Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2015/4951 E. 2015/12065 K. 16.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/4951
KARAR NO : 2015/12065
KARAR TARİHİ : 16.11.2015

MAHKEMESİ : İSTANBUL 2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/12/2014
NUMARASI : 2014/185-2014/335

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 24/12/2014 tarih ve 2014/185-2014/335 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava, 6100 sayılı Kanun’un geçici 3/2. maddesi delaletiyle uygulanması gereken HUMK’nın 3156 sayılı Kanun ile değişik 438/1 maddesi hükmü gereğince miktar veya değer söz konusu olmaksızın duruşmalı olarak incelenmesi gereken dava ve işlerin dışında bulunduğundan duruşma isteğinin reddiyle incelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin yıllarca süren araştırmaları sonucunda emek ve masraf sarfederek Tigesiklin kompozisyonları ve prepasyon yöntemleri ile Tigeksiklinin kristalli katı formları ve bunları hazırlama yöntemlerine ilişkin “Tygacil” ilacını geliştirdiğini, “Tygacil” ürünü ile ilgili olarak incelemeli patentlerin bulunduğunu ve bu patentlerin 2026 yılına kadar koruma altına alındığını, davalının, müvekkilinin TR 2013/13011 ve TR 2013/06107 sayılı patentlerine konu “Tygacil” adlı ilacının tamamen aynısı/temelde benzeri olan “Tigecid 50 Mg I.V. İnfüzyonluk Çözeti İçin Liyofilize Toz İçeren Flakon” adlı ürünü için 13.08.2014 tarihinde kısaltılmış ruhsat almak suretiyle müvekkilinin patent haklarına tecavüz edildiğini, davalı ürününün müvekkilinin patentlerini ihlal etmesinin kuvvetle muhtemel ve kaçınılmaz olduğunu, davalının bu ürün için ilaç fiyat onayı da aldığını ileri sürerek davalının kısaltılmış ruhsat başvurusu yolu ile almış olduğu ilacın müvekkillerin TR 2013/13011 ve TR 2013/06107 sayılı patentleri kapsamında olduğunun ve patent hakkına tecavüz teşkil ettiğinin ve/veya edeceğinin tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, 551 sayılı KHK’nın 75/f maddesine göre ruhsat başvurusunda bulunmanın ve bu başvuru için gereken analiz ve testleri yapmanın “Bolar İstisnası” diye anılan serbesti sebebiyle patent ihlali oluşturamayacağını, salt kısaltılmış ruhsat başvurusunda bulunulmasının, ilaç henüz fiilen piyasaya çıkmadıkça, buna dair duyuru, depolara sevk yapılmadıkça patente tecavüze veya tecavüz tehlikesine sebep vermeyeceğini, bunun yasal bir hakkın kullanılması olduğunu, müvekkilinin davacının patentten doğan hakları dahil hiçbir firmanın patent hakkına tecavüz etmeyecek bir formülasyonla ruhsat başvurusunda bulunabilmek için gerekli tüm teknik araştırma ve hazırlıkları yaptırdığını, böylece farklı bir hammadde ve bitmiş ürün formülasyonu için kısaltılmış ruhsat başvurusunda bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davalının ürününü henüz kullanmadığı, piyasaya sürmediği, ticaret alanına çıkarmadığı, jenerik firmanın ruhsatlandırma amacıyla patent koruma süresi sona ermeden buna ilişkin her tür hazırlık test ve deneyleri yapmasının mümkün olduğu, 551 sayılı KHK’nın 75. maddesinde 22.06.2004 tarihinde yapılan değişiklikle “Bolar İstisnasının” düzenlendiği, buna göre ruhsat başvurusu ve bu amaçla yapılan test ve deneylerin deneme amaçlı fiiller kapsamında kaldığı, ilaçların ruhsatlandırılmasının da madde kapsamında bulunduğu, davacıların davada hukuki yararlarının olmadığı, davalı eylemlerinin hukuka aykırılık oluşturmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-6100 sayılı Kanun’un 184. ve devamı maddeleri uyarınca, yargıç tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan kanıtları inceledikten sonra duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir. Taraflar tahkikatın tamamı hakkında açıklamada bulunduktan sonra, yargıç yeniden araştırma yapılmasını gerektiren bir husus kalmadığı sonucuna varırsa tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder. Anılan Kanun’un 186. maddesi hükmüne göre, tahkikatın bitiminden sonra sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkartılacak olan davetiyede belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir. Ancak, taraflar duruşmada hazırsa bu bildirim sözlü olarak yapılır, tutanağa geçirilir ve taraflara imzalatılır. Sözlü yargılama aşamasında taraflara son sözleri sorularak hüküm tefhim edilir. Sözlü yargılama safhasında taraflar kanıt sunmadan kendisi ve karşı tarafın iddia ve savunmaları ile kanıtlarıyla ilgili hukuki değerlendirme yaparak neden haklı olduklarını açıklama hakkı elde ederler, yargıç da gerektiğinde salt hukuki değerlendirmeye esas olmak üzere taraflara soru sorma ve tereddütlü noktaları son kez açıklığa kavuşturma imkanına sahip olur.
Somut uyuşmazlıkta, 24.12.2014 tarihinde ön inceleme duruşması yapılmış, aynı duruşmada ön incelemenin bittiği belirtilerek tahkikat aşamasına geçilmesine dair ara karar tesis edilmiş, yine aynı celsede tahkikatın bittiği de belirtilerek sözlü yargılama aşamasına geçilmiş, tahkikatın bittiği tefhim edildikten sonra davacı vekili “bu celse sözlü yargılama yapılmasına muvafakat etmediklerini” beyan etmiş, mahkemece, yukarıda açıklanan hükümler çerçevesinde 6100 sayılı HMK’nın 186. maddesi uyarınca sözlü yargılama için gün tayin edilmeden ve taraflara süre verilmeden doğrudan davanın reddine karar verilmiştir. Bu itibarla, mahkemece HMK’nın 184 ve devamı maddelerinde belirtilen usullere uyulmadan, tarafların iddia ve savunma hakkını kısıtlar şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacılar yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 16/11/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.