Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2015/6780 E. 2015/13211 K. 09.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/6780
KARAR NO : 2015/13211
KARAR TARİHİ : 09.12.2015

MAHKEMESİ : ……. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/02/2014
NUMARASI : 2011/184-2014/25

Taraflar arasında görülen davada …..Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 11/02/2014 gün ve 2011/184-2014/25 sayılı kararı bozan Daire’nin 02/02/2015 gün ve 2014/16058-20151048 sayılı kararı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı vekili, davalıların müvekkili şirketteki hisselerinin tamamını devrettiklerini, davalıların verdikleri taahhütname ile hisse devri sözleşmelerinden önceki her türlü iş, işlem ve eylemlerden sorumlu olduklarını kabul ettiklerini, ancak kabul etmiş oldukları hususlara aykırı davrandıklarını, davalıların hissedar oldukları döneme ilişkin muhtasar (stopaj) beyannamelerinin verilmemiş olduğunu, bu nedenle Vergi Dairesine toplam 35.146,30 TL ödemek zorunda kaldıklarını, davalıların müvekkili şirketi zarara uğrattıklarını ileri sürerek, 35.146,30 TL’nin ihtar tarihi olan 05/11/2010’dan itibaren işleyecek olan yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı M.. G.. vekili, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı, cevap vermemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 25.693,37 TL’nin 14/11/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline dair verilen kararın davalı M.. G.. vekilince temyizi üzerine karar dairemizce bozulmuştur.
Bu kez davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
1- Dava, hisse devir sözleşmesi ve taahhütname uyarınca, davalı devredenler tarafından ödenmesi üstlenilen borçların davacı şirketçe ödendiği iddiasına dayalı, alacağın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yapılan yargılama sonucu yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, kararın davalı M.. G.. vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 02.02.2015 tarihli kararı ile bozulmuştur.
Sözleşmeler ilke olarak yalnız tarafları etkiler, onların leh ve aleyhlerine hak ve borç doğururlar; bununla birlikte, taraflar üçüncü kişi lehine de sözleşme yapabilirler. (Bkz. Prof. Dr. Fikret Eren, 1998, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 6. baskı, sayfa 203.) İşte bir sözleşmede ifanın taraflarca üçüncü kişiye yapılmasının kararlaştırılmasına, üçüncü kişi yararına sözleşme denir. Üçüncü kişi yararına sözleşmeden doğan borç üçüncü kişiye ifa edilir, vadettiren borcun üçüncü kişiye ifa edilmesini isteyebilir. Kural olarak üçüncü kişi yararına sözleşmeleri, eksik üçüncü kişi yararına sözleşme ve tam üçüncü kişi yararına sözleşme olarak ikiye ayırmak mümkündür. Aralarındaki temel fark ise eksik üçüncü kişi yararına sözleşmelerde üçüncü kişinin, sözleşme ile borç altına giren taraftan talepte bulunamamasına karşın tam üçüncü kişi yararına sözleşmelerde bunun mümkün olmasıdır. Üçüncü kişiler yararına yapılan sözleşmelerin eksik ya da tam olup olmadığının tespitinde, sözleşmede bu yönde açık bir hüküm ya da anlatımın olması, bu yönde bir açıklık olmaması halinde ise sözleşme hükümlerinin amaçsal yorum ile değerlendirilmesi gerekmektedir.
