Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2015/242 E. 2015/6421 K. 06.05.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/242
KARAR NO : 2015/6421
KARAR TARİHİ : 06.05.2015

MAHKEMESİ : İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/06/2014
NUMARASI : 2012/348-2014/71

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 03/06/2014 tarih ve 2012/348-2014/71 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin 01.06.1972 tarihinde davalı bankanın 40 milyon eski TL’den 160 milyon eski TL’ye arttırılan sermayesine 40 milyon eski TL alarak iştirak ettiği ve %100 tediyeli 10 hisselik 40 milyon eski TL sermaye ibareli 5 bin TL nominal kıymetinde namına tanzim olunan hisse senedi satın aldığı, davalı bankanın genel kurul toplantılarına usulüne uygun davet edilmediği, kendisine TTK md. 368’e istinaden iadeli taahhütlü mektup gönderilmediği bu durumda alınan tüm genel kurul kararlarının yokluk ile malul olduğu, rüçhan hakkının kullanılmasına ilişkin ilanların esas sözleşme hükümlerine göre yapılmadığı ve rüçhan hakkının kullanımının engellendiği, usulsüz çağrının BK’nun 19. ve 20. maddelerine aykırılığı sonucunda zarar görenin dava hakkının olduğu kabul edildiğinden bankanın kusurlu işlemleri nedeniyle zarara uğranıldığını ileri sürerek; öncelikle ana sözleşmeye aykırı usulsüz çağrı nedeniyle 24.03.1972 tarihinden bu yana yapılan genel kurul kararlarının yoklukla malul olduğunun tespitine, iktisadi ve benzer nedenlerden dolayı yokluğun tespitinin mümkün bulunmaması halinde geçmişe etkili olarak toplantı tarihlerindeki şartlarla rüçhan hakkının kullanılmasına, bunun da mümkün olmaması halinde şimdilik 10.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, açılan davanın yerinde olmadığını, çağrılarda usulüne uygun hareket edildiğini, zamanaşımı süresinde açılmayan davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; bir genel kurul kararının kurucu unsurlarının mevcut olmaması halinde kararın yok hükmünde veya mutlak butlan ile malûl olacağı, TTK’nın 368 maddesinde genel kurul daveti için senetleri nama yazılı pay sahiplerine taahhütlü mektup gönderilmesi usulü belirtişmişse de sermayesi halka açık ve hisseleri borsaya kote edilmiş olan şirketler bakımından Sermaye Piyasası Kanunu’nda özel hüküm bulunduğu, 1981 yılında yürürlüğe giren 2499 sayılı SPK’nun 11/f.6 maddesine göre davalının TTK md. 368 hükmünden muaf hale geldiği, bu tarihten önceki genel kurul kararları bakımından ise 6762 sayılı TTK md. 368 de düzenlenen çağrı usulüne uyulması gerektiği, yerleşik içtihatlara göre, toplantıya çağrı usulüne aykırılık halinde bunun yaptırımının iptal edilebilirlik olarak kabul edildiği, ancak öncelikle 6762 sayılı TTK’nın 381 maddesine istinaden iptal davasının açılabileceği sürenin ise genel kurulda karar alındığı tarihten itibaren üç ay olup bu sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu ve davacı tarafça bu hak düşürücü sürenin geçirildiği, bu nedenle bu talebinin yerinde olmadığı, davacının rüçhan hakkını kullanma talebinin ise yasal şartları oluşmadığı gibi davacının kendisine nama yazılı pay sahibi olarak taahhütlü mektup gönderilmediği kabul edilse dahi davalı şirketin sermaye arttırımının en son 2008 yılında yapılmış olup 2008 ve önceki sermaye artırımının yapıldığı tarihler dikkate alındığında davacının ilanların kanuna uygun yapılmamış olması sebebiyle çok uzun zaman sonra rüçhan hakkını kullanmak istemesi MK’nun 2 maddesi anlamında objektif iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığı, davacıya geçmişe yönelik rüçhan hakkı kullanımı hakkı sağlanmasının borsada işlem gören şirketin pay sahipleri ve alacaklıları bakımından ciddi sorunlar yaşatacağı, bu süreçte yapılan tüm hukuki işlemlere ve bunlara katılanlara nasıl sirayet edeceği düşünüldüğünde hukuki işlem güvenliğini büyük ölçüde sarsacağı, bu nedenle bu talebin de yerinde olmadığı, davalı Banka tarafından yapılan işlemlerde ne hukuka aykırı fiilin ne de davalının kusurunun söz konusu olmadığından haksız fiil sorumluluğunun koşullarının oluşmadığı, ancak öncelikle hakkın ileri sürülebilmesi için zamanaşımına uğramaması gerektiği, davalı tarafça zamanaşımı definde bulunulduğu, BK’nın 60. maddesi gereğince zamanaşımı süresinin zararın ve failin öğrenilmesinden itibaren 1 yıl ve herhalde zarara sebebiyet veren fiilin meydana gelmesinden itibaren yani haksız fiilin işlendiği tarihten itibaren 10 yıl bulunduğu, dava dilekçesinin ikinci sayfasının ikinci maddesinin “a” ve “b” bentlerinde açıkça zararın 17.02.2010 ve 14.06.2010 tarihlerinde öğrenilmiş olduğunun beyan edildiği, davanın ise 11.12.2012 tarihinde açıldığı, bu durumda 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olduğu anlaşıldığından davacının maddi tazminat talebinin de yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve davacının zararının 1972-1981 tarihleri arasında gerçekleşmesine ve 818 sayılı BK’nın 60. maddesine göre zamanaşımı süresi dolduğu için tazminat istemine ilişkin davanın reddine karar verilmiş olmasına ve her ne kadar 818 sayılı BK’nın 60. maddesi somut olaya uygulanamaz ise de, 818 sayılı BK’nın 126/4. maddesinde öngörülen 5 yıllık zamanaşımı süresinin de geçmiş bulunmasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ :Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile yerel mahkeme kararının ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 2,50 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 06/05/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.