Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2015/3149 E. 2015/8448 K. 17.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/3149
KARAR NO : 2015/8448
KARAR TARİHİ : 17.06.2015

MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/12/2014
NUMARASI : 2014/453-2014/508

Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 15/12/2014 tarih ve 2014/453-2014/508 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacılar vekili, A.’da ikamet eden müvekkillerinin satın almış oldukları 16556 nolu bilete istinaden 08/08/2010 tarihinde davalı şirkete ait H9 396 sefer sayılı uçuş ile İstanbul aktarmalı olarak K.den E.’a seyahat etmiş olduklarını, yolculuk sonrası müvekkiline ait bagajın kaybolduğunun anlaşıldığını, davalı firmaya bildirilmesine rağmen bagajın akibeti hakkında hiçbir bilgi verilmediğini, davalıya 10/12/2010 tarihinde ihtar çekilerek 2.282.05 Euro değerindeki eşyaların listesi verilerek bagajın akibeti hakkında bilgi istenildiğini, 8 ay süre içerisinde bilgi verilmemesi üzerine 22/09/2011 tarihinde yeniden ihtarname çekilerek zararın tazmininin istenildiğini, davalının 01/11/2011 tarihinde elektronik posta yoluyla bir ödeme teklifinde bulunarak bagaj için 380 Dolar ile sınırlı ödeme yapılacağını beyan ettiğini, V.-L. Konvensiyonu’nun 22.maddesi gereğince yapılacak hesaplamaya göre müvekkilinin talep edebileceği bedelin 26.797,03 TL olduğunu, ancak kendilerinin gerçek zararın tazminini talep ettiklerini, bagajdaki eşyalarının toplam değerinin ise 2.282,05 Euro olduğunu ileri sürerek bu bedelin 29/09/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, taşımanın A.’dan E.’a gerçekleştirilmiş olup, müvekkilinin 2920 sayılı Sivil Havacılık Kanunu 1999 tarihli Montreal Konvensiyonu gereğince sınırlı sorumluluğu bulunduğunu, davacının kaybolan bagajının ağırlığının 19 kg olduğunu, buna göre yapılan hesaplama sonucu 380 ABD Doları tutan bedelin ödenmesi hususunda davalıya teklifte bulunulduğunu, davalının teklifi kabul etmediğini, savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yeniden yapılan yargılama sonunda; davacıların gerçek zararı ile sözleşmenin 22.maddesi gereğince hesaplanan miktarlar dikkate alındığında gerçek zarar miktarının 2.282,05 Euro olduğu ve gerçek zararın daha düşük olması nedeniyle esas alınması gerektiği, bu miktar yönünden davanın kabulüne karar vermek gerektiği gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile 1.066,35 TL nin 29/09/2011 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
1-Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK’nın 382 ve devamı maddelerinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 294 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksihalde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.
Somut olayda, hüküm fıkrasının (2) nolu bendinde 1.066,35 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilip, gerekçeli kararda ise davacının gerçek zararının 2.282,05 Euro olduğu ve bu miktar yönünden davanın kabülüne karar verildiği açıklanmıştır. Bu durumda mahkemece verilen hüküm ile gerekçenin çelişkili olması doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 17/06/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.