Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2015/7414 E. 2016/2444 K. 07.03.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/7414
KARAR NO : 2016/2444
KARAR TARİHİ : 07.03.2016

MAHKEMESİ : …. 1. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/11/2014
NUMARASI : 2010/116-2014/204

Taraflar arasında görülen davada …. 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 06.11.2014 tarih ve 2010/116-2014/204 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; müvekkili şirketin lisans hakkı çerçevesinde üretimini yaptığı yazılımların Türkiye’deki yasal temsilcisi, dağıtıcısı ve tek satıcısı olduğunu, davalının müvekkili şirketin dağıtımını ve satışını yaptığı “……. Professional” adlı yazılımın Office Premium 2008 sürümünün “…….” adlı yazılımın ise 8.5 sürümünün lisanssız olarak bilgisayarlara yükleyip kullanarak haksız kazanç elde ettiğinin tespit edildiğini ileri sürerek FSEK 68. maddesi gereği hesaplanacak tazminat tutarından şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminatın hükmedilmesini ayrıca, hükmedilecek olan miktara lisanssız yazılımın tespit edildiği tarihten en yüksek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; müvekkilinin lisanssız program kullanmak gibi bir kastının olmadığını, dava konusu yazılımların eğitim amaçlı bir projede kullanılan bilgisayar ile birlikte müvekkili şirkete teslim edilmiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre; davalı şirketin davacıya ait programları izinsiz olarak kullanıldığının tespit edildiği, programların satış bedelinin %10’u oranında yıllık kullanım bedeli olarak “…….Professional” yazılımı için 1.200,00 TL ve “…….” yazılımı için 1.100,00 TL’nın bedel olarak makul bulunduğu gerekçesiyle 2.300,00 TL’nin FSEK 68. maddesi gereğince 3 katı 6.900,00 TL’nin en yüksek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Hüküm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 186. maddesi uyarınca, tarafların tüm delilleri toplanıp inceledikten ve son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra, hakimin, aynı Kanun’un 298. maddesi uyarınca, kararı gerekçesi ile birlikte yazması ve hüküm sonucunu 297. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada HMK’nın 294/4. maddesi hükmüne dayanılarak, zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, HMK’nın 297. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara uygun biçimde gerekçeli kararın yazılması zorunludur. Esasen, kısa karar yazıp tefhim etmekle davadan el çekmiş olan hakimin, artık bu kararını değiştirmesine de yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması yargılamanın aleniyetine, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141. maddesi ile HMK’nın yukarıda değinilen emredici nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzenine ilişkin olup, gözetilmesi kanun ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksi düşünce ve uygulama yargının, yargıcın ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Somut olayda; kısa kararın (1) nolu bendinde “raporda belirtilen toplam 3.300 TL’nin FSEK 68. maddesi gereğince 3 katı 9.900 TL” olarak hüküm kurulmuş, gerekçeli kararda bu husus maddi hata olarak nitelenip “raporda belirtilen toplam 2.300 TL’nin FSEK 68. maddesi gereğince 3 katı 6.900 TL” olarak değiştirilerek hüküm kurulmuştur. Söz konusu yanlışlığın HMK’nın 304. ve 305. maddelerinde belirtildiği biçimde giderilmesi söz konusu olmayıp mahkemece sözü edilen maddelerdeki yönteme de uyulmamış olduğu açıktır. Ayrıca hükmün (1) nolu bendinde infazda tereddüt oluşturacak şekilde faiz başlangıcı hem dava tarihi hem temerrüt tarihi olarak belirlenerek hüküm kurulmuştur. Buna göre, yukarıda belirtilen hususlar uyarınca yazılı şekilde kısa karar ve gerekçeli karar arasında çelişkiye yol açılması ve infazda tereddüt oluşturacak şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 07.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.