Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2015/641 E. 2015/13585 K. 17.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/641
KARAR NO : 2015/13585
KARAR TARİHİ : 17.12.2015

MAHKEMESİ : … .. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/09/2014
NUMARASI : 2012/375-2014/157

Taraflar arasında görülen davada … .. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 23/09/2014 tarih ve 2012/375-2014/157 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 15/12/2015 günü hazır bulunan davacı-karşı davalı vekili Av. … … … ile davalı-karşı davacı vekili Av. … … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin “… … … … …” ve “… …” şekil markalarının hak sahibi olduğunu, davalının “… … …” markasını otel ve otel işletmeciliği emtialarında tescil ettirmesine rağmen bu emtialar da kullanmayarak, kötü niyetle müvekkilinin tescilli sınıflarında kullandığını ve kullanmaya devam ettiğini, hem isim hem de marka haklarına tecavüzü nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını ve kazançtan mahrum kaldığını ileri sürerek, müvekkilinin marka ve isim hakkına yönelik tecavüzün tespitini, önlenmesini, durdurulmasını, müvekkilinin uğramış olduğu zararın tanzimi için 5.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini, davalı adına tescilli 98/006373 tescil numaralı “… … …” ibareli markanın hükümsüzlüğünü, sicilden terkinini ve kararın ilanını talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesi ile maddi tazminat istemini 1.855.572,96 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin lokantacılık ticari faaliyeti sebebiyle restaurantta “… …’ın …” ismi ile faaliyette bulunmaya kesinleşen kararlar nedeniyle hakkı olduğunu, davacı adına kayıtlı “… …’ın …” markasının ülke çapında tanınır, meşhur maruf bir marka olmadığını, bölgesel bir marka olduğunu, müvekkilinin çabaları ve kaliteli hizmetleri sonucunda markanın bölgede tanındığını, müvekkilinin lokantasının tabelasının “… …’ın …” ticari unvanı önüne meşhur kelimesi koymasının reklam amaçlı olduğunu, müvekkilinin davacının markasına tecavüz etmesinin söz konusu olmadığını, müvekkilinin kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden aynı unvanla ticari faaliyetine devam ettiğini, ticari faaliyetinin gereği markayı kullandığını, davanın reddini savunmuş, karşı dava olarak da, davacının söylentileri ve kötü niyetli haksız talepleri sebebiyle müvekkilinin ticari itibarının zedelediğini iddia ederek, 100.000 TL manevi, 20.000 TL maddi tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı-karşı davalı vekili , davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre, kesinleşen ilama göre “… … …” markası üzerinde tescil kapsamındaki hizmetler yönünden markasal kullanım hakkının davacı … …’ a ait olduğu, daha önce bu hususun kesin hüküm halini aldığı, taraflar arasındaki uyuşmazlıklar nedeniyle görülen davalarda “… … … … …” markasının davacı tarafa ait olduğu, davalının kullanımının işletme adı kapsamında kabul edildiği,, bu kapsamda kullanımın söz konusu olabileceğinin kesinleşen mahkeme kararlarından anlaşıldığı, davalı tarafın kullanımının işletme adı ile kullanım olması gerektiği kesin hüküm ile belirlendiği, davalı tarafın bunun dışına çıkmak suretiyle markasal anlamda “…. ….” ibaresini ön plana çıkartmak suretiyle marka hakkına tecavüz eder şekilde kullanımda bulunduğu, davacının KHK nın 66/2-a bendi hükmüne uygun olarak marka hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı marka sahibinin markanın kullanılması ile elde edeceği muhtemel gelire göre tazminat talep ettiği, davacı tarafın talebinin dava tarihi itibariyle iki yıllık dönemi kapsadığı kabul olunduğu, davalı tarafın markayı kullanma ısrarı ile hak ve nesafet ölçüleri dikkate alınarak 250.000,00 TL maddi tazminata hükmedildiği, manevi tazminat istemi koşullarının oluştuğu, davalı tarafın “… …” markasını kullanımına ilişkin kullanım durumunu ispat edemediği, kesinleşen mahkeme kararları dikkate alındığında “… ….” ibaresinin davacı tarafın tescilli markası olduğu, bu markayı kullanma hakkı yanında markaya tecavüz eder şekilde kullanılmasını önlemek için dava hakkı davacı için tanınmış bir anayasal hak olduğu gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, asıl davada taraf vekilleri ile karşı davada davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, karşı davada davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile karşı davadaki hükmün onanması gerekmiştir.
2-Taraf vekillerinin asıl davaya ilişen temyiz itirazlarına gelince; Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki üç nolu, davalı vekilinin ise aşağıda üç ve dört nolu bent kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
3-Asıl dava, davacının marka ve isim hakkına yönelik tecavüzün tespiti, önlenmesi, durdurulması, bu nedenle uğranıldığı iddia edilen maddi ve manevi tazminatın davalıdan tahsili, davalı adına tescilli “… … …” ibareli markanın hükümsüzlüğü, sicilden terkini ve kararın ilanı istemine ilişkindir. Somut olayda bilirkişi kurulunun raporunu ibraz etmesinden sonra davacı vekili 30.6.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat istemini dava tarihinden geriye doğru on yıllık süre esas alınarak 1.855.572,96 TL’na yükseltmiş, davalı vekili ise ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı def’ini ileri sürmüştür. Mahkemece davalı vekilinin ıslah dilekçesine karşı ileri sürdüğü zamanaşımı def’i konusunda olumlu yada olumsuz bir karar verilmemesi doğru olmadığı gibi asıl davaya ilişkin olarak zamanaşımının başlangıcı, süresi gibi hususların karar yerinde gösterilmemesi ve bu bağlamda davacı tarafın iki yılı aşkın isteminin denetlenebilir bir şekilde değerlendirilmemesi de doğru bulunmamış, asıl davadaki kararın bu nedenle taraflar yararına bozulması gerekmiştir.
4-Bozma neden ve şekline göre asıl davada davalı vekilinin ıslahla artırılan miktara ve yargılama giderlerine ilişen temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenle, karşı davada davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile karşı davadaki hükmün ONANMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle taraf vekillerinin asıl davaya ilişen diğer temyiz itirazlarının reddine, (3) nolu bentte açıklanan nedenle taraf vekillerinin asıl davaya ilişen temyiz itirazlarının kabulü ile asıl davadaki kararın taraflar yararına BOZULMASINA, (4) nolu bentte açıklanan nedenle asıl davada davalı vekilinin ıslahla artırılan miktara ve yargılama giderlerine ilişen temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, takdir olunan 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin taraflardan alınarak yekdiğerine verilmesine, alınmadığı anlaşılan 27,70 TL temyiz ilam harcının karşı davada davacıdan alınmasına, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz eden asıl davadaki taraflara iadesine, 17/12/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.