ceza yargılamasının 21/06/2011 tarihinde mahkumiyet ile neticelenmiş olup, 02.04.2012 tarihinde kesinleştiği, davacı tarafça, mahkumiyet kararının kesinleştiği tarihten itibaren işbu davanın açıldığı 04/07/2013 tarihi itibariyle 1 yıllık sürenin dolduğu gerekçesiyle davalıların zamanaşımı defileri kabul edilerek birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili ile davalı A.. K.. dışındaki davalıların vekilleri temyiz etmiştir.
1- Birleşen dava, 6762 sayılı TTK’nın 309. maddesine dayalı şirket yönetim kurulu üyelerine karşı açılmış sorumluluk davası olup, esasen ticari dava niteliğinde bulunmasına karşın, dava asliye hukuk mahkemesinde açılmış ve sonrasında da asıl dava ile birleştirilerek yine asliye hukuk mahkemesince hükme bağlanmıştır. Ancak birleşen dava 04/07/2013 tarihinde açılmış olup, bu tarih itibariyle asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümünden çıkmış ve görev ilişkisine dönüşmüştür. Bu itibarla, TTK’dan kaynaklanan ve ticari dava niteliğinde bulunan somut uyuşmazlığa asliye ticaret mahkemesince bakılması gerekirken, mahkemece bu yön gözetilmeksizin hüküm kurulmuş olması doğru olmamış, birleşen davaya yönelik hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
2- Asıl davaya yönelik temyiz itirazlarına gelince; asıl dava şirketin eski yöneticisi aleyhine açılmış bulunan sorumluluk davası olup, yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dava TTK’nın 309. maddesi uyarınca açılmış bir sorumluluk davası olup, aynı madde uyarınca bu davalar 2 ve 5 yıllık zamanaşımı sürelerine tabidir. Somut olayda davalının sorumluluğuna yol açtığı kabul edilen sözleşmenin tarihi 01/02/2005’tir. Bu itibarla TTK’nın 309. maddesi uyarınca açılan bu davanın 5 yıllık zamanaşımı süresinin 01/02/2010 tarihinde dolduğu ve asıl davanın bu tarihten sonra 15/07/2011 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
TTK’nın 309. maddesinde, ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı süresi öngördüğü hallerde tazminat davalarında da bu zamanaşımı süresinin uygulanacağı hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm uyarınca da 765 sayılı TCK hükümlerine göre somut olaya ilişkin zamanaşımı süresi 5 yıldır. Yani TCK’da öngörülen zamanaşımı süresi de dava tarihi itibariyle dolmuştur.
Diğer taraftan ceza davası neticelenmeden açılmış bulunan hukuk davasında uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı da tabiidir. Esasen Dairemizin kararları da bu yöndedir. Ancak, ceza davası neticelenmeden açılmış bulunan hukuk davasında uzamış ceza zamanaşımının uygulanacak olmasının gerekçesi, açılmış bulunan ceza davasında ceza zamanaşımı süresi doluncaya kadar zarar görenin ceza davasına müdahale ederek şahsi hak talep etme yetkisinin bulunmasıdır. Somut olaya bakıldığında ise, suç teşkil eden tazminata konu eylemin 765 sayılı TCK döneminde gerçekleştiği, yargılama sırasında 5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe girdiği anlaşılmaktadır. 765 sayılı TCK’da şahsi hak talebinde bulunma imkanı olmasına rağmen 5237 sayılı TCK’da böyle bir düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle 5237 sayılı TCK yürürlüğe girdikten sonra şahsi hak talebinde bulunulamayacağından ceza davasının devam ettiği sürece ceza zamanaşımının uygulanması doğru değildir.
Bu itibarla mahkemece, bu hususlar gözönünde bulundurularak davalının zamanaşımı defi yönünden bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davalının zamanaşımı definin reddi ile kabul yönünde hüküm kurulması doğru görülmemiş asıl davaya ilişkin hükmün bu nedenle asıl dava davalısı yararına bozulması gerekmiştir.
3- Bozma sebep ve şekline göre, mümeyyiz taraf vekillerinin asıl ve birleşen davaya yönelik diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenle, mümeyyiz taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile birleşen davaya ilişkin hükmün yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle asıl dava davalısı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile asıl davaya ilişkin hükmün yukarıda yazılı nedenle asıl dava davalısı yararına BOZULMASINA, (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle mümeyyiz taraf vekillerinin asıl ve birleşen davaya yönelik diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, takdir olunan 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin asıl davada davacıdan alınarak asıl davada davalı A.. Ç..’na verilmesine, takdir olunan 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin birleşen dava davalılarından alınarak birleşen davada davacı Sümer Holding’e verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 23/12/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.