Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2015/14059 E. 2017/1721 K. 22.03.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/14059
KARAR NO : 2017/1721
KARAR TARİHİ : 22.03.2017

MAHKEMESİ :FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada … 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 01/07/2015 tarih ve 2014/159-2015/249 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı TPE vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; müvekkilinin … ibareli, 9, 16, 38 ve 41.sınıf ürün ve hizmetleri içeren 23.06.2006/40863 sayılı tanınmış markanın sahibi olduğunu, 1967 yılından buyana anılan adı taşıyan dergi çıkardığını, derginin ve isminin tüm ülke çapında bilindiğini, davalının 31.07.2010 tarihinde 35, 37, 40 ve 42.sınıftaki hizmetleri içeren “…” ibareli marka tescil başvurusunda bulunduğunu, başvurunun Resmî Marka Bülteni’nde ilânı üzerine yapılan itirazların YİDK tarafından reddedildiğini, kararın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, zira başvurunun tescilinin müvekkilinin tanınmış marka tescilinden doğan haklarına tecavüz oluşturacağını, haksız rekabet yaratacağını, telif hakkına ihlal oluşturacağını ve kötüniyetli olduğunu ileri sürerek itirazlarının reddine dair TPE YİDK kararının iptaline, davalı adına tescil olunan markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı TPE vekili; “…” ibareli marka ile davacının “…” ibareli markaları arasında başvuruda kalan hizmetler itibariyle ortalama tüketicileri iltibasa düşürebilecek derecede görsel, sescil ve anlamsal bir benzerlik bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacı markaları ve davalı markasının konusu işaret arasındaki kısmi farklılığın anlamsal, görsel ve sescil olarak iki işaret arasında var olan genel izleminden doğan benzerliğin etkilerini geri plâna atmaya elverişli olmadığı, davacının markalarının kapsamındaki hizmetleri içermediği, bu sebeple davacının iltibas vakıasına dayanarak davalı başvurusunun tesilini engelleyemeyeceği, ancak davacının tanınmışlık vakıasına da istinat ettiği, davacı ile ilişkilendirilmesi kaçınılmaz nitelikteki 35, 37, 40 ve 42.sınıf hizmetler için başvurunun tescilinin davacı markalarının tanınmışlığından haksız yararlanma sağlayabileceği, zira davalının reklâm gücünden haksız biçimde yararlanacağı ve satışlarını artıracağı, onun temsil ettiği imaj ve güveni hiçbir masraf ve çaba harcamadan kendi markasını taşıyan ürünlere devrini sağlayacağı, davacı markasının giderek sıradanlaşacağı, ayırt edici gücünun ve etkileme alanının zayıflayacağı, öte yandan başvurunun tescilinin davalının sunacağı hizmetlerin davacı ile ilişkilendirilmesine ve bu suretle haksız rekabete neden olacağı gerekçesiyle davanın kabulü ile TPE YİDK’nın 2013/M-7603 sayılı kararının, davacı itirazlarının reddi yönünden iptaline, davalı adına tescilli 31.07.2010 gün ve 2010/50121 sayılı markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmiştir.
Kararı, davalı TPE vekili temyiz etmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalıya ait “…” markasının farklı sınıflardaki kullanımının davacının tanınmış markasından haksız yararlanma sağlayıp sağlamayacağı markanın ayırt ediciliği ve itibarını zedeleyip zedelemeyeceğine ilişkindir. Tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yarar sağlamaktan kast edilen; tanınmış markanın tüketiciler nezdinde sahip olduğu olumlu imajın hukuka aykırı bir şekilde diğer markaya aktarılmasıdır. Bu yolla tanınmış markanın reklâm değeri ve şöhreti sömürülmekte, tescilli markanın itibarından dolayı haksız avantaj elde edilmektedir (556 sayılı KHK madde 9/1-c). Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi hali ise, doktrinde lekeleme (tarnishment) olarak adlandırılmaktadır. Bu durumda, marka itibarı zarar görecek şekilde küçültücü, imaj zedeleyici bir mal veya hizmet için kullanılmaktadır Ayrıca 556 sayılı KHK 8/4 maddesinde sayılan tanınmış markadan haksız yararlanma halleri, her somut olayın özelliklerine, markanın ne kadar tanınmış olduğuna, tanınmış markanın ayırt edicilik derecesinin ne derecede yüksek olduğuna, her iki tarafa ait markanın birebir aynı olup olmamasına, farklı sınıftaki mal veya hizmetin tanınmış markanın asıl olarak kullanıldığı sektör veya sektörlerden mal ve/veya hizmetlerden ne derece uzak ya da yakın, ne derece farklı olduğuna göre değerlendirilmelidir.
Bu genel açıklamalardan sonra somut uyuşmazlığa gelince; davacı “…” ibareli, 7. 8. 9. 16. 21. 38. 41. sınıf ürün ve hizmetleri içeren ve dergi yayıncılığı hizmeti bakımından tanınmış markanın sahibidir. Dava konusu “…” ibareli 35. 37. 40. 42. sınıflardaki marka başvurusunun TPE YİDK kararı ile 35/06. 42/01.02. sınıf hizmetleri başvuru kapsamından çıkarıldıktan sonra kalan sınıflar yönünden tescil işlemlerine devamına karar verilmiştir. Her iki markanın kullanılacağı mal ve hizmetler birbirinden farklı sektörlere dâhildir. Bu bakımdan, davalı marka başvurusunun tescil kapsamındaki farklı sınıflar yönünden genelleme yapılmaksızın 556 sayılı KHK 8/4 maddesi koşullarının ayrı ayrı değerlendirilmesi, davalı markasına ait hizmetlerin başvuru konusu marka ile sunulması halinde davacı markasının olumlu imajından hukuka aykırı şekilde haksız bir yarar sağlanıp sağlanmayacağı hususunun başvuru kapsamındaki herbir hizmet bakımından değerlendirilmesi gerekir.
556 sayılı KHK 8/4.maddesindeki hallerin varlığı için, tanınmış markanın aynısı ya da benzerinin farklı tür mal ve hizmetler üzerinde kullanılması nedeniyle söz konusu mal veya hizmetlerin ortalama tüketicinin bu marka ile tanımış marka arasında bir bağlantı kurması ve bu bağlantının yaratacağı olumlu izlenim ve çağrışımla satın alma tercihlerine yön verilmesi suretiyle tanınmış markadan haksız yararlanma sonucuna yol açılması gereklidir. Bu ilkeler HGK’nın 02.04.2014 tarih 656/427 kararında da açıklanmıştır.
Bu durumda, 556 sayılı KHK’nin 8/4.maddesinde tescil engeli olarak düzenlenmiş bulunan koşulların somut olayda bulunup bulunmadığının yukarıda yapılan açıklama ve ilkeler esas alınarak değerlendirilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı TPE vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 22/03/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.