BK m.129’a (e BK m.111) göre, sözleşme tarafları, ifanın üçüncü kişiye veya üçüncü kişi lehine yapılacağını kararlaştırabilirler. Böyle bir sözleşme, ifada bulunacak olan borçlu ile ifayı kabul etme hakkına sahip olan üçüncü kişi arasında bir edim ilişkisi kurar. Ancak üçüncü kişi, edimi bizzat talep etme hakkına sahip olsa bile, ne sözleşmenin tarafı haline gelir, ne de sözleşme alacaklısının temsilcisi durumundadır. İşte bu nedenle üçüncü kişi lehine sözleşmenin, sözleşmelerin nisbiliği ilkesine istisna oluşturduğu söylenir. Az önce de açıklandığı üzere üçüncü kişinin edim talep hakkına sahip olduğu sözleşmeler, tam üçüncü kişi lehine sözleşme, üçüncü kişiye talep hakkı tanımayan sözleşmeler ise eksik üçüncü lehine sözleşme olarak adlandırılır. Eksik üçüncü kişi lehine sözleşmede sözleşme ediminin yerine getirilmesini yalnızca sözleşmenin tarafı olan alacaklı talep edebilir. Üçüncü kişi sadece ifayı kabule yetkilidir. Tam üçüncü kişi lehine sözleşmede ise, hem alacaklı hem de edimin lehine ifası kararlaştırılan üçüncü kişi ifa talebinde bulunabilir. Böylece lehtar üçüncü kişi, tarafı olmadığı sözleşmeden doğan bir alacak hakkı kazanır. Bu hakkın kazanılması için üçüncü kişinin ne rızası ne de bilgisi gerekmez. Üçüncü kişinin talep hakkına sahip olmaması asıldır. Bu durumun aksi ya sözleşmede açıkca kararlaştırılabilir, ya da sözleşmenin yorumu yoluyla böyle bir hakkın zımmen kararlaştırıldığı sonucuna varılabilir. Sözleşmenin yorumunda aranacak olan, tarafların ortak niyetidir. Sözleşmenin hangi hallerde tam üçüncü kişi lehine sözleşme olarak yorumlanabileceği konusunda kesin bir ilke benimsemek mümkün gözükmemektedir. Ayrıca taraflar arasındaki menfaat dengesi, tarafların sözleşmenin akdinden sonraki ve özellikle ilgili üçüncü kişiye karşı davranışları da, üçüncü kişiye talep hakkı tanınıp tanınmadığı hususunun belirlenmesinde dikkate alınır. Sözleşmenin yorumundan tarafların ortak niyetinin bu olduğu anlaşılmıyorsa, örf ve adete bakılır. Bazı hallerde teamül gereği üçüncü kişiye doğrudan borçluya başvurma hakkı tanınabilir. (Nilson Okutan Gül, Anonim Ortaklıklarda Pay Sahipleri Sözleşmeleri sayfa 307, 308, 309)
Davaya konu 16.01.2006 tarihli taahhütnamede hisse devir sözleşmelerinden önceki her türlü hukuki, cezai, mali olmak üzere tüm yapılmış olan iş, işlem ve eylemlerden devredenlerin tek başlarına sorumlu oldukları, devir tarihinden sonraki işlemlerden devralan hissedarların sorumlu olacağı; devir sözleşmesinden önceki veya devir anındaki işlemlerden dolayı şirkete veya devralanlara başvurulması halinde devredenin devralanı ve şirketi, devralanın kendisine ilgili başvuruyu takip eden üç iş günü içinde söz konusu borçlardan ve her türlü sorumluluktan kurtarmayı kabul ve taahhüt ettiği belirtilmiştir. Bu hükümler bir bütün olarak göz önüne alındığında, davacı şirket lehine yapılan bu düzenlemelerin, üçüncü kişi lehine olduğu, böylece sözleşmeyi bu yönü ile üçüncü kişi yararına sözleşme (6098 sayılı TBK. m. 129 – mülga 818 sayılı BK. m.111) olarak nitelemek gerekir. Bu nedenle davacı şirketin dava konusu sözleşme ve taahhüde dayanarak, davalılar tarafından ödenmesi üstlenilen ve davacı şirket tarafından ödenen borçları davalılardan isteyebileceği anlaşıldığından davacı vekilinin bu yöne ilişen karar düzeltme itirazının kabulü ile Dairemizin 02.02.2015 gün 2014/16058 Esas, 2015/1048 Karar sayılı bozma kararının ortadan kaldırılmasına ve davalı M.. G.. vekilinin incelenmeyen sair temyiz itirazlarının incelenmesine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı M.. G.. vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemiz’in 02.02.2015 gün 2014/16058 Esas, 2015/1048 Karar sayılı bozma kararının ortadan kaldırılmasına ve davalı M.. G.. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine geçilmesine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı M.. G.. vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, peşin harcın onama harcından mahsubu ile bakiye 1.316,31 TL’nin temyiz eden davalı M.. G..’den alınmasına, ödediği karar düzeltme harcının isteği halinde karar düzeltme isteyen davacıya iadesine, 09/12/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.