Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2015/5612 E. 2015/13054 K. 07.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/5612
KARAR NO : 2015/13054
KARAR TARİHİ : 07.12.2015

MAHKEMESİ : …… ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/02/2015
NUMARASI : 2014/687-2015/105

Taraflar arasında görülen davada …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 04.02.2015 tarih ve 2014/687-2015/105 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalının müvekkili ile aralarındaki rekabet yasağı sözleşmesini ihlal ettiğini ileri sürerek, müvekkilinin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla Sözleşmenin 5.maddesine göre işverene son brüt ücretinin 10 (on) katı tutarında cezai şart ödemekle yükümlü olması sebebiyle 30.000,00 TL cezai şartın 02/10/2013 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı ile arasında akdedilen Rekabet Yasağı ve Sır Saklama Sözleşmesinin ihlal edilmediğini davalının iş bırakma ve benzer işte çalışma hususlarından haberdar olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre,davalının sözleşmenin sona ermesinden sonra 6 ay süre ile aynı alanda Ege Bölgesinde faaliyet gösteren bir başka şirkette hiçbir görevde çalışamaması bir rekabet etmeme koşulu değil, kelepçeleme sözleşmesi niteliğinde olduğu, iş sözleşmesinin fesih tarihi olan 02/10/2013 tarihi itibariyle yürürlükte bulunan ve somut olayda uygulanması gereken 6098 sayılı TBK’nın 445/2’nci maddesi gözönüne alındığında davalının kilit bir pozisyonda bulunmadığı şirketin sırlarına vakıf olmayan davalının rekabet yasağını ihlalden de söz edilemeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, işçi ile iş akdinin hitamından sonra geçerli olmak üzere yapılan rekabet etme yasağına aykırılığa dayalı cezai şart istemine ilişkindir.
101 sayılı yasanın 1. maddesi uyarınca olaya uygulanması gereken 6098 sayılı TBK’nın 444/2. maddesine göre, “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir. “şeklinde kurallara yer verilerek rekabet yasağının esasları düzenlenmiştir. Buna göre işçinin, işverenle ilişkide olan müşterileri tanıdığı hallerde, iş sözleşmesinin sona ermesinin ardından işverenle rekabet oluşturacak şekilde kendi namına iş yapmaması, rakip bir firmada ortak olamaması ya da iş sözleşmesiyle çalışmaması şeklinde şart içeren sözleşmeler yapabileceklerdir. Borçlar Kanunu’nun ilgili hükmünde ikinci cümlede ise rekabet yasağının kapsamı sınırlandırılmış ve işverene önemli bir zarar verilmesi ihtimalinin olmadığı durumlarda bu tür düzenlemelerin geçerli olacağı hükme bağlanmıştır. Aynı yasanın 445. maddesine göre,” rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz.” süre konusuna yasada açıklık getirilmiş özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşmayacak şekilde rekabet yasağı öngörülebileceği belirtilmiştir. Dairemizce, Türkiye sınırları içinde rekabet etmeme yönünden öngörülen düzenlemelere geçerlilik tanınmamıştır. Yine, il sınırları ya da belli bir bölge ile sınırlandırma işin niteliğine göre yerinde görülebilir. Öte yandan rekabet yasağının işverene ait işlerden hangisi ya da hangileri ile sınırlandırıldığı net biçimde belirlenmelidir. Özellikle şirketlerin ticaret siciline kayıt sırasında faaliyet alanlarının geniş tutulduğu ülkemizde işçinin bütün alanlarda çalışmasının sınırlandırılması mümkün olmaz. İşçinin işverene ait işyerinde yapmakta olduğu işle doğrudan ilgili ve işverenin asıl faaliyet alanına giren işler bakımından böyle bir sınırlama getirilmelidir.
Somut olayda davacı ile davalı arasında rekabet yasağını düzenleyen sözleşme hükümleri ile rekabet yasağına atıf yapan hükümler değerlendirildiğinde; mahkemece rekabet sözleşmesinde rekabet yasağı süresinin altı ay ve rekabet mahalli olarak Ege Bölgesi’nin belirlenmesi sözleşmenin geçersizliği sebeplerinden biri olarak benimsenmiş ise de, bu konuda davalının çalışma hayatındaki müktesebatı, tecrübesi ve uzmanlık alanına göre, rekabet yasağı sözleşmesinde yer alan yer ve süre sınırlamasının onun iktisadi geleceğini tehlikeye atacak mahiyette hakkaniyete aykırı bir sınırlama teşkil etmediğinin kabulü gerekir. Yine mahkemenin davalının kilit bir pozisyonda bulunmadığı ve şirketin sırlarına vakıf olmayan davalının haksız rekabetinin de söz konusu olamayacağı yönündeki gerekçesi ise, TBK’nın 444/2. madde hükmü karşısında isabetli görülmemiştir. Zira, davacı şirketin satış sorumlusu konumunda olan davalının, davacı şirketin müşteri çevresi hakkında bilgi edindiği ve bu bilgilerin kullanımının davacı şirket aleyhine zarar doğurabilecek nitelikte olduğu izahtan varestedir.
Bu durumda, mahkemece sözleşmeye geçersizlik atfedilemeyeceği nazara alınarak, davalının iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiği savunmasına ilişkin delilerinin toplanmak ve gerekirse cezai şarttın tenkisine yönelik olarak TBK’nın 182. maddesi değerlendirilerek, oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 07.12.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, işçinin rekabet etme yasağına aykırılığa dayalı cezai şart istemine ilişkindir.
Ceza koşulunun kendisi başlı başına bir borcun konusu değildir. Ceza koşulu, daima ifası gereken bir asıl borcun varlığını arar. Zira ceza koşulu, borçlunun borca uygun davranmasını temin eden bir tür güvencedir. Yine ceza koşulu asıl borca bağlı (fer’i) nitelikte bir borç doğurur.
Ceza koşulunun türleri TBK. m. 179’da (Eski BK. m. 158) düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, ceza koşulunun türleri, seçimlik ceza koşulu, ifaya eklenen ceza koşulu ve ifa yerine ceza koşulundan (Dönme cezası) ibarettir. Bu genel düzenlemenin yanında BK. m 351/2’de (YTBK. m. 444/2) dönme cezası özel olarak düzenlenmiştir. Bu TBK. m. 351/2, aynı Yasa’nın 158 maddesine bir aykırılık oluşturur. Sözleşme cezası burada da madde 158’de olduğu gibi, kural olarak, ödenmesi ile akitten cayma hakkını verir. Ne var ki madde 158’in aksine, madde 351/2 gereğince ifayı yada sözleşme cezasını talep etmek isteyip istemediğini alacaklı seçemez. Aksine işçi sözleşme cezasını ödeme ile rekabet yasağından kendisini kurtarabilir. (Becker, Herman, İsviçre Borçlar Kanunu Şerhi, Yargıtay Yayınları, sayfa 577)
İşveren ancak, işçinin kusurunu ve uğradığı zararı kanıtlayarak TBK m. 351/1 uyarınca zararının tazminini isteyebilir.
Ayrıca sözleşme 6098 sayılı Yasa’nın yürürlüğünden önce bağıtlanmış olduğundan, somut olayda yeni TBK’nın uygulanma olanağı yoktur. Bir an için sözleşmeye TBK’nın uygulanma olanağının olduğunu kabul etsek bile, 6098 sayılı TBK’nın 420/1 maddesi uyarınca, sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersiz olacağından, davacının, bu yönü ile de sözleşmedeki cezayı isteme olanağı yoktur.
Bu nedenlerle, kararın onanması görüşünde olduğum için sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.